Türkiye’nin kamu maliyesi 2025’in son çeyreğine ağır bir bilanço ile girdi. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı son bütçe verileri, devlet gelirlerindeki güçlü artışa karşın harcama temposunun daha da hızlandığını ve bütçe açığının ekim ayında 223 milyar lirayı aştığını ortaya koydu.
Yılın ilk on ayında ise açık 1 trilyon 440 milyar liraya ulaşarak, bütçenin her geçen ay daha fazla finansman ihtiyacı doğurduğu bir tabloyu gözler önüne serdi.
Bu durum, seçim sonrası mali disipline dönüş yerine kamusal açığın yapısal hale geldiğine işaret ederken, bütçe açığının finansmanı için borçlanma yükünün ve faiz giderlerinin hızla arttığı da rakamlara yansıyor. Nitekim sadece ekim ayındaki faiz giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15,6 artarak 157 milyar lirayı aştı.
Gelirlerde güçlü artış var, ancak yetmiyor
Ekim ayında bütçe gelirleri yıllık bazda yüzde 49,1 artarak 1,147 trilyon liraya çıktı. Bu olağanüstü artışın motoru elbette vergi gelirleri oldu. Vergi tahsilatı ekimde yüzde 51,6 yükselişle 976 milyar liraya ulaştı. Gelir vergisi yüzde 90 artarken, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde de ciddi yükseliş gözlendi. Bu durum, ekonomik aktivite kadar vergi politika değişiklikleri ve zamların da bütçe gelirlerini taşıdığını gösteriyor.
Ancak gelirlerdeki bu sıçrama dahi bütçenin kara deliğini kapatmaya yetmedi. Çünkü giderler aynı dönemde yüzde 43,4 artarak 1,37 trilyon liraya yükseldi. Böylece ekim ayında her 100 liralık gelire karşılık hazineden yaklaşık 120 lira harcandı.
Devlet harcamalarında ana kalemler: Personel, transferler ve faiz
Devlet bütçesini en fazla zorlayan üç alan öne çıkıyor:
Personel harcamaları
Sosyal güvenlik transferleri
Faiz giderleri
Ekim ayında personel giderleri yüzde 37,8 artışla 332,8 milyar liraya yükseldi. Bu kalemde yıl için ayrılan ödeneğin yüzde 9,6’sı sadece bir ayda kullanılmış durumda. On aylık dönemde ise personel giderlerinin yüzde 88’i şimdiden gerçekleşti. Bu da 2025 yılı bitmeden ek bütçe ihtimalini güçlendiriyor.
Sosyal güvenlik kurumlarına yapılan devlet primi ödemeleri de hızla yükselişte. Sadece ekim ayında yüzde 42,8’lik artışla 41,5 milyar lira ödendi. Cari transferlerde ise tablo daha çarpıcı; ekim ayında yüzde 48,6 artışla 520 milyar lira aktarıldı.
Faiz giderlerinde ise tablo giderek ağırlaşıyor. Yılın ilk on ayında faiz ödemeleri yüzde 73,5 artarak 1,8 trilyon liraya ulaştı. Bu kalemdeki yükseliş hem borçlanma maliyetlerinin arttığını hem de bütçe açığının giderek daha pahalı bir şekilde finanse edildiğini gösteriyor.
Vergi yapısı alarm veriyor: Gelir vergisi rekor kırdı, kurumlar vergisi çöktü
Vergi gelirlerine bakıldığında bir yapısal bozulma dikkat çekiyor:
Gelir vergisi yüzde 90 arttı
Kurumlar vergisi ekimde yüzde 38 düştü
Bu ayrışma, kayıtlı gelir sahiplerinin ve ücretlilerin vergi yükünün hızla arttığını, ancak şirket karlarının ve kurumsal vergi katkısının daraldığını ortaya koyuyor. Bu tablo hem ekonomik aktivitede zayıflamayı hem de vergi sisteminin ağırlıkla dolaylı vergilere ve maaşlı kesime yüklendiğini gösteriyor.
On aylık dönem: Ödenekler hızla eriyor, açık büyüyor
Ocak–ekim döneminde toplam gelir 10,1 trilyon liraya ulaşırken giderler 11,6 trilyon lirayı aştı. Böylece bütçe açığı 1,44 trilyon liraya tırmandı. Üstelik bütçede öngörülen kaynakların büyük bölümü şimdiden tüketilmiş durumda:
Gider ödeneklerinin %78,7’si kullanıldı
Faiz dışı gider ödeneklerinin %76,5’i bitti
Personel ödeneğinin %88,4’ü harcandı
Sosyal güvenlik ödeneğinin %86,8’i kullanıldı
Başka bir ifadeyle, bütçe yılı bitmeden birçok kalemde harcama alanı tükenmiş durumda. Hazine’nin önünde ya yeni borçlanma ya da ek bütçe seçenekleri bulunuyor.
Büyük resim: Bütçe açığı artık yapısal
Merkezî bütçe performansı, tek seferlik faktörlerle açıklanamayacak bir bozulma eğilimine işaret ediyor. Vergi artışları, KDV düzenlemeleri, yüksek enflasyonun getirdiği nominal gelir artışları bile açığı kapatamıyor. Bunun temel nedenleri şöyle özetlenebilir:
Seçim sonrası kamu harcamalarının kontrol altına alınamaması
Yüksek faiz ortamının bütçedeki borç yükünü ağırlaştırması
Enflasyona bağlı olarak memur, emekli ve sosyal güvenlik ödemelerinde zorunlu artışlar
Yatırımlar ve borç verme kalemlerinin devam etmesi
Vergi sisteminin gelir dağılımını zorlayan ve geniş tabana yayılan yapısı
Bugünkü tablo, bütçeyi kısa vadeli finansman yüküyle değil, orta vadeli mali riskle yüz yüze getiriyor.
Ne olmalı? Şeffaf ve kapsayıcı bir mali program ihtiyacı
Bu aşamada ekonomik yönetimin karşısındaki en kritik soru şu: Açığı kapatmak mı, yoksa kontrol altına almak mı? Her iki seçenek de ciddi maliyetler barındırıyor. Vergi reformu olmadan sadece tahsilatı artırmak sürdürülebilir değil. Harcamalara frene basmak da seçim sonrası siyasi ekonomi dinamikleri nedeniyle kolay görünmüyor.
Bu nedenle bütçe dengesinin sağlıklı biçimde yeniden kurulabilmesi için şu başlıklarda adımlar kritik önem taşıyor:
Vergi tabanının genişletilmesi ve doğrudan vergilerin payının artırılması
Kamu harcamalarında verimlilik denetimi ve program bazlı bütçelemenin güçlendirilmesi
Faiz yükünü azaltacak borçlanma stratejileri
Şeffaf, hesap verebilir ve hedef odaklı bir maliye politikası çerçevesi
Sosyal desteklerin etkinlik esasına göre yapılandırılması
Kamu maliyesi, ekonomik dengelerin en sağlam çıpası olarak görülür. Ancak açığın bu hızla büyüdüğü bir dönemde, mali disiplin artık sadece ekonomik değil, siyasi ve toplumsal bir zorunluluk haline geliyor. Türkiye'nin önünde zorlu bir seçim var: Bütçeyi matematiksel olarak dengelemek mi, yoksa ekonomik güveni yeniden inşa etmek mi?
Bu sorunun cevabı, 2026 bütçe taslağının çerçevesini ve ekonomik stratejinin yönünü belirleyecek. Şimdilik görünen tek net gerçek var: 223 milyarlık ekim açığı, sadece bir tablo değil; ekonomi yönetimine yazılan açık bir uyarı mektubudur.