Avrupa’da gıda fiyatları, yalnızca mutfak alışkanlıklarını değil; gelir dağılımını, refah seviyesini, sosyal devlet anlayışını ve hatta siyasal tercihleri de yansıtan güçlü bir gösterge niteliği taşıyor.
Aynı kıta içinde, benzer ürünlerin fiyatlarının ülkeden ülkeye bu denli farklılaşması, “tek pazar” ve “ortak refah” iddialarının gündelik hayatta ne ölçüde karşılık bulduğunu sorgulatıyor. Son karşılaştırmalı veriler, Avrupa’da gıdanın en ucuz olduğu ülkenin Kuzey Makedonya, en pahalı olduğu ülkenin ise İsviçre olduğunu açık biçimde ortaya koyuyor. Bu tablo, sadece fiyat farkını değil, Avrupa ekonomisinin çok katmanlı yapısını da gözler önüne seriyor.
Fiyatlar Sadece Etiket Değildir
Gıda fiyatları, ilk bakışta basit bir tüketici meselesi gibi algılansa da aslında çok daha derin bir anlam taşır. Bir ülkede gıdanın ucuz ya da pahalı olması; tarımsal verimlilikten lojistik maliyetlere, işçilik ücretlerinden vergi politikalarına, para biriminin gücünden sübvansiyon sistemlerine kadar geniş bir yelpazede şekillenir. Bu nedenle Kuzey Makedonya ile İsviçre arasındaki fark, yalnızca “ucuz” ve “pahalı” ikiliğine indirgenemez.
Kuzey Makedonya, Avrupa’nın çevre ekonomilerinden biri olarak görece düşük gelir seviyesine, sınırlı satın alma gücüne ve daha düşük genel fiyat düzeyine sahip. Bu durum, temel gıda ürünlerinin fiyatlarını da aşağı çekiyor. İsviçre ise tam tersine, yüksek ücretler, güçlü para birimi, sıkı kalite standartları ve pahalı işgücü maliyetleriyle Avrupa’nın en yüksek yaşam maliyetine sahip ülkelerinden biri. Dolayısıyla market raflarındaki etiketler de bu ekonomik gerçekliği yansıtıyor.
Kuzey Makedonya: Ucuzluğun Ardındaki Gerçek
Kuzey Makedonya’da gıda fiyatlarının Avrupa ortalamasının belirgin biçimde altında olması, ilk bakışta tüketici lehine bir tablo gibi görünebilir. Ancak bu ucuzluğun ardında, düşük gelir düzeyi ve sınırlı satın alma gücü gerçeği yatıyor. Gıda ucuz olabilir, fakat hane gelirleri de buna paralel olarak düşüktür. Yani ucuzluk, mutlak refah anlamına gelmez.
Buna karşın ülkede yerel üretimin görece yaygın olması, kısa tedarik zincirleri ve daha düşük vergi yükleri, fiyatların baskılanmasına katkı sunuyor. Küçük ölçekli tarım, pazarlara doğrudan satış ve ithal ürünlere olan görece düşük bağımlılık, Kuzey Makedonya’da gıda enflasyonunun sınırlı kalmasında etkili oluyor. Ancak bu model, sürdürülebilirlik ve gelir artışı açısından kırılgan bir yapıya da işaret ediyor.
İsviçre: Pahalılığın Sistematik Nedenleri
İsviçre’de gıdanın pahalı olması, rastlantısal bir sonuç değil; bilinçli tercihlerle şekillenen bir ekonomik ve sosyal modelin ürünü. Ülkede tarım sektörü yoğun biçimde korunuyor, yerli üreticiye ciddi destekler sağlanıyor ve ithal ürünler sıkı denetimlere tabi tutuluyor. Bu durum, yerli üretimi korurken fiyatların yükselmesine de neden oluyor.
Ayrıca İsviçre’de işçilik maliyetleri son derece yüksek. Tarımdan perakendeye kadar tüm zincirde ücretler Avrupa ortalamasının oldukça üzerinde. Güçlü İsviçre Frangı, ithal ürünleri nominal olarak ucuzlatıyor gibi görünse de genel fiyat seviyesini aşağı çekmeye yetmiyor. Sonuç olarak İsviçre, gıdanın en pahalı olduğu ülkelerden biri olmayı sürdürüyor; ancak bu pahalılık, yüksek gelir seviyesiyle kısmen dengeleniyor.
Avrupa Ortalaması: İki Uç Arasında Sıkışan Ülkeler
Kuzey Makedonya ile İsviçre arasındaki geniş makas, Avrupa ortalamasında yer alan ülkeler için önemli bir karşılaştırma zemini sunuyor. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri genellikle daha düşük fiyat seviyelerine sahipken, Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinde gıda fiyatları belirgin biçimde daha yüksek seyrediyor. Ancak burada belirleyici olan yalnızca fiyatlar değil, fiyat-gelir dengesi.
Bir ülkede gıda fiyatları Avrupa ortalamasına yakın olabilir; fakat gelirler düşükse, haneler için gıdaya erişim ciddi bir sorun haline gelir. Bu nedenle gıda fiyat endeksleri, tek başına refah göstergesi olarak okunmamalı; mutlaka gelir düzeyi ve satın alma gücüyle birlikte değerlendirilmelidir.
Türkiye İçin Aynaya Bakmak
Avrupa’daki bu tablo, Türkiye açısından da önemli dersler içeriyor. Türkiye, gıda fiyatları bakımından Avrupa’nın en ucuz ülkeleri arasında yer almıyor; buna karşın gelir seviyesi açısından da üst sıralarda bulunmuyor. Bu durum, hane bütçelerinde gıdanın payını artırıyor ve enflasyonun sosyal etkilerini derinleştiriyor.
Kuzey Makedonya örneği, yerel üretim ve kısa tedarik zincirlerinin fiyatlar üzerindeki olumlu etkisini gösterirken; İsviçre örneği, kalite, sürdürülebilirlik ve üretici korunmasının maliyetini hatırlatıyor. Türkiye için mesele, bu iki uç arasında dengeli bir model kurabilmekte yatıyor: Ne üreticiyi ezen ne de tüketiciyi gıdaya erişimde zorlayan bir yapı.
Sofradaki Fark, Sistemdeki Farktır
Avrupa’da gıda fiyatlarındaki uçurum, aslında ekonomik modeller arasındaki farkın bir yansımasıdır. Kuzey Makedonya’da ucuz gıda, düşük maliyetli ama kırılgan bir ekonomik yapının sonucu; İsviçre’de pahalı gıda ise yüksek refahı önceleyen, korumacı ve kaliteli bir üretim anlayışının bedelidir. Bu iki örnek, gıda fiyatlarının sadece mutfak meselesi olmadığını; sosyal adalet, gelir dağılımı ve ekonomik tercihlerin doğrudan bir sonucu olduğunu açıkça gösteriyor.
Sonuç olarak, Avrupa’da sofraya gelen ekmeğin fiyatı, ülkelerin ekonomik hikâyesini anlatıyor. Kiminde ucuz ama zor, kiminde pahalı ama güvenli… Asıl mesele ise, bu hikâyelerin toplumun tamamı için ne kadar sürdürülebilir olduğudur.