Annem, “Neremiz ağrırsa canımız orada” derdi. Yavaş yavaş başladı. Gün geçtikçe çoğalmaya başladı. Eylül sonlarında uç veren ağrılarım fuarın son günlerine doğru artık çekilmez hâl aldı. Günde birkaç kez hatta almam gerekenden fazla içtiğim ağrı kesiciler bile fayda etmiyordu. Stanttaki arkadaşlara, ziyarete gelen dostlara tedirginliğimi fark ettirmemeye çalışsam da ağrılar çoğaldıkça benim tedirginliğim de artmaya başladı. Tek korkum, beyin tümörü nedeniyle vefat eden babam gibi olacağım endişesiydi. Çeşitli nedenlerle, fuarı bırakıp gitmem de olmayacaktı. Fuar sonrası; randevu, muayene, MR ve MR sonucunu bekleme aşamalarında on beş günü geçen, yirmi dört saat dinmeyen, hiçbir ağrı kesicinin etki etmediği, omuzlarımdan ve ensemden başlayıp kafatasımın her yerini çepeçevre sarmalayan ağrı, günde iki kez acil ziyaretleri, yapılan iğneler, tomografiler vs. de ağrıları dindiremiyordu. Oğlumun haberdar olmasıyla başka bir doktordan alınan randevu ve “Boyun fıtığı ve boyun düzleşmesi” tanısı, yapılan kas gevşetici iğneler ve ağrıların hafiflemesi… Asıl hafifleme, tanının konmasınaydı. Kuş gibi oldum. Ağrıları hiç duymuyordum. Beynimde bir rahatsızlığım yoktu.

Bu kadar ağrının acının arasında arayan dostların merhem olması paha biçilmez bir duyguydu. Arayan, yazan her bir dostumu hafızama kazıdım. Tüm dostlarıma minnetle binlerce teşekkürler…

Beş haftalık aradan sonra sevgili okuyanlarıma merhaba deme zamanı geldi sanırım. Eylülün sonlarında başlayan rahatsızlığımdan yeni yeni kurtulmaya çalışıyorum. Öncelikle bu dönemde arayan, soran, yazan dostlarıma gönül dolusu teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, iyi ki dostluğun bilgeliğiyle zor günlerimde yanımda oldunuz.

Acıların paylaştıkça azaldığını, sevinçlerin paylaştıkça çoğaldığını bir kez daha usumda doğrulamış oldum.

Vefa demiştik, kimliklerin yanına “insan” olma sıfatını da ekleyen iki heceye.

Belki birkaç hafta daha dinlenmem gerekirdi ama okunacak kitaplar, yazılacak yazılar, taslağı bitmek üzere olan ikinci romanım, beynimde yaramaz çocuklar gibi birbiriyle dalaşan imgeler, metaforlar ve baş döndürücü gündem…

Haftaya kaldığım yerden devam etmek üzere; siz sevgili dostlarımı, “kar ağrısı” isimli kitabımdan bir şiirle selamlamak istiyorum.

ayna

ansızın

bir tufan olur

ilkbahar ölür

meyveye duracak çiçekler dökülür

çırpınmaya başlar yürek apansız

yerinden sökülür

derman ölür

evham düşmanıdır uykunun

geceye gam düşer

sızlar geride kalan öpüşler

sanrıya teslim olur gece

cıvası dökülmüş aynada kırılır düşler

inkâra gebedir artık her şey

yalan olur sevişler

alıntıdan ibarettir algılar

şiirle başlar nutuklar

şiirle olur bitişler

kaygının yerine metanet

sadakatin yerini ihanet

övgünün yerini hakaret

sükûnetin yerini hararet

saygının yerini rezalet alır

sahicilikler biter

yerine sıradanlıklar kalır

karanlığın dostudur yarasalar

dokunduğu yeri yaralar

kaz ayağı perdeli kanatlarıyla

çarpar güneşin değdiği yere

taş kanar

ten kanar

kırılır aynalar

kanar duvar

duvar

kanar…