İnsanlar tüm hayatlarını yalanın üzerine kuruyorlar gibi geliyor çoğu zaman. Yalan hayatlar, yalan hikayeler, yalan geçmişler...

İnsanlar tüm hayatlarını yalanın üzerine kuruyorlar gibi geliyor çoğu zaman. Yalan hayatlar, yalan hikayeler, yalan geçmişler üzerine bir bina inşa etme çabasıyla kendi yalanlarında boğuluyorlar. Her mutsuz olduğumuzda daha çok yalana ve manipülasyona başvuruyoruz. Oysa hiç de öyle kolay bir şey değil yaşamak. İnsan nefes alan bir yaratık fakat sadece bu şekilde yaşadığı zaman bir brokoliden farkı da yok aslında.

Bir sabah uyansak ve yalanın dolanın olmadığı bir günaha uyansak. Tüm istediklerimiz yapsak mesela. O kahveciye gitsek hem de öylesine değil gerçek manasını, gerçek anlamını bağıra çağıra söyleyerek. Kahvesi güzel diye yalanından daha ötesi varsa itiraf ederek. Ya da sadece kahvesi güzel olduğu için anı yaşamak maksadıyla uzunca yollar yapabilsek.

Geçmişimizde bir an geldiğinde aklımızdan geçenin fotoğrafını önümüze koyabilsek. Kendimize dahi söylediğimiz yalanlardan vazgeçsek.

Çünkü insan sadece ve sadece bu şekilde var olabilir. Bu her şeyden vazgeçmek gibi de değil, her şeyi gerçeğiyle kabullenmek. Bu sözlerin ardından içeriden bir ses daha geliyor “Memleket bu haldeyken” ve duruyorum yalanların arasına tekrar karışarak. Artık bu bizim yaşama karşı oluşturduğumuz bir savunma politikası olmuş. Bu artık bizim tek çıkış yolumuz gibi karşımızda duruyor. Koca bir duvar misali. Asla aşılamayacak bir duvar.