Aslına bakarsanız siyaset konuşmayı sevmem, çok uzun zamandan beri de uluorta yerde siyaset konuşmayı kendime yasaklamıştım....

Aslına bakarsanız siyaset konuşmayı sevmem, çok uzun zamandan beri de uluorta yerde siyaset konuşmayı kendime yasaklamıştım. Bir dönem siyasetin tam ortasında, hatta dibinde yer alsam da yönümü başka bir alana çevirdiğim, bu alanda daha verimli olacağım kanaatine vardığım için siyaseti başkalarına bırakmıştım. Bıraktım ama iyi mi yaptım kötümü yaptım bilemiyorum, çünkü bu alanda yetişmiş bir eleman gibi hissettiğimden kendimi, beni yetiştirenlere ihanet ettim ve bir vebal taşıyorum gibi gelmektedir. Keşke demeyi sevmem ama bu konuda keşke dediğim zamanlar olmuştur. O keşkeleri şimdinin siyaset yapanlarını gördüğümde daha da çok söyler oldum.

Siyaset bir bilimdir. Halkı yönetme, yönlendirme, bilinçlendirme, onların düşünemediklerini düşünme anlamına gelir. İyi niyetlerin elinde bulunan siyaset hangi alanda olursa olsun ortamı cennete çevirir, kötü niyetli insanın elinde ki bir siyasetse, başıboş bir mayın gibi sağa sola bakmaksızın kendi çıkarı doğrultusunda yol almayı hedef bilip, yalanı dolanı takiyeyi, kurnazlığı siyasete bulayıp kandırma aracı olarak kullanır. Hayat onların elinde cehenneme döner. Temiz olması gereken siyasette kirin pasın içine bulanır.

Konunun başlığını vatanperver mi, vatansever mi diye ikiye ayırdım, bunu neden yaptığımı birkaç cümleyle özetlemek isterim. Biz vatanperver olmayı öğrendik; yani vatanı koruyup kollamak, onu beslemek yönüne talip olduk. Vatanperver olmak o nedenle sevmekten daha önemli ve korumak, kollamak daha iyi bir hizmet diye düşünüyorum. Vatanperverler ülkeyi sırtlayıp ileriye götürmeyi vazife bilirler. Ülke her konuda bunlar sayesinde ilerler.

Şimdi ki siyasete akıl sır ermiyor efendim, birini tam anladık derken yeni bir deyimle ters köşe oluyoruz. Bir parti var ki; “Türk Milliyetçiliği dahil olmak üzere bütün Milliyetçiliği ayaklar altına aldım” diyerek iddialı ve neye hizmet ettiği, nereye yeşil ışık yaktığı belli olmayan” bu sözle ortaya çıkanı, bir başka parti ki o da “Milliyetçilik kırmızı çizgimizdir” diyerek siyaset yapmış, böyle tanınmışken, “Milliyetçiliği ayakaltına aldım” diyen o partiyi sorgusuz sualsiz destek vermektedir. Ne oldu ne değişti diye sormadan edemiyoruz. Ayakaltınıza sabun mu konuldu da birden düştünüz.

Yine; aynı parti “Milli değer, milli hassasiyete önem vermeyenlere” karşı çıkıp, “Divanı harpte yargılanacaksınız, bunun için yemin ediyorum” diyen o parti, yine o söylemde bulunan partinin kayıtsız şartsız destekçisi olmaktadır. Yine burada sabun devreye girip ayakaltına düşmüştür.

“Anayasa ile sorunumuz var, Türk kimliği oradan çıkarılsın” diyen bir başka din sosuna bulanmış partiye, “Türk kimliği hassasiyetimizdir, dokunanı yakarız” diyen aynı parti destekleyip, el ele kol kola meclise taşımıştır. Yine sabun burada devreye girmiştir.

Yıllarca terör örgütü diye adlandırdığı, “Kan davamız var, otuz bin asker ve insanımız katili” diye niteleyip taraftarlarını kışkırttığı bir partiye, yine aynı parti elini tutup, saygı sözleriyle, az kaldı: – Elebaşınız hala tutuklu olduğu için özür dileriz- diyecek boyuta taşıyarak yandaş olmaktadır. Burada ki sabun daha büyük olduğu tahminizdir. Aynı parti bebek katili diye nitelediği kişiye; ‘Sayın’ diyenlere ‘Kişisel haklara saygı’ kılıfı uydurup, kendi parti içi sesleri kısmakta, bunu vatanın beka sorunu olarak göstermektedir. Vatanın bekası için canımız feda ama bu kadar sabunun ayakaltında dolaşması midemizi bulandırmakta, sorgulatmaktadır.

Kendi parti içinde bunun gibi söylemleri kabul edemeyen, memleketin geleceği için ‘Tehlikeli sularda yüzmektesiniz esas beka sorunu bunlar’ dendiğinde, sert tepkiler gösterip, şiddetle tabiri caizse ağızlarını burunlarını kırdırarak gözdağı verip susturmaya çalışmaktadırlar. Düşmandan kurşun yeriz bunu şeref sayarız bir damla kanımız akmazda, kendi kandaşımızın attığı yumruk öldürür bizi…

Pekii nereye kadar gidecek bu diye sorduğumuzda; ortaya çok fazla vatanseverler çıkmakta, fazla sevgiden olsa gerek önüne geleni şiddetle öpmektedirler. Oysa bizim vatanperverlere ihtiyacımız vardır; koruyan kollayan vatanı besleyen ona zarar gelmesine izin vermeyen bir ahlakla ahlaklanmış siyasetçilere ihtiyacımız vardır. Hem bu ihtiyaç acilen lazımdır.

Seçim kazanmayı her türlü ayak oyunuyla mubah sayanlar, işkenceyle adam öldüren bir kesim ki, bunlarda parti kimliğine büründükleri için terörist olmaktan kurtulup, halkın vergisiyle işleyen bir düzenden para alıp meclisin deri koltuklarında oturup milletin geleceği için karar vereceklerdir. Elbette bir ülke de birçok farklı ses olmalı, bu demokrasinin gereğidir, ancak eline aleni kan bulaşanları, milliyetçi söylemde ki o parti çok iyi bildiği halde, göz yumuyor, “Adam sende bir şey olmaz, biz işimize bakalım, çıkarımız daha önemli, birkaç milletvekili birkaç bakanlık işimizi görür” dedikleri için, at izi it izi birbirine karışıp, Namık Kemal’in dediği gibi “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini / Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini “ bu sözü bizden önceki nesil söylemiş, bir Mustafa Kemal çıkıp “ Biz varız, Türk milleti ilelebet payidar olacaktır” demiştir. Şimdi ise bizde bunu sıkça söylüyoruz, bir Mustafa Kemal çıkması ümidiyle. Tek duamız tek kaygımız var, gelecek nesiller yani torunlarımız bu sözü bir daha asla söylememesi dileğimizdir.

Bu hafta siyaset sosuna bulanmış bir yazıyla, biraz yeise kapılmış, bağrı yanan, “Böyle giderse memleketin geleceğini pek parlak görmeyen” bir yazı kaleme aldım, çok laf deliye ve çocuğa anlatılırmış, anlayan anlarda önümüzde ki oy pusulasına yansıması farklı olur umuduyla esen kalın efendim.