İnsan duyuları ile nesneleri algılar, zihninde onları tekrar canlandırır. Zihnin tekrar tekrar canlandırması duyu organlarımızla algıladığımız şeylerin gerçeklikleriyle ilgilidir. Toplumun yaşadığı gerçeklikte buna benzerdir. Toplumda yaşanılan nesnel gerçeklikler duyu organlarımızla algılanır ve öğrendiklerimizle bir kıyaslama yapılarak onları sınıflandırır.

İnsan duyuları ile nesneleri algılar, zihninde onları tekrar canlandırır. Zihnin tekrar tekrar canlandırması duyu organlarımızla algıladığımız şeylerin gerçeklikleriyle ilgilidir. Toplumun yaşadığı gerçeklikte buna benzerdir. Toplumda yaşanılan nesnel gerçeklikler duyu organlarımızla algılanır ve öğrendiklerimizle bir kıyaslama yapılarak onları sınıflandırır.

İnsanın, doğayla mücadelesinde görüneni algılaması ve onu adlandırması bilimsel bilginin gelişmesiyle doğru orantılıdır. Beynimiz bilmediğimiz şeyleri anlamlandıramaz.

Yaşadığımız toplumsal gerçeklikler, ekonomik, sosyal ve siyasal durumların nasıl ortaya çıktığı ve göründüğü her zaman yaşayan geniş kesimlerce bir bütün olarak algılanamayabilir. Görünür olan sadece büyük bir parçanın küçük bir boyutu olabilir.

Son zamanlarda bazı siyasi partilerin çalışmalarında esnaf ziyaretleri yapılarak, esnafların ticari hayatta nasıl bir ekonomik çıkmazda olduklarının, sadece görünür yanını ortaya koymaktadırlar. Esnafın siftah yapmadığı, işletmenin hayatını sürdüremediği ve çeşitli borç altında ezilerek yok olmakta olduğu tespitleri sürekli haberler de konu olmaktadır.

Bu durum bazı siyasi partilerce gündeme getirilse de, iktidar sahipleri tarafından şiddetle red edilmekte kapanan işletmenin olmadığı bunu söyleyenlerin abarttıklarını her şeyin normal bir şekilde hükümetin yaptığı küçük yardımlarla güllük gülistanlık içerisinde ticari hayatlarını sürdürdüklerini ifade etmektedirler. Kapanan işletmeler yerine açılan işletmeler sayılarını topluma sunarak yeni bir algı yaratmaktadırlar.

Görüldüğü gibi bir taraf ah bittik tükendik derken, diğer taraf ise her şeyin güllük gülistanlık içerisinde olduğunu söyleyen iki karşıt görüş topluma sunulmaktadır. Peki ya halk bu söyleneni nasıl anlayacak. Hangisi doğru hangisi yanlış? Ayırt edici olan ne? Kim bu görüşü halk için tercüme edecek?

Bunları ifade edenleri halk çok inandırıcı bulmadıklarına göre?

İşte toplumların hayatında tarihsel olarak gerçekleri ortaya çıkaran iki kesim, birisi aydınlar, diğeri ise olanı ve olanın görünmeyen tarafını bütün çıplaklığıyla gösteren sanatçılar.

Görüneni söylemek her zaman doğruyu çıplaklığıyla tam ve bir bütün olarak ortaya koymamaktadır. Sanat yaşanılanı, nesnel gerçekliği, gerçekliğin bütün ayrıntılarını insan ile doğa arasında yaşanılanla doğrudan etkileşim kurandır.

Sanatçı toplumda görülen ancak fark edilmeyen detayları incelilikli olarak bize gösterendir. Var olan bir güzelliğin farkındalığını sağlayan, sanatçıların topluma gösterme çabası ve etkinliğidir. İster resimde, ister heykelde, ister müzikte isterse edebiyatta olsun toplumun görmek istemediği ya da göremediği duygu, düşünce ve farkındalıkların ortaya çıkarılmasıdır.

Belirli olumsuzlukların, tabuların, bize öğretilen gelenek ve dinsel inançların çerçevesinden çıkararak insanın özgürleştiği farklı bir insan yaratmanın gerçekle doğrudan ilişki kurmanın aracı olsa gerek. Görünmeyeni, o ana kadar görünüp algılanmayanı, farklı görünüp kabul edilmeyeni yaşamımıza ait olan ancak böyle yapılır mı denilen şeyi hiç duraksamadan gözümüzün içerisine sokan, yüksek ve geniş bir duygu oluşturan sanatçı, inatçı ve cüretkârdır. Yaşamı farklılaştıran farklılıkları hayatımıza sokan da bu güzelliktir.

Pandemi döneminde sanatçıların yaşamlarını sürdürmekte ne kadar büyük bir zorluk çektiklerini ve kendi hayatlarına son verdiklerini basın yoluyla kamuoyuna yansımaktadır. Bu kadar toplumun aynası olan bir kesime karşı toplumun ve devleti yönetenlerin sorumlulukları bulunmaktadır. İnsanca yaşamını sürdürmelerini sağlayacak ve toplumun fark etmediği detay ve gerçekleri topluma sunmalarında, toplumların gelişip gelecek kuşaklara daha sağlıklı olarak taşınmasında var olmaları hayati bir röleleri bulunmaktadır.

Diğer taraftan toplumun yaşadığını kendine yansıtan ve olmaması gereken olumsuzluklara ilk itiraz eden aydınlar. Eğer bir toplumun aydınları düşüncelerini ve olanı halkın anlayacağı ve düşünceye sevk edeceği şekilde ortaya koymadan alı konulursa, toplum kör, sağır ve duygularından kopmuş olur. Ne yazık ki bu gün toplumun aydınları konuşamadığından yaşanılan toplumsal gerçeklerde olduğu gibi anlaşılamamaktadır. Çağın sorunları ve çözüm önerileri toplumun gündemine getirilememektedir.

Mustafa Kemal Atatürk’ünde ifade ettiği gibi” “Sanatkâr, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır” olanı en önce fark edendir. Atatürk’ün “Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir” öngörüsü toplumda aydınların, konuşma ve gerecekleri en hakiki biçimde ifade etme ortamı olmaz ise karanlıkta kalmaya devam edecektir.

Yaşanılan gerçekler, toplumda anlaşılmadan, söyleyenlerin gerçeği olarak kalacaktır.