Demedi demeyin: Suriye kuzey doğuda ABD ve PKK destekli Kürtlerin, güneyde İsrail destekli Dürzilerin, batıda Alevi, seküler kesimin ve ortada HTŞ terör örgütü liderliğinde Sünnilerin egemen olduğu dört parçaya ayrılıyor.

Birde elbette güneyde İsrail tarafından işgal edilmiş Suriye toprakları var ve buranın geleceği de tamamen belirsiz bir durumda.

Kürt bölgesi ile İsrail kontrolündeki bölge arasında Davut koridoru olarak adlandırılan koridorun kurulması da çok büyük bir olasılık olarak görülmektedir.

Halihazırdaki bu gelişmeler elbette en çok da İsrail’in işine yarıyor. İsrail bölgede kendisine en büyük tehdidi oluşturan Suriye devleti, BAAS rejimi ve Suriye ordusunu yok etti ve dahası kuzeyindeki stratejik toprakları da işgal ederek, denetimi altına almayı becerdi.

Vallahi demedi demeyin daha birkaç yıl önce İsrail’i yönetenler böyle bir durumu rüyasında görse inanmaz, “hayırdır inşallah” der, kalkıp “şükür namazına” dururdu...

İsrail son gelişmeler ile sadece önemli bir düşmanını yok etmedi, tek taş ile birkaç kuş vurdu; hem İran ve Rusya’nın bölgeden çekilmesini sağladı ve hem de potansiyel bir sorun olarak gördüğü Türkiye’yi güneyinde kurulacak iki terör devletçiği ile baskı altına almayı başardı.

Bahse konu bu iki terör devletçiğinden biri HTŞ terör örgütü yönetiminde, diğeri ise PKK terör örgütünün güdümünde. Türkiye’deki Cumhuriyet rejimine biri şeriat, ikincisi ise bölücü Kürtçülük ideolojisi üzerinden ciddi tehdit teşkil ediyor.

En nihayetinde AKP iktidarının basiretsiz, öngörüsüz ve maceraperest dış politikaları sayesinde nur topu gibi yeni sorunlarımız oluştu, en nihayetinde görünen o ki iki terör devletçiği ile komşu oluyoruz.

Suriye’nin bölünmesi önlenemez gibi görünüyor doğru ama korkarım bölgedeki tek vahim gelişme bu da değil. Görünen o ki sırada İran ve İran’daki teokratik diktatörlüğün yani molla rejiminin devrilmesi var. İran’da bir iç savaş çıkarsa bu ülkenin de Irak ve Suriye gibi bölünmesi kaçınılmaz olacaktır.

İsrail’in bu konuda düşündükleri ve açıklamaları belli fakat İran konusunda tek hassasiyet İsrail’e ait de değil!

ABD ve Trump da İran’ı ve İran’ın nükleer silah üreterek bir nükleer güce dönüşmesini engelleme konusunda son derecede kararlı görünüyor.

Son olarak İran konusuna değinen Trump: “Bundan sonra İran'ı konuşacağız. İran’la son aşamalara geldik. Ne olacağını göreceğiz. İran’ın nükleer silah sahibi olmasına izin veremeyiz. Çok yakında, İran'la ilgili bir şeyler olacak. Umarım bir barış anlaşması yapabiliriz.” Diyor.

Sizce de bu sözler örtülü bir savaş ilanı değil mi?

Bana göre İran’a ve özellikle de İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir harekatın eli kulağındadır.

İran büyük ve kadim bir devlet gibi görünse de orta çağdan kalma kurallar ile yönetilmeye çalışılan bu teokratik diktatörlüğün çökmesi, bölünüp parçalanması kaçınılmazdır.

Tarihe bakınız göreceksiniz diktatörlüklerin büyüklüğü onların çökmesine asla engel olamamıştır!

En yakın örnek ise SSCB’dir, İran’dan misli misli büyük olan bu diktatörlük bir dış müdahaleye bile gerek olmadan kendi kendine, bir anda çöküvermiştir.

Sorun elbetteki İran rejiminin çökmesi değil ben İran’da hüküm süren teokratik diktatörlük çökmeden bölgemizi huzur ve barışın gelemeyeceğini düşünenlerdenim.

Sorun İran’daki molla rejimi çökünce ne olacağı, yerine ne konacağında.

Burada da karşımıza iki temel soru çıkıyor:

İlk soru İran’daki molla rejimi çöküşünün kanlı mı kansız mı olacağı ve ikinci soruysa bu çöküş sonrasında İran’ın bölünüp bölünmeyeceği.

Hümanist bir insan olarak ben bunca yıldır ezilen, sömürülen, hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılan kadim İran halklarının kanlı bir iç savaşa sürüklenip, uzun, kanlı ve acı dolu bir süreç yaşamadan barışçıl bir şekilde hak ve özgürlüklerine kavuşmasını umuyorum.

Ben böyle umuyorum amma ve lakin despot mollaların buna izin vereceğini, ülkenin geleceğini ve halkın çekeceği acıları düşünerek barışçıl bir yöntemle iktidarlarından vazgeçeceklerini de düşünmüyorum.

Sonuç gelecek geliyor ve bu gelecekte demokratik olmayan rejimlere yer olmayacak, bölgeyi yönetenler ve bölgede sözü geçen kanaat önderleri umarım bu gerçeği erkenden idrak edebilir yoksa çok acı çekilecek...