Sumud… Bir kelime değil; direnişin, sabrın ve umudun adı. Yıkıntılar arasında bile fısıldanan cümle: “Biz buradayız. Vazgeçmiyoruz.”
Bir halkın, bütün dünyanın sustuğu yerde bile dimdik durabilme gücü. Filistin’in kalbinde, savaşın ortasında, enkazın, yangının, açlığın ortasında hala yaşama tutunmak. İnsan olmanın onurunu savunmak.
Küresel Sumud Filosu, bu inancın denizlere yansıyan haliydi. Farklı ülkelerden insanlar bir araya geldi: Gazze’ye umut taşımak, ablukayı kırmak, “insanlık ölmedi” demek. Yüzlerce cesur yürek, 44 ülkeden tek vicdanla yol aldı.
Deniz suskundu. Gökyüzü karanlıktı. Ama gemidekiler, insanlığın son ışığını taşıyordu.
Uluslararası sularda durduruldular. Silah yerine insanlık taşıyan gemiler, savaş muamelesi gördü. Kadınların saçları çekildi, yaşlılar yere bastırıldı, ibadet engellendi. Birine “Pis Türk” dediler, diğerine “terörist”…
Ama hepsi sadece yardım etmek istiyordu: “Bir çocuğa bir parça ekmek, bir yudum su ulaştırabilir miyiz?”
Evie Rose Senedler, İngiltere’den barış için yola çıkan bir kadın, limanda kelepçelendi; yemek ve battaniye verilmedi, onuru kırıldı. Bekir Develi, namaz kılarken bile müdahaleye uğradı. Haşmet Yazıcı, geminin bombalı dronla vurulduğunu, alevler içinde olduklarını, ters kelepçe uygulandığını anlatıyor. İnsanlar suskunluk ve tehdit altında taşındı, zorla belgeler imzalatılmak istendi.
Geri döndüklerinde adaletin kapısını çaldılar; ellerinde belge değil, insanlığın tanıklığı vardı.
Bu sadece bir soruşturma değil; insan vicdanının sınavıydı. Sabırla beklemek ama sessiz kalmamak demekti. Her şeye rağmen yeniden yola çıkmak, bombaların gölgesinde çocuklara umut ışığı taşımak demekti. Bir annenin, evladını kaybettikten sonra bile “Bir gün barış olacak” demesi demekti.
Bugün milyonlar “Gazze” diyerek yürüyor.
Her adımda Sumud’un sesi var:
“Direnmek!”
“Gemileri durdurabilirsiniz, ama vicdanları değil.”
“Bir halkı susturabilirsiniz, ama umudu asla.”
Sumud, bir vicdan hareketi. Taşla değil, yürekle yapılan bir direniş. Küresel Sumud Filosu’nun yaşadığı zulüm tarihin kara sayfalarına yazılacak; cesaretleri ise insanlığın beyaz sayfasına kazınacak.
Her dalgada, her yürüyüşte, her kalpte yankılanıyor:
“Sumud; Biz buradayız, vazgeçmiyoruz.”
İnsanlık dimdik ayakta, sarsılmaz bir umutla, fırtınalara inat. Her adım, her nefes, her sessizlik… Direnişin ve inancın ortak dili.
Bir halk düşünün…
Yıkılmış evlerin, susmuş şehirlerin, sessiz mezarların arasından yeniden doğuyor. Küllerinden değil, inancından. Kaybettiklerinden değil, vazgeçmediklerinden güç alıyor.
Bir çocuk düşünün…
Bombaların altında gökyüzüne bakıyor, gözleri korkuyla değil, umudun rengiyle dolu. Henüz küçücük ama bilge bir yürek taşıyor; annesine, babasına değil, doğrudan Allah’a sığınıyor.
“Ya Allah!” diye ağlayarak koşuyor, elleri göğe açık, yüreği güven ve dua dolu. Küçük beden, tüm çaresizlikleri aşan bir inancın simgesi, masumiyetin ve umudun canlı kanıtı.
Bir anne düşünün… Ellerinde yıkıntılardan kalan tek oyuncak, dudaklarında tek cümle:
“Bir gün barış olacak.” O eller, kan içinde çocuklarının, eşinin, annesinin, babasının, sevdiklerinin kanını taşırken bile umutla atıyor. Acının en derininde bile barışı hayal etmek… İşte insan ruhunun dayanılmaz gücü, işte yüreğin en cesur çığlığı.
Ve biz…
O annenin duasında, o çocuğun bakışında, o gemilerin rotasında insanlığın yönünü görüyoruz. Sumud, bir coğrafyanın değil, bir vicdanın adıdır; Filistin’in toprağında büyüyen ama insanlığın kalbinde kök salan bir inançtır.
Onlar denizlerde durduruldu, ama insanlık karada yürümeye devam etti. Kelepçelendi elleri, ama vicdanları zincirlerini kırdı. Susturulmak istendiler, ama sessizliklerinden çığlık doğdu.
Adalet bazen gecikir ama asla unutulmaz. Umut bazen kanar ama asla ölmez. Bir halkı kuşatabilirsiniz ama onurunu teslim alamazsınız.
Sumud…
Artık bir kelime değil; insanlığın kalbine kazınmış bir yemin. Bir çocuğun süt isteğini, bir annenin duasını, bir halkın umudu ve küllerinden doğan dirilişi simgeliyor.
Gözyaşlarıyla ıslanmış bir kelime değil; göğsümüzde taşıdığımız sığınak. Süt isteyen küçük bir el, gecenin sonunda fısıldanan bir annenin duası, bombaların gölgesinde filizlenen umut… Hepsi tek nefeste birleşiyor. Küllerinden doğan dirilişin sessiz, sarsılmaz şarkısıdır.
SONSÖZ
Her sabah yeniden başlar direniş; her adım, her nefes bir başka söz ekler umut sözlüğüne.
Sumud bir solukta bitmez; sürekliliğin ve inancın bitmeyen cümlesidir:
“Biz buradayız. Vazgeçmiyoruz.”
İçinde insanlık dimdik nefes alır, yorulsa da vazgeçmez; yarın için, çocuklar için, adalet için.