Yerel seçimlere az bir zaman kala siyasi partiler adaylarını belirledi ve sahaya çıkmaya başladı. Tüm kentlerde seçim çalışmaları sürerken ilginç olaylara da şahit oluyoruz. 31 Mart yaklaşırken başka  ilginç gelişmelerde yaşanacak.

Mevcut belediye başkanı iken yeniden aday gösterilmeyip, başka partiden aday olanlar ile aday  gösterilmeyip partisinden istifa edip küsenler yine çoğunlukta.

Geçmişte parti liderleri seçim meydanlarında birbirlerine küfür ederek değil, siyaset dilini iyi kullanarak düşünce ve projeleri etkili bir üslupla topluma anlatırlardı.

Şimdi ise siyasetteki şu örneklere bakar mısınız.  

Niğde'nin Hacıabdullah beldesinden belediye başkanı adayı gösterilen AKP'li Babaoğlan Altun, belde sakinlerini bir mekana toplayıp konuşma yapıyor. Elinde mikrofon olan ve ayağa kalkan Babaoğlan Altun, bilinmeyen bir  nedenle bölgenin jandarma komutanına ağıza alınmayacak küfürler sıralıyor. Toplantıya katılar Babaoğlan Altun’a tepki göstermesi üzerine Altun, “Hak etti” diyor. Bunu da sosyal medyada canlı olarak yayınlıyor.

Balıkesir Bandırma'dan aday olan AKP eski milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan, tarla fiyatları üzerinden tartışığı vatandaşa "nah" çekiyor.

Konya'nın Cihanbeyli ilçesinde tekrar aday gösterilen Belediye Başkanı Mehmet Kale de vatandaşlara hitap ettiği sırada  birden sinirleniyor ve "Başka birisi olsa kapıyı üstüne kitler .....” ifadelerini kullanıyor.

“Hakaret fikrin düşmanıdır. Hakaretin olduğu yerde fikre yer yoktur” derler. Hakaret etmeden konuşamayanlar bilesiniz ki fikri olmayanlardır.

 Ama son yıllarda  siyasette küfürlü konuşmalara sık rastlıyoruz. Geçmiş dönemlerde Süleyman Demirel-Bülent Ecevit çekişmelerini hatırlıyorum. Birbirlerine küfür ettiklerini ağır sözler  sarfettiklerine  hiç şahit olmamıştım.

Süleyman Demirel gerçek bir siyasetçiydi. Birisine taktı mı yerden yere vurur, peşini hiç bırakmazdı. Ağızından küfür asla çıkmazdı. Daha önce de Ecevit hükümetine “Çankaya Hükümeti” adını takmış, başbakanken Ecevit’ten “hükümetin başı” diye bahsetmişti. Ama ne Özal, ne Demirel, ne de Ecevit birbirlerine saygısızlık etmemişlerdi. Aralarında sadece siyasi sürtüşmeler olmuştu. Çünkü hepsi de Türkiye Cumhuriyetine “özde” sahip çıkmış liderlerdi.

Başbakan Demirel her fırsatta Özal’ı eleştirip durdu. Resmi törenlerde gereken saygıyı gösterdi ama hiç yakın olmadı. Özal cumhurbaşkanı iken kendini tutamayıp işçi ücretleriyle ilgili bir görüş bildirmişti. Buna kızan işçiler de “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” diye sloganlar atmışlardı. Kendi fikrine ve inançlarına uymayanlara dahi hoşgörüsüyle tanınan Turgut Bey bu laflara güldü geçti. Süleyman Demirel ise için için memnun olmuştur diyenler vardı.

Hata Süleyman Demirel yıllar sonra Ecevit için söylediği “Belki birbirimizin değerini anlamakta gecikmiş olabiliriz ama benim başbakan olarak görevlendirdiğim son isim Bülent Ecevit’tir. 2000 yılında cumhurbaşkanlığı görevim sona ererken bir dönem daha bu görevi yürütmemi isteyen Bülent Ecevit olmuştur.” demiş ve Demirel’in bu sözleri CHP’liler tarafından ayakta alkışlanmıştı.

Siyaset, toplumu yönetme gibi oldukça geniş ve karmaşık bir alandır.  O nedenle seçime katılmak isteyen partilerin yönetimle ilgili farklı anlayış ve projelere sahip olması gayet doğaldır. Seçim sürecini başarıyla tamamlamanın yolu, siyaset dilini iyi kullanarak düşünce ve projeleri etkili bir üslupla topluma anlatmaktan geçmektedir. Bu durum bilindiği halde, siyaset dilinin taraflar arası kutuplaşma ekseninde kırıcı ve incitici bir şekilde devam ettiği gazete, radyo ve televizyon yayınlarından, youtube, whatsapp, facebook, twitter ve instegram gibi sosyal medya paylaşımlarından anlaşılmaktadır.