Türkiye’de her toplu sözleşme döneminde aynı senaryo tekrarlanıyor: Hükümet masaya oturuyor, düşük bir teklif sunuyor, sendikalar tepki gösteriyor, uzlaşma çıkmayınca dosya Hakem Kurulu’na gidiyor.

Bu yıl da farklı olmadı. Yaklaşık 6,5 milyon memur ve memur emeklisinin maaş artışı yine tartışmalı bir süreçten geçiyor. Ancak mesele yalnızca “memur maaşı” meselesi değil; daha derin ve hayati bir problem var: Aslında kaybeden memur değil, demokrasi.

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, kağıt üzerinde tarafsız bir hakem heyeti gibi görünüyor. Oysa yapısına baktığımızda tablo bambaşka: 11 üyenin 6’sı doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor, bir üye de sendikaların önerdiği isimler arasından yine Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor. Yani çoğunluk zaten tek bir siyasi iradenin kontrolünde.

Üyelerin dağılımı şu şekilde belirleniyor:

Yargıtay, Danıştay veya Sayıştay’dan Cumhurbaşkanı’nca seçilen bir başkan,

Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen bakanlık ve kamu kurumlarından dört üye,

Memur-Sen’den iki, Türkiye Kamu-Sen ve Birleşik Kamu-İş’ten birer üye,

Kamu yönetimi, iş hukuku, maliye, iktisat gibi alanlardan en az doçent unvanına sahip akademisyenler arasından Cumhurbaşkanı’nca seçilecek bir üye,

Konfederasyonların önerdiği yedi akademisyen arasından yine Cumhurbaşkanı’nca belirlenen bir üye.

Bu tabloya bakıldığında kurulun 6 üyesinin doğrudan, 1 üyesinin ise dolaylı biçimde Cumhurbaşkanı tarafından seçildiği görülüyor. Bu durum, kurulun tarafsızlığı konusunda sendikaların itirazlarını beraberinde getiriyor.

Böyle bir kurulun adı “hakem” olabilir ama işlevi “hakemlik” değil, “onay merci” olmaktan öteye gitmiyor. Bu durum, demokratik müzakere sürecinin fiilen ortadan kalktığını gösteriyor. Çünkü demokrasilerde hakemler tarafsız olur; burada ise hakem, aynı zamanda oyunun hakimini belirleyen gücün atadığı kişilerden oluşuyor.

Hakem Heyeti çalışmalarını 31 Ağustos tarihine kadar kararını verecek. Heyet memur zammında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gözüne bakacak. Oradan gelecek işaretle oranları belirleyecek.

Sendikalar masada bulunuyor, itiraz ediyor, açıklama yapıyor; ama iş yetkiye gelince elleri kolları bağlı. Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın’ın “Hakem Kurulu’na zerre güvenmiyoruz” sözleri aslında büyük bir çelişkiyi ortaya koyuyor: Güvenilmeyen bir kurumun verdiği karara memurların ve emeklilerin mahkûm edilmesi, demokrasi adına trajik bir tablo.

Eğer sendikaların iradesi karar mekanizmasına yansımıyorsa, o zaman müzakere sürecine “toplu sözleşme” demek ne kadar doğru? Bu, işlevsiz bir demokrasi vitrini değil mi?

Maaş Zammı Bahane, Demokrasi Şahane

Hükümetin verdiği zam teklifine bakalım:

2025 için %11+7

2026 için %4+4

Taban aylığa yalnızca 1000 TL artış

Oysa Merkez Bankası’nın kendi enflasyon tahminleri 2026 için %16 civarında. Yani zam teklifleri daha baştan gerçeklerden kopuk. Ama asıl mesele bu değil. Asıl mesele, milyonlarca kamu çalışanının geleceğini etkileyen böylesine kritik bir konuda, tek kişinin iradesinin belirleyici olması.

Maaş pazarlığı, aslında Türkiye’de demokrasi pazarlığının bir yansımasına dönüşmüş durumda. Masada kaybeden yalnızca memurların cüzdanı değil; temsil, katılım ve adalet ilkeleri de kayboluyor.

Hakem Kurulu, geçmişte hükümetin tekliflerini neredeyse hiç değiştirmeden kabul etti. Bu yüzden sendikalar tarafından “noter” olmakla eleştirildi.

İşte bu, yalnızca memurların değil, demokrasinin de kaybı. Çünkü demokrasilerde karar süreçleri çoğulculuğa dayanır, tarafların eşit söz hakkı vardır. Burada ise çoğunluk gücü elinde bulunduran iktidar, aynı gücü Hakem Kurulu aracılığıyla da sürdürerek süreci tek yanlı bir karara dönüştürüyor.

Bu durum, sendikaların meşruiyetini zayıflatırken, vatandaşların da sisteme olan güvenini aşındırıyor. “Müzakere” görüntüsü altında aslında “dayatma” yapılıyor.

Evet, memurlar enflasyon karşısında maaşlarının erimesine kızgın. Emekliler artan geçim sıkıntısından şikâyetçi. Ancak tabloya geniş açıdan baktığımızda asıl kaybın ekonomik değil, siyasal olduğunu görüyoruz. Çünkü kaybedilen yalnızca maaş pazarlığı değil, demokratik temsilin özü.

Bugün memurun kaybı yarın işçinin, ertesi gün toplumun diğer kesimlerinin kaybı olacaktır. Hakem Kurulu, maaş oranlarını belirlemekten çok daha fazlasını temsil ediyor: Türkiye’de kararların nasıl alındığını, kimin sözünün geçerli olduğunu ve demokrasinin hangi noktada olduğunu gösteriyor.

O nedenle tekrar edelim: Bu süreçte kaybeden memur değil, aslında demokrasi.