EBRU APALAK
Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), 2024 Yılı Faaliyet Raporu'nu 11 Nisan’da yaptığı Meclis Toplantısı’nda açıkladı. Rapora göre Türkiye'nin başkenti Ankara’da 833 bin yurttaş, 2024'te ihtiyaç desteğinden faydalanmak zorunda kaldı. ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın göreve geldiği 2019’da 203 milyon TL olan sosyal yardım bütçesi, 2024’te toplam 6 milyar TL’ye ulaştı. AK Parti’nin 2014-2018 yıllarındaverdiği 815 milyon TL'lik yardım, 2019-2024 yılları arasında Başkan Yavaş döneminde 12 milyar liraya yükseldi. Ankara’da artık her 7 kişiden biri sosyal yardım alıyor.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ)İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Doç. Dr. Selcen Öztürk,başkentte son beş yılda 29 kat artan sosyal yardım bütçesini ve kentsel yoksulluğu,SONSÖZ’e değerlendirdi.
İktisat Politikası Anabilim Dalı’nda Öğretim Görevlisi Dr. Öztürk, sosyal yardımlardan faydalanan yurttaş sayısının 2024’te 833 bini geçmesini “kent yoksulluğunun geçici değil, kalıcı ve yapısal bir sorun” hâline geldiğini söyledi.Mevcut politikaların derinleşen yoksulluğa cevap veremediğini belirtti:
“Bu artış, yalnızca yoksulluğun derinleştiğini değil, aynı zamanda mevcut politikaların bu derinleşmeye yanıt vermekte yetersiz kaldığını da gösteriyor.”
“YARDIMA İHTİYAÇ DUYMAYAN BİR TOPLUM İNŞA EDİLMELİ”
Yoksulluğun “kenti adaletli biçimde yeniden tasarlayan” sosyal politikalarla azaltılacağını vurguladı:
“Yoksulluğu azaltmak, yalnızca bütçeyi büyütmekle değil, fırsat eşitliğini önceleyen, bakım hizmetlerini kamusal hak olarak tanımlayan, kenti adaletli biçimde yeniden tasarlayan bir sosyal politika vizyonuyla mümkündür. Gerçek başarı, kaç kişiye yardım edildiğiyle değil, yardıma ihtiyaç duymayan bir toplumun inşasıyla ölçülür.”
Kent yoksulluğundaki artışın arkasındaki temel dinamikleri yüksek kira giderleri, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış, çocuk bakım hizmetlerinin erişilemezliği, sağlık ve eğitim sistemindeki aksaklıklar şeklinde sıraladı. Kayıt dışı istihdamın artmasının bunda payı olduğuna dikkat çekti:
“Kayıt dışı ve güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaşması, istihdamın refah üretme kapasitesini ciddi şekilde sınırlıyor. Artık birçok hane için sosyal yardımlar, geçici bir destek değil, gelir elde etmenin kalıcı bir aracı hâline gelmiş durumda. Bu da bize, yoksulluğun kişisel yetersizlikten değil, yapısal dışlanmadan beslendiğini ve çözümün de ancak yapısal reformlarla mümkün olabileceğini gösteriyor.”
“KAPSAYICI SOSYAL POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMELİ”
Sosyal yardım miktarındaki 29 katlık artışın yerel yönetimlerin refah politikalarında üstlendiği rolü “dramatik şekilde” değiştirdiğini söyledi. Belediyelerin konumuna dair şu ifadeleri kullandı:
“Geleneksel olarak altyapı, ulaşım ve temizlik gibi temel hizmetleri üstlenen yerel yönetimler, artık kent yoksulluğuyla mücadelede ilk temas noktası hâline gelmiştir. Belediyeler, sadece yardım dağıtan kurumlar değil, aynı zamanda sosyal eşitsizliklerin ve dışlanmanın etkilerini azaltmaya çalışan sosyal aktörler konumundadır.”
Öztürk, bütçe artışının sadece yoksulluğun etkilerini hafiflettiğini şöyle ifade etti:“Bu bütçe artışı, yapısal nedenleri ortadan kaldırmadığı sürece, yalnızca semptomları geçici olarak hafifletmeye yarar. Sosyal yardımların yerine, kapsayıcı sosyal politikaların geliştirilmesi gerekir: Herkes için erişilebilir kreş hizmetleri, yaşlı ve engelli bakımında kamu desteği, istihdamda eşitlik, eğitimde fırsat adaleti ve kent içi mekânsal adalet gibi alanlarda güçlendirilmiş politikalar, uzun vadeli refahın temelini oluşturabilir.”