Kurtuluş Savaşı ile kazanılan zaferden sonra siyasi ve ekonomik bağımsızlık hedefine doğru yürüyen Mustafa Kemal “Siyasî, askerî...

Kurtuluş Savaşı ile kazanılan zaferden sonra siyasi ve ekonomik bağımsızlık hedefine doğru yürüyen Mustafa Kemal “Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz.” Düşüncesindeydi.

Atatürk’ün ekonomiye verdiği önem “Zamanımız tamamen bir iktisat çağından başka bir şey değildir.” Ve “Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.” Sözleri ile de ortadadır.

Bu yüzden de daha savaşın dumanları tüterken I. İktisat Kongresi 17 Şubat ile 4 Mart 1923 tarihleri arasında, İzmir’de toplandı. Bu kongrede 1135 delege ile yeni Türkiye’nin ekonomik sorunları ve çözüm önerileri tartışıldı, çok önemli kararlar alındı.

Şimdi Cumhuriyetimizin ilk yüz yılını tamamlamış ve ikinci yüzyılına adım atıyoruz ve Türkiye’nin hala birçok önemli ekonomik sorunu var.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken Türkiye’yi yönetmeye aday kadrolar geçmişten gelen ilhamla gene İzmir’de bir araya geldi ve ekonomik sorunlar ile çözüm yöntemlerini tartıştı.

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne katıldı ve burada yaptığı konuşmada çok önemli saptamalarda bulundu ve hedefler ilan etti.

Kılıçdaroğlu konuşmasında dört ayaklı bir strateji açıkladı ve bunları şu şekilde sıraladı:

  • GÜÇLÜ BİR DEMOKRASİ
  • ÜRETEN TÜRKİYE
  • GÜÇLÜ BİR SOSYAL DEVLET İNŞASI
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Ülkemizin kalkınması ve büyümesi açısından bütün bu hedefler elbette çok ama çok önemli fakat konuşmanın bir cümlesi beni çok etkiledi. Kılıçdaroğlu “21’inci yüzyılın ekonomisi, artık tarım ya da sanayi değil, bilgi ekonomisidir. Hangi ülke bilgi üretirse o ülke hızla büyür ve kalkınır.” Hükmünü kurdu…

Bu kısa cümle bana Kılıçdaroğlu’nun dünyayı ve dünyanın gidişatını çok iyi okuduğunu, bugünü ve geleceği çok iyi anladığını gösteriyor.

Konuşmasının bütününe baktığımızda da hem dünyanın gidişatını ve hem de Türkiye’nin hâlihazırdaki durumunu çok iyi analiz ettiğini görüyoruz.

Ne yazık ki bugün Türkiye’yi yöneten kadro tarım çağı düzenlerinin kodları ile düşünüyor, toplumsal meselelere tarım çağı kodları ile bakıyor. Bunlar daha tarım çağının bitip sanayi çağının geldiğini ve hatta sanayii çağının bile bitmek üzere olduğunu göremeyen, geleceği öngörmekten aciz insanlardan oluşuyor.

Açıkça söylemek gerekirse bu günkü iktidar kadroları bu günü anlamak ve geleceği öngörmek yerine geçmişin bitmez tükenmez, kanlı kavgalarını sürdürmeyi tercih ediyorlar. Bu onlar için iktidara gelme ve iktidarda kalmanın elbette ki en ama en kolay yolu ve lakin bu yoldan yürüdüğümüz zaman Türkiye’nin geri kalması ve eninde sonunda yıkılarak yok olması da kesin.

Sevgili okurlarım bakınız artık sanayi çağı bitiyor uygarlığımız yeni, yepyeni bir üretim biçimi dönemine giriyor. Yakın, çok yakın bir gelecekte tüm üretim biçimimiz ve tüm üretim ilişkilerimiz kökten değişecek. Değişen üretim ilişkilerimizin siyasi, iktisadi, kültürel ve dini tüm üstyapıyı da değiştireceğini görmek için bir kâhin olmaya falan gerek yok.

Bu gün uygarlığımız hiç tanımadığımız ve daha da kötüsü kolay kolay öngöremediğimiz bir geleceğe yelken açmış, tam yol ilerlemektedir.

Elbette ki Türkiye’de bu uygarlığın doğal bir parçasıdır ve uygarlık bu yönde ilerlerken akıntıya kürek çekmek ya da ters yönde ilerlemeye kalkışmak elbette ki akıl işi değildir.

Önümüzdeki seçimlerde Türkiye’yi yeni ufuklara götürecek kadroları belirleyeceğiz tercih sizin, geleceğe kiminle, hangi kadrolarla yol alacaksınız onu siz belirleyeceksiniz…