Bu gün artık hiç kimse dünyanın düz olduğuna, evrenin merkezinde bulunduğuna ve tüm gök cisimlerinin dünyanın etrafında döndüğüne falan inanmıyor. Bilimsel keşifler bize evrenin uçsuz bucaksız büyüklüğünü ve dünyanın bu büyüklük içerisinde özel bir yeri olmayan ve birçok benzeri bulunan son derecede sıradan bir gezegen olduğunu gösterdi.

Son birkaç yüzyılda yaşanan bilimsel gelişme ve keşifler Orta Doğu dinlerinin kozmoloji ve biyoloji gibi bilimsel konular hakkındaki görüşlerini yerle yeksan etmiş bulunmaktadır.

Bu gün artık hiç kimse dünyanın düz olduğuna, evrenin merkezinde bulunduğuna ve tüm gök cisimlerinin dünyanın etrafında döndüğüne falan inanmıyor. Bilimsel keşifler bize evrenin uçsuz bucaksız büyüklüğünü ve dünyanın bu büyüklük içerisinde özel bir yeri olmayan ve birçok benzeri bulunan son derecede sıradan bir gezegen olduğunu gösterdi.

Benzer şekilde biyolojideki keşifler de insanın yaratılmış çok özel bir varlık olmadığını, bu gezegeni paylaştığı tüm diğer canlılar ile ortak bir atadan geldiğini ispatlamış bulunmaktadır.

Fizik yani doğa bilimleri konusundaki görüşleri böyle çürütülmüş bir sistemin sosyal bilimler konusundaki görüşleri ne kadar doğru ve tutarlı olabilir diye sorgulamak gerekmez mi?

Aslında sadece bu doğa bilimleri konusundaki görüşleri de değil Orta Doğu dinlerinin sosyal bilimler konusundaki görüşleri de aydınlanma devriminden sonra ciddi olarak sorgulanmış ve bu görüşlerin de hatalı olduğu anlaşılarak rafa kaldırılmıştır.

Aydınlanma devrimi sonucunda ortaya çıkan sosyolojideki değişimler Orta Doğu dinleri tarafından yapılandırılan toplumsal sistemi de kökten değiştirdi, artık kanun yapma kural koyma hak ve özgürlüğü insanlarda, oysa geçmişte kanun yapma kural koyma imtiyazı tamamı ile dinlere aitti. İnsanlar arasında son derecede eşitliğe aykırı olarak tesis edilen insanları kadın erkek, inanan inanmayan diye ayıran bu kurallar tamamen rafa kalktı eşit ve özgür insan temelli, yeni çok daha adil laik bir düzen inşa edildi.

Bu değişimlere hukuk alanından örnek verirsek; dini hukuk ve toplumsal düzen tarafından meşru görülen kölelik bu gün hemen hemen tüm yerkürede artık tamamen yasaklanmış bulunmaktadır. Dinlerde idam cezası varken bu gün birçok gelişmiş ülke bu cezanın yanlışlık ve faydasızlığını kabul ederek kaldırmış bulunmaktadır. Benzer şekilde çağdaş hukuk organ kesme, işkence yapma gibi dini hukukta yer bulan cezaları da kesin olarak yasaklamış bulunmaktadır.

Elbette bu makalenin asıl konusu faiz ve Orta Doğu dinlerinin faiz yasağı sonuçta faiz de ekonomi biliminin konusudur ve açıkça görünmektedir ki bu dinlerin ekonomik görüşü ile faiz yasağı adaletsiz, mantıksız ve yanlıştır! Bu yasağı nas olarak kabul ederek yaşama geçirmeye kalkıldığında ekonomik çöküşün kaçınılmaz olduğu da açıkça görülmüştür.

Bu görüşü savunan birçok din adamı faizin paradan para kazanmak olduğunu söyleyerek böyle emeksiz para kazanmanın doğru olmadığını iddia eder. Peki, onlara sorayım on milyon liram var bu para ile gittim bir dükkân aldım ve sonra kiraya verdim bu durumda kira almak da doğru olmayacak, yasak olacak mı? Kira almak da en nihayetinde emek gerektirmeyen bir ekonomik faaliyet değil mi? Üstelik bir gayrimenkul alıp kiraya verdiğinizde riskiniz nerede ise sıfırdır en nihayetinde kiracı dükkânı sırtlayıp kaçıp gidemez, mülkünüzü kiralama işlemi yüzünden çaldırma bu yüzden kaybetme olasılığınız sıfırdır. Oysa borç olarak verdiğiniz parayı kaybetme olasılığı her zaman vardır, bu yüzden de her borç vermenin aynı zamanda bir risk pirimi oluşur bu prim üstlenilmeden kimse kimseye borç vermez. Birine faizsiz borç vermek bu risk primini para sahibinin üstlenmesi demektir ki bu tamamen adaletsiz bir iş olacaktır. Diğer yandan sizden faizsiz borç para alan biri gidip bu para ile bir dükkân alıp kiraya vererek gelir sağladığı zaman ne olacak? Hiç emek sarf etmeden, hiç riske girmeden, çayın taşı ile çayın kuşunu vurarak havadan para kazanmak olmayacak mı bu? Böyle bir ödünç verme aynı zamanda bir gelir transferi anlamına gelmez mi? Hele hele enflasyon ile eriyen kâğıt paraların kullanıldığı günümüzde faizsiz olarak birine borç vermek borç verenin servet kaybına yol açmaz mı? Bu soruları dikkate aldığımızda zaten faiz yasağının mantıksız ve adaletsiz bir yasak olduğu görülmektedir. Fakat faiz yasağının yarattığı tek sorun bu da değildir. Üreticiler kendi sermayeleri ile yetinmek zorunda kalır, borç alıp kredi kullanmadan iş yapmaya kalkarlarsa ekonominin çarkları dönmez, ekonomi büyümez, toplumsal refah artmaz. Faiz aynı zamanda tasarrufu teşvik ederek birikim sahiplerine üretici kesimlerin karından kaynak da aktarır. Bu kaynak aktarımı hem üreticiye yarar ve hem de tasarruf sahibine, sonuçta bu mekanizma bir taraftan gelir dağılımını ve talebi dengeleyici etki yaparken diğer taraftan da arzı destekleyerek en nihayetinde toplumun refahını artırır. Bu konu oldukça detaylı ve uzun, zaman zaman başka makalelerimde de faz konusuna değinerek bu dogmatik görüşün yanlışlarını anlatacağım.