Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Gayriresmi Zirvesi'ne katılmasının ardından yurda dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan açıklamalarında terörle ilgili konulara değinerek, terörün sonuna gelindiğini duyurdu.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın ev sahipliğinde düzenlenen zirvede yaptığı temasların faydalı ve verimli geçtiğini belirten Erdoğan, "Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ilk defa bir zirve, gözlemci ülkede tertip edilmiş oldu. Macaristan Başbakanı Sayın Orban'a fevkalade ev sahipliği ve başarılı organizasyonu nedeniyle teşekkür ediyorum." ifadesini kullandı.
Eski ismiyle Türk Konseyi'nin ilk zirvesini Ekim 2011'de Kazakistan'da gerçekleştirdiklerini anımsatan Erdoğan, aradan geçen süre zarfında Türk Devletleri Teşkilatı'nın 5 tam üyesi ve 4 gözlemci üyesiyle etkinlik ve görünürlüğünü her geçen gün artırdığını söyledi. Teşkilatın, istikrar üretemeyen küresel konjonktürde gerilimin azaltılması, arabuluculuk ve çatışmaların önlenmesi alanlarında bölgesel ve uluslararası barış ve istikrara katkıda bulunan bir kuruluş haline geldiğini vurgulayan Erdoğan, "Teşkilat bünyesinde aldığımız kararların siyasi alanın ötesinde ekonomik ilişkilerimize de katkıda bulunduğuna memnuniyetle şahit oluyoruz. Nitekim, ülkemizin Türk Devletleri Teşkilatı tam üyesi 4 ülkeyle ticaret hacmi, son 5 yılda neredeyse yüzde 50 oranında artış kaydetti. Bir başka ifadeyle bugün gelinen aşamada, 4 kardeş ülkemizde takribi 80 milyar dolar büyüklüğünde bir hacme ulaştığımızı memnuniyetle müşahede ediyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, zirvenin, Teşkilatın bir gözlemci üyesinde ve Avrupa Birliği sınırlarında düzenlenen ilk zirve olma niteliği taşıdığını hatırlatarak, şunları kaydetti: "Bu yönüyle de şimdiye kadarki zirvelerden ayrı bir yerde konumlanıyor. Bu durum teşkilatımızın hızla artan görünürlüğünün ve genişleyen faaliyetlerinin çok anlamlı bir nişanesini teşkil etti. Ana teması 'Doğu'nun ve Batı'nın Buluşma Noktası' olarak belirlenen zirve kapsamında tertiplenen, Devlet Başkanları Konseyi toplantısında dayanışma ve işbirliğimizi derinleştirmeye yönelik adımları ele aldık. Geçmiş dönemin muhasebesini yapıp geleceğe dair çıkarımlarda bulunduk. Bu bağlamda ekim ayında Azerbaycan'da yapılacak olan 12. zirvemizin hazırlık sürecini de gözden geçirdik. Zirvede, Budapeşte Bildirisi'nin yanı sıra liderler olarak 3 belgeyi de kabul ettik. Dışişleri Bakanlarımız da 4 belge üzerinde anlaştılar.
Bu çerçevede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türk dünyasının ayrılmaz parçası olarak çalışmalarımıza yaptığı katkıları memnuniyetle karşılayan, Türk dünyasının Kıbrıs Türkleri'nin doğal eşit haklarının güvenceye alınmasında dayanışma ifade eden ve adadaki mevcut gerçekliklere dayalı çözüme ulaşılması ihtiyacını vurgulayan, Türk devletleri arasındaki birliğe zarar vermeyi amaçlayan her türlü girişimin engellenmesinin önemini teyit eden, üye ülkelerin Türk Devletleri Teşkilatı'nın bütünlüğüne kurumsal ve karar alma kapasitesine bağlılıklarını yineleyen ifadeler üzerinde mutabık kaldık."
"Macaristan'la köklü bir dostluğa sahibiz"
Türkiye açısından önem ve öncelik taşıyan Gazze başta olmak üzere Filistin, Suriye ve Afganistan'a bildiride değinilmesine öncülük ettiklerini aktaran Erdoğan, "Yine 21 Mart'taki çağrımız doğrultusunda Türk dünyasının ortak bayramı olan Nevruz'a ilişkin anma ve kutlama etkinlikleri düzenlenmesi yönünde anlayış birliğine vardık. Zirve marjında Nobel ödüllü bilim insanımız Profesör Doktor Aziz Sancar'a Türk dünyasının birliğine yapılan katkılara ilişkin Ali Şir Nevai Ödülü'nü de tevdi ettik." dedi.
Erdoğan, muhataplarıyla yaptığı ikili görüşmelerde gündemdeki konuları ele aldıklarını belirterek, "Teşkilatımız her geçen gün artan uluslararası itibarı ve giderek çeşitlenen işbirliği alanlarıyla tüm dünya için gurur kaynağı haline gelmiştir. Aile meclisimiz bünyesindeki kapsamlı işbirliğimizi daha da geliştirmek için tüm kurum ve kuruluşlarımızla çaba sarf etmeyi sürdüreceğiz. Bu düşüncelerle istişare ve temaslarımızın dost ve kardeş ülkelerimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum." ifadelerini kullandı.
Bir gazetecinin, "Macaristan'ın Avrupa Birliği üyesi olması ve Türk Devletleri Teşkilatı'nda gözlemci statüsünde olması birlikte düşünüldüğünde, hem Macaristan hem de Türkiye bağlamında her iki ülkenin de ilişkilerinin daha da verimli hale gelmesi için neler yapılabilir?" sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Macaristan'la köklü bir dostluğa sahibiz ve yakın işbirliği halindeyiz. Macaristan Başbakanı Sayın Orban'la da çok iyi ilişkilerimiz var. Son yıllarda attığımız adımlarla Türkiye-Macaristan arasındaki bağları kuvvetlendirme yolunda önemli mesafe aldık. Lider diplomasisi bağlamında ilişkilerimiz pozitif yönde ilerliyor. Avrupa Birliği üyesi olan Macaristan'ın teşkilatımızın gözlemci üyesi olması, Teşkilatımız açısından bir zenginlik. İlk defa bir gözlemci üye ülkede böyle bir toplantı yapılıyor, bu çok çok önemli. Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında Macaristan'la birlikte bulunmaktan bizler de çok mutluyuz. Atılacak adımlarla, Türkiye-Macaristan arasındaki bu dayanışmanın güçlenerek devamı, inanıyorum ki bizi çok daha farklı bir yere taşıyacaktır. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği yolunda en önemli destekçilerinden biri de Macaristan. Ülkelerimiz arasındaki yakın ilişkilerin daha da çeşitlendirilmesi için yoğun çaba harcıyoruz. Şu anda mesela hayvancılıkta Macaristan ciddi bir sıçrama yapıyor. Macaristan'ın ovaları, yaylakları çok verimli. Macaristan ile NATO'da da beraberiz, savunma sanayisi alanındaki işbirliğimizi somut projelerle derinleştiriyoruz ve bunda kararlıyız. Enerji, tarım, savunma sanayi, küçük ve orta ölçekli işletmeler konularında anlaşmalarımız mevcut, bu anlaşmaları daha da ileriye taşıyacak kararlığımız var."
"Terörsüz Türkiye'nin ülkemizi nasıl şaha kaldıracağını biliyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü PKK'nın silah bırakması için tarihin netleşip netleşmediği, "Terörsüz Türkiye" sürecinde nasıl bir yol haritası izleneceği ve sürece ilişkin duygularının sorulması üzerine şunları kaydetti:
"Bu sorun ortaya çıktığında doğan bebekler bugün 40 yaşın üzerinde. Birkaç nesil bu sorunun içine doğdu ve uzun yıllar boyunca çözümsüz kaldı. Biz ilk andan itibaren samimiyetle, çözüm perspektifi ile meseleye yaklaştık. Çünkü Terörsüz Türkiye'nin ülkemizi nasıl şaha kaldıracağını biliyoruz. Evlatlarımıza bırakacağımız en önemli miras Terörsüz Türkiye olacak. Yıllarca süren acıların, kayıpların ve mücadelelerin ardından bu noktaya gelmek, gerçekten umut verici. Şehit cenazelerinde hissettiğim tarifsiz acıların, yüreklerimizi dağlayan terör eylemlerinin gölgesinde, bugün bu başarıyı görmek benim için tarifsiz bir gurur kaynağı. Terörle mücadelenin kahramanları, güvenlik güçlerimizle gurur duyuyorum, şehit ailelerimizin metanetleriyle iftihar ediyorum. Her bir acının, her bir kaybın ardında güçlü bir dayanışma, sabır, dirayet ve kararlılık yatıyor. Diyarbakır Anneleri'ni bir kenara koyamayız. Diyarbakır Annelerini ihmal edemeyiz.
Diyarbakır Anneleri'nin artık gözü yaşlı değil, onlar da artık mutluluğu tatsınlar, yaşasınlar istiyoruz. Yakında anneler evlatlarıyla kucaklaşacaklar. Bu müjdeleri de alacağımıza inanıyorum. Bu konuları rahmetli Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ziyaretimize geldikleri zaman kendileriyle görüşmüştük. Milli İstihbarat Teşkilatımız, diğer kurumlarımızla işbirliği içinde, Terörsüz Türkiye ile ilgili çalışmaları kontrollü bir şekilde devam ettiriyor. Başbakanlığım döneminde ben silahların gömülmesinden bahsetmiştim. Şimdi gelinen noktada bu ifade silahların bırakılmasına ve teslimine döndü. Bu adımlar atıldığında şehitlerimiz de inşallah huzura kavuşur. Diğer taraftan, silah vesayetinden kurtuldukça DEM Parti de siyasi mücadelesini çok daha farklı bir şekilde sürdürme fırsatını yakalıyor. Meclis'te 50'nin üzerinde milletvekilleri bulunuyor. Siyaseti çok daha güçlü bir şekilde sürdürebilmesi DEM'e yeni avantajlar sağlayacaktır. DEM'in de yeni dönemde farkını ortaya koyması hem kendi tabanları için hem ülkemiz için hayırlı olacaktır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin neden yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır? Siz 1924 Anayasası'ndan 101 yıl sonra Türkiye'nin ikinci sivil anayasasını yapmak için Meclis'te ve toplumda bir mutabakat olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Yeni bir çağda yaşıyoruz, daha yeni bir çağa doğru ilerliyoruz. Bu kadar hızlı değişen dünyada, eski Türkiye'nin üstelik de darbenin şartlarında hazırlanmış, ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın darbeci zihniyetin satırlarında gezindiği bir anayasa ile bir yere varmak mümkün müdür? Darbecilerin yazdığı anayasa ile toplumu birleştirmenin ne kadar zor olduğunu 40 yıldır yaşayarak görmüyor muyuz? Bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde darbe anayasasının olduğunu bilmeyen var mı?" yanıtını verdi.
Siyasi hayatı boyunca Türkiye'nin sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dile getirdiğini, bugün de aynı noktada olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Artık darbecilerin yazdığı, darbecilerin ortaya koyduğu bir anayasayla Türkiye geleceğe yürüyemez. Artık darbecilerin değil, sivillerin ortaya koyduğu bir anayasaya ihtiyacımız var. Bunun için de AK Parti olarak biz bir çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili bazı arkadaşlarımıza görevler de verdik. Bütün mesele, acaba Cumhuriyet Halk Partisi de bizlerle ortak, müşterek bir sivil anayasa yapma yolculuğuna çıkar mı? Önemli olan bu. Diyoruz ki gelin el ele verelim. Komisyonlarımızı kuralım ve bu komisyonlarla beraber sivil anayasayı bir an önce oluşturalım ve milletimize takdim edelim. Hem milli olsun hem yerli olsun. Böyle bir anayasayı inşallah Türkiye görsün, yaşasın. Olmaması için hiçbir sebep yok."
"İlk dört madde ile ilgili herhangi bir sorun yok"
"İlk dört madde ile ilgili herhangi bir sorun yok. Yani AK Parti olarak bizim böyle bir sorunumuz yok ve diğer siyasi partilerin de hemen hemen birçoğunun böyle bir sorunu yok" diyen Erdoğan, ortada ilk dört madde ile ilgili bir sorun olmadığına göre, sadece yol haritasının belirleneceğini söyledi.
Süratle heyetlerin oluşturulabileceğini ifade eden Erdoğan, Başbakanlığı döneminde böyle bir çalışmanın yapıldığını, yine yapabileceğini ve fazla vakit almayacağını kaydetti.
Erdoğan, "Yeni anayasayı kendimiz için değil, ülkemiz için istiyoruz. Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok. Atacağımız adımlarla ülkemizin itibarını nasıl yükseltiriz, derdimiz bu. Şu anda artık Türkiye'nin milli geliri hamdolsun güçlü bir konuma ulaştı. Göreve geldiğimizde rakamlar neydi, şu anda rakamlar nerede? İhracata bakıyorsun, ihracatta hamdolsun 265-270 milyar dolar seviyelerini yakaladık. Öbür tarafta kişi başı milli gelirimiz o yıllara göre tavan yapmaya başladı. Rezervimiz de tırmanmaya başladı. Döviz rezervi noktasında şu anda hazinemiz güçlü." diye konuştu.
"Geç de olsa Avrupa ülkelerinde İsrail'e karşı bir aydınlanma yaşanıyor"
"20 aydır İsrail'in Gazze'deki soykırımı karşısında üç maymunu oynayan bir Batı var. Gerçi son zamanlarda biraz kıpırdanma söz konusu. Bunca insan öldü, kılını kıpırdatmadılar. Bu açmazları nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, bu açmazların dünyanın açmazları olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gazze meselesi sadece bir insani kriz değil, aynı zamanda uluslararası sistemin samimiyet sınavı oldu. Batılı kuruluşlar maalesef Gazze sınavından geçebilmiş değildir. İnsan hakları, uluslararası hukuk ile ilgili kurdukları bütün cümleleri İsrail zulmü karşısındaki suskunlukları ile boşa çıkartmışlardır. Düşünün bebeklerin kurşunlarla, bombalarla ve şimdi de açlıktan öldüğü bir dünyada susulur mu? Gazze'deki zulme sessiz kalmak, oradan yükselen çığlıklara kulak tıkamaktan büyük körlük ve sağırlık olabilir mi? Tarih, Gazze sınavından geçemeyenleri yargılayacaktır. Türkiye olarak, insanlığın, insan onurunun yanında yer aldık, almaya devam edeceğiz. İmkanlarımızı geliştirerek, elimizden gelen her şeyi yaparak bölgeye gıda yardımını sürdüreceğiz. Gazze'ye insani yardımların girişini engelleyen İsrail, küresel düzeyde gittikçe yalnızlaşıyor. Geç de olsa Avrupa ülkelerinde İsrail'e karşı bir aydınlanma, hareketlilik yaşanıyor. Bizim tek derdimiz Gazze'deki, Filistin'deki bu gelişmeleri süratle olumlu bir şekle dönüştürmektir."
"PKK'nın silah bırakma ve fesih süreci örgütün Suriye kolunu da kapsamakta"
"ABD Başkanı Donald Trump ile Körfez turunun ilk ayağı olan Riyad'da çevrim içi görüşme yaptınız. Sonrasında da Suriye ile ilgili yaptırımların kaldırılması kararı çıktı. Burada Donald Trump size atıfta bulunmuştu. Avrupa Birliği de peşi sıra aynı yolu izleyeceğini duyurdu. Bir de YPG meselesi var, terörle bağlantı ve silah bırakmayla ilgili Suriye yönetimiyle yapılan bir anlaşma var. Son zamanlarda MİT Başkanının Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile temaslarının arttığını görüyoruz. Suriye ayağında bir sıkıntı var mı?" sorusuna karşılık Erdoğan, Trump'la telefon görüşmelerinde çok odaklı olarak Suriye'deki yaptırımların kaldırılması konusuna değindiklerini vurguladı.
Daha sonra Trump'ın Riyad'a gittiğinde, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara'nın oraya gelmesinin söz konusu olduğunu dile getiren Erdoğan, oradaki toplantıya çevrim içi katıldığını, oluşturulan vizyonun dışişleri bakanlarının yaptıkları görüşmeler neticesinde hayata geçirildiğini aktardı.
Erdoğan, ABD'nin deklarasyonundan sonra Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi'nin de bir karar aldığını anımsatarak, "Onlar da yaptırımlarını kaldırdıklarını ilan ettiler. Bunlar, Suriye'nin bölgede istikrara kavuşması için fevkalade önemli adımlar. Yürüttüğümüz yapıcı diplomasinin, çok katmanlı diplomasinin nasıl sonuç ürettiğini de gösteriyor. Riyad Zirvesi, ülkemizin bu tür kritik süreçlerde ne denli katkısı aranan bir aktör olduğunu bir kez daha göstermiştir." dedi.
YPG konusunun birkaç bileşeninin bulunduğunu, bunlardan birinin YPG'nin uzun zamandır elinde tuttuğu DEAŞ tutukluları meselesi olduğunu anlatan Erdoğan, Amerikalılarla, Suriye yönetimiyle ve Irak yönetimiyle oluşturulan bir komite olduğunu, bunlarla bir araya gelerek, "DEAŞ'lı tutuklular ve kampta yaşayan siviller, özellikle kadın ve çocuklara ne olacak?" konusunun ele alındığını bildirdi.
Onlarla ilgili ayrıntılı bir çalışmanın devam ettiğine dikkati çeken Erdoğan, "Diğer taraftan bir başka konu da YPG, Türkiye'de yapılan çağrıya mı cevap verecek? Yoksa Şam'da yapılan 8 Mart mutabakatına mı sadık kalacak? Yoksa her ikisini beraber mi yapacak? PKK'nın silah bırakma ve fesih süreci örgütün Suriye kolunu da kapsamaktadır. 8 Mart'taki mutabakatın Ankara'dan gelen çağrıyla, İran'dan gelen çağrıyla daha çok desteklendiğini düşünüyoruz. Onlar da şu anda böyle bir geçiş ve arayış içerisindeler. Önümüzdeki günlerin çok kritik olduğunu değerlendiriyoruz. İlgili kurumlarımız muhataplarıyla bütün silahlı grupların Suriye ordusuna dahil olma sürecini izliyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Özellikle YPG ile ilgili konuyu çok ama çok yakından takip ediyoruz. Şam yönetiminin bu konudan dikkatini ayırmaması önemli" ifadesini kullanan Erdoğan, "Çünkü şu anda konuşmaları gereken çok konu var. Onları bu konuya odaklandırmaya çalışıyoruz. Kamplar meselesinde Irak'ın odaklanması lazım. Özellikle El Hol kampındaki kadın ve çocukların büyük çoğunluğu Irak ve Suriye'ye ait. Onlar kendilerine düşeni almalılar. Bunlar çözüldükçe YPG'nin önemi azalacak ve entegrasyonu daha kolay olacak." görüşünü paylaştı.
"Türkiye'yi böyle bir badirenin içerisine sokmayız"
"Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel'in 'Meclis'te boş sandalye sayısının 30'a yaklaşması durumunda anayasal çerçevede ara seçim kaçınılmaz olur' şeklindeki bir çıkışı vardı. Her ne kadar kendileri 'milletvekillerini istifa ettirme planımız yok' dese de bu açıklama sizce erken seçim tartışmalarını yeniden alevlendirdi mi? Siz bu çıkışı nasıl değerlendirirsiniz? Aynı zamanda muhalefetin Meclis üzerinden bir erken seçim stratejisi geliştirmesi sizce ne kadar doğru? Bu hamlenin siyasi bir karşılığı olur mu?" sorusu üzerine Erdoğan, CHP'nin, milletin verdiği ödevi yerine getirmek gibi bir niyetinin hiç olmadığını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Her seçim sonrası, onlar açısından bakarsak her yenilgi sonrası, aradan bir zaman geçtikten sonra erken seçim borazanını öttürmeye başlıyorlar. Fakat CHP budur. Hatırlayın, CHP'nin erken seçim olayı yeni bir tez değil. Yatıyorlar kalkıyorlar 'erken seçim' diyorlar. Yani erken seçim olduğu zaman ne olacak? Bunlar iktidara mı gelecekler? Şu anda elindeki boş veya dolu sandalye sana yeter. Tepe tepe kullan. Erken seçim hesaplarıyla heba ettikleri vakitleri, millete hizmete harcasalar, belki milletin gönlüne girebilmenin bir yolunu bulabilirler. Kaldı ki Özgür Bey'in anlattığı erken seçim değil başka bir konu. Buna erken seçim denmez. Buna ara seçim denir. İkisini birbirine karıştırmamak gerekir. Dahası şu anda TBMM'deki tabloya bakıldığında ara seçimi gerektiren bir durum da yoktur. Millet, bundan 2 sene önce vekilleri 5 yıl görev yapsınlar diye Meclis'e göndermiştir. Diğer yandan Sayın Özel'in anladığı manada erken seçimi bugüne kadar çok dillendirdiler. Türkiye'yi böyle bir badirenin içerisine sokmayız, sokamayız, buna gerek de yok. Türkiye şu anda tarihinin en istikrarlı, güçlü zamanlarını yaşıyor. Tam bir birliktelik ruhuyla terörü bitirmenin arifesindeyiz. Enflasyona karşı topyekun mücadeleyi başarıyla yürütüyoruz. Dış politikada hamdolsun yıldızımız giderek parlıyor. Cumhur İttifakı olarak birilerinin keyfi için bunların zarar görmesine müsaade etmeyiz."
Erdoğan'a ABD'de yayın yapan Newsweek dergisindeki "Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyanın en güçlü adamlarından biri ve Trump'ın müttefiki" başlıklı makalede yer alan "Erdoğan birçok cephede kilit aktör, küresel diplomasideki güçlü adımlarıyla küresel bir lidere dönüştü. Trump, Türkiye'ye muhtaç" yazısı hatırlatılarak, "Bu makalenin yayımlandığı gün, CHP lideri Özgür Özel'in de size yönelik bir açıklaması oldu. Özel sizin için 'yerel diktatör' dedi. Hem bu Newsweek'in makalesini hem de Özel'in açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu yöneltildi.
Türkiye'nin güçlendiğini, güçlendikçe de etkinliğinin arttığını belirten Erdoğan, bu değerlendirmelerin Türkiye'nin uluslararası arenadaki stratejik önemini ortaya koyduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Gelinen nokta, kuşkusuz siyasetteki istikrarın neticesi. 23 yılda ülkemizin ekonomi, siyaset, dış politika, ulaşım ve sağlık gibi alanlarda nereden nereye geldiğini hepimiz görüyoruz. Biz Türkiye'yi güçlendirmeye devam edeceğiz. İleriye doğru attığımız her adım ülkemizin de bizim de sözümüzü kuvvetlendiriyor. Sadece Sayın Trump ile değil birçok liderle iyi ilişkiler kurduk. Belki bir Amerika seyahatim olabilir. Sayın Trump'la yüz yüze görüşmemizi orada yapma şansımız olur diye düşünüyorum. Türkiye-Amerika ilişkileri birilerinin zannettiği gibi önemsiz değildir. Sayın Trump'ın Türkiye'ye bakışı çok olumlu. Bizim onlara bakışımız da aynı şekilde. Karşılıklı saygı ve samimiyete dayalı güçlü bir ilişkimiz var. Diğer konuya gelince biz bunları nazarıdikkate almıyoruz, çünkü milletimiz, kimin ne yaptığını ve kimin ne söylediğini çok iyi biliyor."
"Milletimize verdiğimiz sözü namus borcu kabul eden bir hareketiz"
Bir gazetecinin "Karadeniz'de uzun bir aradan sonra bir doğal gaz keşfi yapıldı ve doğal gaz faturasının yüzde 65'i de devlet tarafından sübvanse ediliyor. Diğer taraftan da doğal gaz keşfini itibarsızlaştırmaya çalışan CHP'li bazı milletvekilleri ve CHP medyasını gördük. Bazı argümanlar geliştirdiler ve bu argümanlarla doğal gaz keşfini itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Yine İstanbul'da da suya son 6 yılda yüzde 1065 oranında zam yapıldı. Muhalefet, doğal gaz keşfini ve devletin sübvanse ettiği bu faturaları itibarsızlaştırmaya çalışırken kendi belediyelerinin yönetiminde son 6 yılda suya yüzde 1065 oranında zam yaptıklarını gördük. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Bunlar milleti kandırmayı adet haline getirdi. Millete seçim öncesi suyu bedava verecekleri vadedip, seçim sonrası zam üzerine zam yapıyorlar. Geçmişte altın, traktör vadederek oy almaya çalışan, sonra bu sözleri sorulunca 'çarpıcı olsun diye söyledik' diyen Sayın Özel değil miydi? Biz milletimize ne vadettiysek onu yaptık. Yapamayacağımızı da vadetmedik. Biz söz vermenin sorumluluğunu idrak eden ve milletimize verdiğimiz sözü namus borcu kabul eden bir hareketiz. Allah bizi hiç mahcup etmedi."
Enerji alanında devrim niteliğinde adımlar attıklarını, Türkiye'nin her alanda olduğu gibi enerjide de bağımsızlığını kazanması için mücadele verdiklerini belirten Erdoğan, bu alanda çok ciddi yatırımlar yaptıklarını bildirdi.
Bir yandan ülkenin enerji köprüsü olma özelliğini güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve Türkiye'yi enerji alanında kendi ihtiyacını karşılayacak seviyeye ulaştırmak için çaba gösterdiklerini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Akkuyu Nükleer Enerji Santrali ile ülkemizi farklı bir lige taşıdık. Sakarya Gaz Sahası'ndaki keşfimiz milletimiz için bir dönüm noktası oldu. Biz diyoruz ki süratle daha fazla doğal gaz çıkaralım da buradan vatandaşımıza daha ucuz şartlarda doğal gazı verelim. Bunu da başaracağız. Şimdi sismik araştırma ve sondajlar için yeni gemiler alıyoruz. Bu aldığımız sismik sondaj gemileriyle sadece Karadeniz değil, dünyanın değişik yerlerinde araştırmalar yapacağız. Örneğin şu anda Oruç Reis nerede? Somali'de. Somali'de çalışmalarımız devam ediyor. Biz bunlarla da kalmayı düşünmüyoruz. Daha nerelere açılabiliriz, bunun arayışı içindeyiz. Elinde sismik araştırma, sondaj yapabilen bu tür gemileri olmayan bir Türkiye'den, şu anda hamdolsun bu tür çalışmaları yapabilen 6-7 gemiye sahip bir Türkiye'ye ulaştık. Muhalefet ne kadar karamsarlık yayarsa yaysın, biz milletimizle yol yürüyor, onlara hep doğruları söylüyoruz. CHP'nin görevi maalesef her ne olursa olsun eleştirmek, bizim görevimiz ise her şartta milletimize hakkıyla hizmet etmek."
"Finansal istikrar ve büyüme dinamiklerine çok dikkat ediyoruz"
"Daha önce Kredi Garanti Fonu üzerinden KOBİ'ler başta olmak üzere krediye erişim konusunda özellikle nefesi kesilenlere doğrudan bir destek paketi açıklamıştınız. İhracatçı bakımından da zaman zaman bunun yetersiz kaldığı şeklinde eleştiriler ya da yakınmalarla birlikte Eximbank limitlerini de arttırmıştınız. Dolayısıyla bir bütün olarak bakıldığında görece reel sektörün desteklenmesine ilişkin hem Eximbank hem Kredi Garanti Fonu yönüyle birtakım adımlar atmayı düşünüyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, "Ekonomi programımızı kararlılıkla uyguluyoruz. Enflasyonda düşüş dikkat çekici biçimde görülüyor. Bu bir süreç ve devam ediyor." yanıtını verdi.
Kredi Garanti Fonu'nu önemsediğini vurgulayan Erdoğan, "Yani bu noktada adım atıp, Kredi Garanti Fonu'ndan tulumbaya suyu dökmekte fayda var ki hareketlensin. İnşallah yeni dönemde çok daha farklı bir adımı atacağız. Bu konuyla ilgili olarak da ilgili arkadaşlarımıza gerekli uyarıları da yaptım. Şu anda bunun hazırlığı içerisindeyiz. Bu adımı atmaya mecburuz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomide uyguladıkları reçetenin olumlu sonuçlar vermesinin doğru yolda olduklarını gösterdiğini vurgulayarak, "Enflasyondaki düşüş öngörülebilirliği artırıyor. Son 40 ayın en düşük seviyesini gördük. Bu gelişmeler yurt içinde beklentilerin iyileşmesini sağlarken dış finansmana erişim açısından Türkiye'nin kredi notuna olumlu yansıyor. Bu olumlu tablonun devamı için fiyat istikrarına olduğu kadar finansal istikrar ve büyüme dinamiklerine de çok dikkat ediyoruz." diye konuştu.