Türkiye ve Dünya’da, güzellikleri ve iyilikleri koruyacak, sorunları çözecek, iyi olmayan ortamları ve kişileri iyileştirecek anahtarların en güçlüsüdür gönüllülük. Çocukluğumda, 1950’li yılların başlarında annemden ve babamdan duyduğum kelimelerden birisi idi meci. Özellikle annem çok sık giderdi Rize, Pazar, Apso köyündeki mecilere.
Ankara’ya gelip genç Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasi, eğitim ve kalkınma alanlarındaki mücadelelerini gördükten, Cumhuriyet Türkçe’sini çok iyi anlayan, yazan ve konuşan bir genç olmaya başladıktan sonra bir ücret beklemeden yardımlaşma, dayanışma anlamına gelen “meci” kelimesinin dilimizdeki karşılığını da öğrendim. İmece.
Köylerin nitelikleri değiştikçe, mahalle yapılarak sayıları azaldıkça, insanın, su, ağaç ve toprakla olan doğal bağı koptukça, imece kültürü hemen hemen yok oldu. Giderek uygarlaştığı söylenen, aslında giderek vahşileşen insan türüdür, nitelikleri değiştiren, sayıları azaltan, bağları koparan ve imece kültürünü yok eden.
İşte, bizim gibi imece kültürünü yaşayanlar, katkılarını ve yararlarını görenler, imce kültürüne yeni bir kavram getirdiler. Gönüllülük.
Gönüllülük, gerçekten Türkiye ve Dünya için çok gerekli, çok zorunlu.
İnsan soyu buldu devlet kavramını, kamu kuruluşlarını, eğitim-öğretim birimlerini, belediyeleri, siyasal partileri, demokratik kitle örgütlerini (STK), odaları, baroları, meclisleri, şirketleri ve benzerlerini.
Sorun olan her yerde, mutlaka gönüllü kahramanların iletişim kurmak çabalarını, birlikteliklerini, dayanışmalarını ve özel yaşamlarından zaman, emek ve parasal kaynak ayırmalarını görürsünüz. Bilim, hukuk, sağlık, eğitim, ekonomi, inanç, sanat, kültür, spor, siyaset, iletişim ve daha nice başlıklar ekleyebiliriz yazdıklarıma.
Bugün, Epilepsi ve Yaşam Derneği’ni, Yönetim Kurulu Başkanı, eğitimci, yazar Ebru Öztürk’ü imece, dayanışma kültürü alanında, somut bir örnek olarak vermeye çalışacağım.
17 Ağustos 2024 Cumartesi günü, Ankara’da, Dernek Başkanı Ebru Öztürk’ün çağrısı ile toplandık. Ömrümüzün, bir daha geri gelmeyecek olan birkaç saatini, imece kültürüne uygun olarak “Epilepsi “ için ayırdık.
Epilepsi ve Yaşam Derneği’nin 5 kişilik Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyor.
Yönetim Kurulu Başkanı: Ebru Öztürk, Başkan Yardımcısı: Aycan Özalp, Genel Sekreter: Zafer Gökcan, Sayman: Ayşe Birsen Coşkun, Üye: Berat Şaş.
Sokakta, aniden yere düşen ve kısa bir süre kendine gelemeyen insan için “Sarası tuttu” denirdi, ilk gençlik yıllarımızda. Bugünkü bilimsel adı ile “Epilepsi”.
Bilim insanları bugün Epilepsi’yi şöyle tanımlıyor.
“Kasılma, istenmeden yapılan hareketler, bilinç kaybı gibi nöbetlerle gelen beyin hastalığı.”
Ankara’daki buluşmada, Ebru Öztürk’ün söylediklerinden bazılarını paylaşmaya çalışayım sizlerle.
“Haziranda gerçekleşen genel kurulumuz öncesinde, Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile çalışmalar yapmak için kararlar aldık. Eczanelerde bulunamayan ilaçlar için grişimler başlattık. Ülkesini uluslararası platformda temsil eden, illerde ve ilçelerde destek vermeye çalışan insanlar ve Dernek olarak bizi hâlâ fark etmeyenlere yönelik girişimler de yapıyoruz.
Yaz mevsimi geldi, kamu çalışanlarının büyük bir bölümü yıllık izne ayrıldı. Onların görevlerine dönmelerini beklerken "o zaman gücü nasıl büyültünüz" dedik. Gerçekleşen beyin fırtınası sonucunda, platform oluşturmayı karar verdik.
Her birimiz çok farklı amaçlar için yola çıkmış STK yöneticileriyiz. Birimiz 'şiddete hayır' derken, birimiz 'iş yerindeki haksızlıklara hayır', diğeri 'eğitim ve araştırmaların önünün kesilmesine hayır', diğeri 'sanatın engellenmesine hayır' diyor. Aynı bizim 'epilepsilileri dışlayanlara hayır' dediğimiz gibi...
Memleketlerini, siyasi fikirlerini bilmiyorum ama 1 milyon epilepsiliden, yüzlerce milletvekillinden, binlerce kamu çalışanından daha duyarlı, empati yapabilen kişiler olduklarını biliyorum!
Sadece engelle karşılaşınca değil, engeli uzaktan görünce, konuyu anlayabilen kişileri görmeyi ne çok özlemişim…
Engelsiz yaşamak için, engellerin engellenmesi, engelsiz yaşama erişilmesi, dışlamanın son bulması için, yanımızda olan herkesin yanındayız...
Bugün biz STK yöneticileri olarak bir adım attık. Dışlanma, baskı, ayrıştırma konularına "hayır" diyen her bireyin, dili, dini, memleketi ne olursa olsun, yanındayız...
Epilepsililer olarak hâlâ ortaçağ zihniyetini yaşayan toplumumuzun %3’ü cin çarpması, %6’sı bulaşıcı, %13’ü anne olamaz zihniyetini taşıdığı için, epilepsililerin %90'nı epilepsili olduğunu saklıyor! Bu zihniyeti, ancak epilepsili olmadığı halde empati yapanların güç birliği ile ortadan kaldırabiliriz! Uygar seviyeye ulaşan ve ulaşmasına destek verecek her ele, elimizi samimiyetle uzanıyoruz! Ve bize uzanan her ele hoş geldin diyoruz...”
Epilepsi bir hastalık mıdır, bir engellilik midir, yoksa bir farklılık mıdır? Epilepsili arkadaşlarıma baktıkça, onların gönüllü çalışmalara sevgi, istek, inanç ve umut içinde katkılarını gördükçe Epilepsiye hastalık veya engellilik diyemiyorum.
Devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin ve siyasal partilerin; sağlık, eğitim, katılımcı demokrasi, örgütlenme, adalet, güvenlik ve iletişimle ilgili politikalarında Epilepsinin de özel bir yeri olmalıdır. Barınma, ekonomik ve sosyal güvenlik gibi konularda hiç kimse sıkıntı çekmemelidir. İlaç sıkıntısını asla.
Türkiye, okullar ve üniversiteler başta olmak üzere, kamu kuruluşları ve gönüllü yapılarla (STK) birlikte, Epilepsili olan insanlarımızın, bu niteliklerini, farklılıklarını çekinmeden söyleyebilecekleri toplumsal ortamları sağlamalıdır. Bu çok maliyetli ve zor değildir.
Haydi Türkiye’m, kadın-erkek herkesin, her konuda iletişim kurduğu, iş birliği ve güç birliği yaptığı, farklılıkların güven içinde, mutlu, sağlıklı ve umutlu olarak yaşadığı yerin üstündeki gerçek cennet hedefine doğru, haydi.
Ayaktakiler, soldan, Ali Can Aslanyılmaz, Hamit Sert, Murat Güztoklusu, Zafer Gökcan, Rıza Sümer, Fehmi Doğan, Osman Tibikoğlu.
Oturanlar, soldan, Ebru Öztürk, Süreyya Terzioğlu, Arzu İskender Bayraktar.
