Düzen nedir diye soracak olursanız; bu düzen “mevzubahis kârsa gerisi teferruattır” diyen ahbap çavuş kapitalizmidir…
Düzen nedir diye soracak olursanız; bu düzen “mevzubahis kârsa gerisi teferruattır” diyen ahbap çavuş kapitalizmidir…
Bu günlerde gazetelerin manşetlerinden ve televizyon haberlerinden düşmeyen, gündemin baş köşesine oturan sorun Marmara denizini kaplayan ve Ege ile Karadeniz’e de yayılma riski bulunan deniz salyası sorunudur.
Ortaya çıkmış olan bu sorun her ne kadar biyolojik kökenli olsa da bu biyolojik sorunu doğuran, ortaya çıkaran asli unsur sınai üretim ve yaşam biçimidir.
Siz sanayiye ucuz emek sağlayabilmek için milyonlarca insanı dar bir alanda, yarı kapalı bir iç deniz çevresinde toplar ve bu insanların kanalizasyon atıklarını arıtmadan denize verirseniz, doğanın böyle bir tepki vermesi zaten normaldir.
Normal olmayan böyle bir sonuç olacağını, doğanın bu şekilde bir tepki vereceğini söyleyen, anlatan bilim insanlarını dinlemeyen yöneticilerin popülist politikalarıdır.
Sadece milyonlarca insanın kanalizasyon atığı mı bu sonuca yol açtı? Elbette hayır, aynı dar alana, bu insanların çalıştığı binlerce fabrikanın da kurulmasına izin verip, birde üstüne üstlük bu fabrikaların zehirli sınai atıklarının arıtılmadan denize verilmesine göz yuman, sessiz kalan yöneticilerin eylemleri bu sonucu doğurmuştur.
Yöneticiler suçlu da bu fabrikaların sahibi olan, İstanbul yalılarında oturmayı, gökdelenlerindeki ultralüks ofislerinde çalışmayı seven para babaları suçlu değil mi? Elbette asli suçlu onlar, gözünü para hırsı bürümüş, kasalarda para istiflemeyi seven bu güruh için arıtma tesislerine yatırılacak sermaye, elektriğe harcanacak para canından can, etinden et koparmak kadar acı vericidir. Arıtmaya ne gerek var sal gitsin atıkları denize, göm gitsin çöpleri toprağa nasılsa gün gelir gerekirse devlet vatandaşların vergilerinden topladığı para ile harcama yapar, buraları temizler olur biter diye düşünüyorlar, masraf yapmaya, ellerini ceplerine atmaya yanaşmıyorlar. Biz kirlettik, hadi siz temizleyin diyorlar.
Demokratik bir ülkede vatandaşların oyu ile seçilen yöneticiler ülkenin üretimi için gerekli olan faaliyetler ile halkın menfaatlerini ve çevrenin korunmasını dengeleyebilir. Oysa ahbap çavuş kapitalizminde yöneticiler para babalarının sahip olduğu medya kuruluşları tarafından yürütülen algı operasyonları ve bu para babalarının parasal desteği ile seçim kazanıyorlar. Sonuçta velinimet olarak vatandaşları değil onların seçilmesini sağlayan para babalarını görüyor ve öncelikle onlara hizmet ediyor, onların çıkarlarını kolluyorlar.
Bu şekilde seçilen yöneticiler için evsel ya da sınai atıkların arıtılması, çevrenin korunması, kalkınmanın sağlanması elbette ki birinci öncelik olmuyor.
Kanalizasyon yatırımları her ne kadar çok önemli olsa da halkın gözüne hitap eden, yollar ve parklar gibi iş yapılıyor algısı yaratan bir yatırım değildir. Bu toplama, uzaklaştırma ve arıtma yatırımları yer altında, ya da gözlerden ırak yerlerde yapılan son derecede pahalı ve ciddi manada bilimsel bilgi gerektiren büyük yatırımlardır. Halk mutlak suretle her gün kullanmaya muhtaç olsa da kanalizasyon yatırımlarının büyüklüğünün ve öneminin farkına kolay kolay varmaz, sifonu çektin gitti diye düşünür, kafa yormaz.
Peki bu sonucu yaratan sadece evsel ve sınai atıklar mı? Elbette değil, başta gübre olmak üzere akarsular ya da yer altı sularına karışarak denizlere ulaşan tarım kimyasalları da bu kirlilik sorununa yol açmaktadır. Tarım kimyasallarının kontrolsüz ve aşırı kullanımı da bu sorunun önemli bir parçası olarak görülmelidir.
Son olarak bu sorunun kaynağı sadece yerel unsurlar mıdır? Buna cevabım hayır olacak, özellikle Karadeniz’den gelen kirli su Marmara denizinin kirlenmesinde son derecede önemlidir.
Geçenlerde kanal yapılırsa Karadeniz’den gelen su bu salya sorununun çözümüne katkı sağlayacak diyen vatandaş anlaşılıyor ki bihaber lakin Karadeniz dünyadaki en kirli denizdir. Tam 17 ülkenin ev, tarım ve sanayi atıklarını bıraktığı Karadeniz’in çok ciddi bir biçimde kirli olduğunu bile bilmeyen birinin bu ülkede bakanlık yapması, söz sahibi ve karar verici olması, gerçekten de üzüntü verici bir durumdur.
Peki çözüm yok mu? Marmara denizi ölmeye mahkum mu? Elbette hayır elini cebine atar, bilim insanlarını dinler ve bilimin rehberliğinde gerekli önlemleri alır, yatırımları yaparsan kısa vadede olmasa da orta vadede Marmara denizi temizlenir ve yaşam yeniden canlanır yeter ki iste ve çabala; ahbap çavuş kapitalizmine boyun eğme…