Birçok defa yazı ve yorumlarımda ekonominin temelinin güven ilişkisi olduğunu yazdım, çizdim, anlattım. Modern ve gelişmiş toplumlarda güven ilişkisi bağımsız, tarafsız ve etkin işleyen bir yargı gücünün teminatı altındadır.
Birçok defa yazı ve yorumlarımda ekonominin temelinin güven ilişkisi olduğunu yazdım, çizdim, anlattım. Modern ve gelişmiş toplumlarda güven ilişkisi bağımsız, tarafsız ve etkin işleyen bir yargı gücünün teminatı altındadır.
Güveni sarsan, suiistimal eden her kişi ya da kurum yargı önünde hesap verir, ekonomik anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar yargı önünde çözülür, kişi önce yargıya güvenir.
Bu yazımda da yargı ve güven konusuna gene değineceğim ama bu defa bahsetmek istediğim konu ekonomi olmayacak! Konu bu sefer bir ceza davası, bir kadın cinayetinden bahsediyorum Pınar Gültekin cinayeti ve bu cinayet artık bir yargı cinayetine dönüşmüş durumdadır… Pınar Gültekin’i boğduktan sonra varile koyup, yakan sonra da üstüne beton döküp nehre atan Cemal Metin Avcı önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı sonra Ceza haksız tahrikle gerekçesiyle 23 yıla indirildi. Bu cezanın yatarı ise hepi topu 14 küsur yıl… Bir can alma karşılığı 14 yıl… Şimdi gel de bu kararın adaletini sorgulama… Kim bu karara adil diyebilir ki?Cemal Metin Avcı’nın, canavarca hisle, eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme’ suçundan yargılandığı davada çıkan bu ödül gibi karar haklı olarak bütün yurtta çok büyük bir öfke seline neden oldu. Bakalım bu tepkiler sonraki aşamalarda yargının tutumunu değiştirip, toplumun ve ailenin beklediği adaleti getirebilecek mi?
Eğer kadın cinayetlerini engellemeye katkı sunmak istiyorsak bu ve benzeri davaların sonucunu hep birlikte izlemek, davada mağdur aileleri yalnız ve güçsüz bırakmamak gerekmektedir.
Eskiden olsa bu davanın cezası kesin idamdı, şimdi olması gereken ise idam cezasının yerine getirilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası değil mi?
Verilen bu ödül gibi karar mağdur aileyi ve toplum vicdanını tatmin eder mi?
Normalde görevi sorunları çözmek olan yargı kendi sorun haline gelirse bu ülkede kim kime nasıl güvenecek?
Siyasallaşan bir davada evirip çevirip Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren yargı bu taammüden cinayetin failine 23 yıl veriyor, 14 yıl yat çık sonra özgürsün, topluma karış diyor, gel de insaf yahu deme…
AKP iktidarının Türkiye’ye çok büyük zararlar verdiği kesindir ama en büyük zararı yargıya vermiş, yargıyı siyasallaştırmış, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını yerle yeksan etmiştir.
Bu yüzden de gün geçmiyor ki böyle tuhaf bir yargı kararı açıklanmasın kamuoyunda yeni bir tartışma alevlenmesin. Kararlar o kadar tutarsız ve tuhaf ki kimse mahkemeye düşerse ne olacağını öngöremiyor. Baklava çalan çocuk on yıl yiyor, deveyi havudu ile götüren arkası sağlamsa, dayısı varsa sokakta elini kolunu sallayarak geziyor.
Oysa yargının en temel görevi öngörülebilirliği suç ve cezada eşitliği sağlamaktır, kim ne suç işlerse başına ne geleceğini bilecek ki bireyler suç işlemekten caydırılsın, toplum suça ve suçlulara karşı korunsun.
Özellikle kadına karşı işlenen suçların ataerkil gelenek ve ahlak normları yüzünden mazur görüldüğü, bu tür haksız tahrik indirimi ve benzeri imtiyazlardan yararlandığı birçok davada görülmektedir. Peşinen söylemeliyim ki hâkimin takdirine bırakılmış, suçlunun lehine kullanılabilecek iyi hal ya da haksız tahrik indirimi gibi hususları mahkemeler çok dikkatli kullanmalı ve istisnai olarak uygulamalıdır yoksa toplumdaki adalet duygusu zedelenir. Adalet duygusu zedelenince bazıları kendi adaletini kendi tesis etmeye kalkar, linç kültürü ortaya çıkar ve en sonunda toplumsal barış bozulur.
Suç ve ceza orantılı olmalı, suça eğilimli kişiyi korkutmalı, toplum vicdanını tatmin etmelidir yoksa suça eğilimli kişiler nasılsa üç beş yıl yatar çıkarım diye düşünürse suç nasıl engellenebilir ki?
Konu bu sefer bir kadın cinayetiydi, bir toplum daha kadınlarını katillerden koruyamıyor, cinayetten esirgeyemiyorsa o toplum kimin hakkını hukukunu koruyabilir?