Bütün insanlığın ve hatta bu tahterevalli ustalarının dahi ısrarla ve inançla! Söyledikleri gibi eşitlik olsa, insanın...
Hayat bir salıncak değildir. Bir tartı hele hiç değildir. Olsa olsa tahterevalli olabilir. Bir güç dengesi ve sürekli bir göğe savurma alt etme mücadelesi vardır. Bu genellikle gelişememiş ülkelerin ve gelişememiş akılların ürünü ve çabasıdır.Bütün insanlığın ve hatta bu tahterevalli ustalarının dahi ısrarla ve inançla! Söyledikleri gibi eşitlik olsa, insanın insana üstünlük sağlama çabası olmasa, tahterevallinin zayıf tarafı gibi egosu tavan yapmasa ne güzel olurdu. Evet ne güzel olurdu değil mi? dünya güllük gülistanlık olurdu. Peki bu güzelliklerden toplumları mahrum bırakanlar ve dengeyi bozanlar kimler acaba…
Öyle ya herkesin ağzından ben değilim diye duyar gibiyim. Elbette sizler yani benim okuyanlarım değillerdir. Öylesine değerli dostlar biriktirdim ki her biri başka değerde. Şimdi de bir başka okuyanlarımın “böyle de olmaz ki canım bu kadar da seçme dostların mı var? dediğini duyar gibiyim. Evet dostlarım arkadaşlarım bu kadar seçme ve değerli. Seçme sözcüğü yanlış anlaşılmasın. Egosu tavan yapmış olanları ve saman altından su yürütenleri birer birer temizledim. Temizlemediklerim de varsa ki onlar kendilerini biliyorlar, zamanını bekliyorum. Yazım biraz kişisel diye düşünülebilir. Öyle değil. Yazıyı okuyan dostlarım, dönün kendinize sorun, sizin için de böyle değil mi? yanınızda olan dostlarınız, temizledikleriniz, temizleyemedikleriniz, temizleyecekleriniz. Yok mu? Elbette var. Çünkü bir toplum değişik insan karakterlerinden oluşur ve bunlar da gruplara ayrılır. Ben merkezciler, eşitlikçiler, çoğu zaman hiçbir karşılık beklemeden vericiler bir de ne alıyor gibi ne veriyor gibi ne de ben merkezci gibi görünenler her ortamda gemilerini yüzdürenler ki, bunlar en tehlikeli olanlardır. Bunların görünüşte; dostları, düşmanları, alacakları verecekleri, hesapları yoktur. Özellikle hesapları!.. Yok yok tüm işleri hesap üzerinedir ve tıkır tıkır çalışır. Hiç sapmaz sarraf terazisi gibi. Tabii ki bilen bilir onların ne olduğunu çevresinden temizler. Olsun, bu tür insanlar hiç yalnız kalmaz. Her yanına yaklaştıklarına karşı hesaplarını gerçekleştirirler. Farkına varıldığında yeni kapılar ayarlamışlardır bile. Sevgili okuyanlarım; oysa doğa anamız ne çok üretken, paylaşımcı ve cömert. Tüm canlılara asırlarca yiyecek, içecek ve soluyacak hava üretmekte. Hiçbir canlı yoktur ki, (İnsandan başka) yarın yiyeceğini de düşünsün ve oburca başkalarına kalmayacak şekilde kendi adına biriktirsin. Hatta bir ömür boyu, yetmez ömründen sonra miras bırakacağı; yiyecek, içecek, barınacak vs. şeyleri düşünsün.Peki neye bu telaşımız? İnsan ömrü kaç yıl…
Hangi paylaşamadıklarımızın savaşını veriyoruz neden ve kimler için?
Karpuz kadar kafasında kuş beyni kadar beyin taşımamanın ve egonun bedeli bu duruma sokuyor insanları. Okumayan, düşünmeyen okuyup düşünüyorsa da kendi hesabı ve çıkarı için kullanan insanlar elbette bu kaosun ve eşitsizliğin nedeni. Değerli okuyanlarım; bildiğiniz gibi köşemde sanata ve kitaba dair bilgiler içeren yazılar paylaşıyorum. Bazen de bugün olduğu gibi, aklım! kalemimi bu yönde kullanmamı söylüyor ve ben de kullanıyorum. Hem okuyanlarım için değişiklik oluyor hem de ben düşüncelerimi paylaşmış oluyorum. Son bir şeyler daha eklemek istiyorum. Bugün ve her gün yarına dair umutlu olmak, iyilerin yanında kötülerin karşısında yer almak zorunda olduğumuz aşikâr. Bizle ne kadar duygudaşlık yapar, olaylara somut pencereden bakar ve dosta düşmana doğrular üzerinden değerlendirmeler yaparsak bu olumsuzluklar o kadar çabuk bertaraf edilecektir. YANLIŞ OLDUĞUNU BİLE BİLE, ZÜLFÜYARE DOKUNACAK DİYE SÖZÜMÜZÜ ESİRGER, ortaya karışık kem küm edersek, doğru insanlar tarafından yanlışlar çöplüğüne atılmaktan kurtulamayız, bugün ya da yarın…Bir şiirimi okumaya ne dersiniz.
AVUÇLARIM AŞK YANIĞI
Hangi şiire dokunsam
Göz göze geliyoruz
Tıpkı
Toprak, güneş ve su gibi
Nasıl da yakardı avuçlarımı ellerin
Tutunduğumda
Yaşadığımı hatırlatan sıcaklığıyla
Kulağını burarak koparıp dalından
Egenin ballı incirini yedin mi hiç
Öptün mü sevdiğini avuçlarından
Ben öptüm çıldırtır insanı tadından
Solgun bir ağustos akşamında
Sen ballı incir koparılmaya hazırken dalından
Sevgili yâr
Nasıl da anlamazdan gelir halından
Kaç kez düştüm kör kuyulara
Kaç kez sevdana durdum yangınlar ortasında gülüm
Sakladın acını yüreğinde göz yaşı döktün kuytularda
Soframdaki ekmek kadar kutsalken ölüm
Güneşe ve suya yoldaş edip
Nasıl da gömdük sevgiyi
Çoğaltmak için toprağa
Ve nasıl da biçtik apansız, amansız
Kendi ellerimizle olgunlaşmadan
Aşk yangını ellerimizle sarılarak orağa