EBRU APALAK
Dünya genelinde derinleşen su krizi, iklim krizi ve plansız yönetimin etkisiyle daha büyük bir tehdit hâline geliyor. Türkiye de bu krizden ciddi şekilde etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde 25 yıl görev yapan, Su Politikaları Derneği’nin Kurucu Başkanı Dursun Yıldız, küresel ve ulusal düzeyde yaşanan sorunları SONSÖZ’e değerlendirdi. Türkiye’deki su yönetiminin yapısal zafiyetlerine dikkat çekerek, çok başlılık ve kurumlar arası koordinasyon eksikliğinin su krizini daha fazla derinleştirdiğini vurguladı.
Yıldız, sorularımızı şu şekilde yanıtladı:
- Türkiye’nin su stresi çeken bir ülke olduğu sık sık vurgulanıyor. Türkiye’nin su güvenliği açısından en kritik riskleri neler? Bölgesel farklılıklar nasıl şekilleniyor?
- Dursun Yıldız: Türkiye’nin su güvenliği açısından en kritik riskleri iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı, su yönetiminde çok başlı, çok parçalı yapı, su kurumları arasındaki koordinasyon eksikliği ve bazı bölgelerde kalıcı hâle gelen kuraklıkların doğuracağı su, enerji, gıda ve çevre güvenliği riskleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu tehditlerin oluşturduğu riskler Ankara, İzmir ve İstanbul’da içme ve kullanma suyunun miktar ve kalite açısından azalma riskidir. Bölgesel kuraklıkların yerleştiği yerlerde ise yağmura bağlı tarımda hububat ve baklagiller rekoltesindeve kalitesinde düşüş riskleri mevcuttur. Bunun dışında sulu tarım yapılan ürünlerde de sulama eksikliklerinden kaynaklanacak verim düşüşü riski oluşacaktır. Sanayi suyu daha çok yeraltısuyundan çekilmekte olup bazı bölgelerde kuyuların kuruması riski ortaya çıkabilir.Ülkemizde büyük kentlerin su ihtiyacının önemli bir bölümü yeraltı suyundankarşılanmaktadır. Buralarda yeraltı suyu seviyelerinin düşmesi, su kalitesinin azalması ve bazı kaynakların kuruması riski mevcuttur.
Bölgesel farklılıklar açısından bakıldığında Karadeniz Bölgesi hariç bütün bölgelerimiz bu konuda çeşitli seviyelerde risk altındadır. Trakya, Marmara’nın güneyi, kıyı ve iç ege, Orta ve Doğu Akdeniz, Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise şiddetli bölgesel kuraklıkların yerleşme riski artarak sürmektedir.
- Dünya genelinde su kaynaklarına erişim, iklim krizi ve nüfus artışıyla birlikte daha da zorlaşıyor. Küresel su krizinde en acil durumlar nerede yaşanıyor ve Türkiye bu küresel eğilimin neresinde duruyor?
- Dursun Yıldız: Dünya genelinde iklim değişikliği etkilerinin ve su krizinin yaşandığı en etkili bölgeler Orta Amerika, Güney Amerika, Kuzey Afrika, Güney Afrika, Avrupa’nın güneyi, Akdeniz bandı, Orta Doğu, Güney Doğu Asya, Orta Asya ve Avustralya olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin özellikle Ege ve Akdeniz bölgeleri iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgeler olarak kabul edilmektedir.
- Su yönetimi teknik bir mesele olduğu kadar politik bir konu. Türkiye’de su politikalarının eksikleri neler?
- Dursun Yıldız: Su yönetiminde su politikaları çok önemli bir yer tutar. Su politikası su yönetiminde temel tercih ve hedeflere yönelik plan ve uygulamalarıdır. Su yönetimi aslında teknik olmaktan daha çok politik bir konu olup su politikaları su konusundaki plan ve uygulamaları belirler. Türkiye’nin su politikaları konusunda 2010 yılından bu yana havza ölçeğinde entegre, katılımcı, şeffaf bir anlayışa yönelik çabalar devam etmektedir. Türkiye su yönetimi konusunda bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Hâlen mevcut su yönetimimiz çok başlı, çok parçalı ve koordinasyon eksikliği içindedir. Bu eksikliklerin havza ölçeğinde tamamlanması için havza koruma, havza yönetimi, kuraklık eylem ve taşkın koruma gibi birçok planlama çalışması tamamlanmıştır. Ancak su yasası taslağı 12 yıldır gündemde olmasına rağmen hâlâ yasalaşmamıştır. Bu anlamda yasal, yönetmeliksel ve bölge ölçeğinde etkin bir kurumsal yapı eksikliğimiz mevcuttur. Planlarımız hazır ancak uygulamamız eksiktir. Su yönetiminde katılımcılık için çok gerekli olan kullanıcı paydaşlar özellikle tarımsal sulamada güçsüz ve örgütsel yetersizlik içindedir. Su yönetimimizde ve su kullanım alışkanlıklarımızda bir paradigma değişikliğine ihtiyacımız vardır. Mevcut su kullanım ve yönetim anlayışımızı radikal bir şekilde değiştirecek politikalar gereklidir. Su politikamız popülist gündelik siyasi çıkarların dışındaki bir anlayışla ve suyun bir insan hakkı olduğu kabulü ile oluşturulup havza ölçeğinde uygulamaya konulmalıdır.
- Gelecekte su krizinin daha da derinleşeceği öngörülüyor. Sürdürülebilir bir su yönetimi için Türkiye’nin öncelikle hangi adımları atması gerekiyor? Eğitim, altyapı, mevzuat, finansman gibi başlıklar arasında neye öncelik verilmeli?
- Dursun Yıldız: Sürdürülebilir su yönetiminin temel unsurları nehir havzası ölçeğinde, katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir bir su yönetimi oluşturulmasıdır. Bu kapsamda öncelikle Yasal ve yönetmeliksel eksiklikler tamamlanmalı, kurumsal kapasite geliştirilmeli, toplumsal su bilincini arttırıcı eğitim ve farkındalık yaratma çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Sürdürülebilir su yönetimi masa başından yapılamaz. Etkin ve güçlü paydaş kurum ve kuruluşlara ihtiyaç duyar. Bu nedenle sulama birlikleri, sulama kooperatifleri, ziraat odaları vb. gibi kurumların kurumsal yapılarındaki zafiyetler giderilmelidir. Bunun yanı sıra su ile ilgili sivil toplum kuruluşları desteklenmelidir.
Su yönetimindeki en önemli darboğazlardan biri de uygun finansman modeli oluşturulmasıdır. Bunun için suyun kamu hizmeti anlayışı ile sunulmasını ve bir insan hakkı olarak kabul edilmesini tehlikeye atacak özelleştirmeye dayalı finansman modellerinden kaçınılmalıdır. Su yönetiminde kurumsal verimlilik en üst düzeye çıkartılmalı ve suyun maliyeti en düşük seviyeye indirilmelidir. Ödeme güçlüğü içinde olan kesimlere insani su hakkı kapsamında ücretsiz su temin edilmelidir. Bu kapsamda suyun en verimli şekilde kullanımına yönelik diğer ekonomik, teknik ve idari tedbirler de alınmalıdır.
- Su krizi sadece teknik çözümlerle aşılabilir mi? Toplumsal bilinç, bireysel tüketim alışkanlıkları ve medya gibi faktörler bu süreçte ne kadar etkili olabilir?
- Dursun Yıldız: Teknoloji su krizini aşmak için çok büyük olanaklar sunar. Ancak kriz başladıktan sonra teknolojinin etkisi sınırlı kalır. Su olmayınca teknoloji yetersiz, su yönetimi de çaresiz kalır. Fiziksel su sıkıntısı yaşayan bölgelerde deniz suyu arıtımı teknolojileri çözüm oluşturur ancak çevre sorunu ve ekonomik maliyet gibi birçok sorunu da beraberinde getirir. Teknoloji su yönetimi için gerekli ancak su krizini her yerde çözmek için yeterli değildir. Bu nedenle su krizi planlı bir yönetim anlayışı ile aşılabilir. Bundan dolayı su yönetimi teknik olmaktan daha çok politik bir konudur. Bu nedenle su politikaları dijital su yönetimi dahilolmak üzere tüm teknikleri su krizini önlemek için uygulamalı ve gerekli önlemleri alarak kriz oluşmadan riski yönetmelidir.
Su yönetimi su sıkıntısı riskini yönetmeye çalışırken talep yönetimi uygulayarak krizin oluşmasını engelleyebilir. Bu süreçte, su kayıplarının azaltılması, su verimliliği çalışmaları, toplumsal bilincin arttırılması, aşırı su tüketiminin önlenmesi, denetimin arttırılması gibi çalışmaların yapılması gereklidir.