Çok heves etmeme rağmen, kendi kendime birkaç denemeden sonra vazgeçtiğim. Daha doğrusu; şiir, roman ve gazete çalışmalarım nedeniyle, kendimi disipline edemediğim, üzerine gidemediğim sanat dalıdır resim. O nedenle, ressamlara karşı ayrı bir hayranlığım vardır. Çevremde çok kıymetli ressam dostlarım var. Hepsinin olmasa da pek çoğunun atölyesine, sergisine gittim, resim çizmenin ruhunu anlamaya çalıştım. Ama resim çizmenin, bakmakla ve görmekle yapılamayan, ruhunun derinliklerinde hissedip fırçaya hükmetmekle ortaya çıkan bir sanat olduğunu öğrendim.

Her sanat öğrenilerek yapılabilir belki ama asıl olan: kişisel beceri (genlerden gelen) disiplin, süreklilik ve yaptığın sanata saygı insana başarının yolunu açan öğelerdir diye düşünenlerdenim.

Ressam, Sevgi Ecevit’in resim sergisine, kıymetli dostum, arkadaşım Metin Uzunöz ile gittik. Sevgi Ecevit ile sergiyi gezerken; sıranın geldiği her resmi anlatırken, bir annenin bebeğini dünyaya getirirken acısını unutup, mutluluğunu paylaştığı gibi gözlerinin içi gülerek bizimle; resmi çizmeye karar vermesini, çalışma aşamasını ve ortaya çıkışını dillendirdi.

Yağlıboya manzara resimleri, kara kalem çalışmaları, cam altı resim çalışmaları her biri diğerinden harikaydı. Tüm resimleri en ince tramlarına kadar izledik, fırça seslerini dinledik desem abartı olmaz. Ayrıcalıklı resimler eşliğinde Ecevit’in sakin sesinden anlatısı, bir ninni gibiydi zaten. Masaya oturup ikramlıklar eşliğinde çaylarımızı yudumlarken üçlü sohbet sırasında hem resim yapmaya nasıl başladığına dair hem de resim sanatına dair çok kıymetli birikimlerini düşüncelerini bizimle paylaştı.

İlkokul üçüncü sınıftayken, öğretmeninin verdiği Atatürk resmi ödevi nedeniyle babasının öncülüğünde ortaya çıkan resim yapma becerisinin aslında genlerinde saklı olduğunu öğreniyor ve resim çizme hevesini her gün biraz daha kırbaçlıyor duyguları.

“İlkokul 3. Sınıfta öğretmenim, Atatürk resmi çizme ödevi verilmişti, benim resim çizme konusunda ne bilgim ne de becerim vardı. Babama söyledim. Olur dedi. Hiç okul yüzü görmemiş babamın çizdiği Atatürk resmi harika olmuştu. Babamın elmacık kemikleri de Atatürk’ünki gibi çıkıktı, gözlerine baktım, sana benzedi dedim, gururla güldü. Kore Gazisi olan babam, nasıl bu kadar güzel yaptın diye sorduğumda: “Askerde ortaokul mezunu bir arkadaşım vardı o öğretti,” dedi. Daha sonra dördüncü sınıfta, beşinci sınıfta çizdiğim resimlerle odamı süslüyordum, resimleri gören arkadaşlarım, akrabalarım gıptayla bakıyorlar, bazılarını iznimle alıp odalarına asıyorlardı. İlk kişisel sergimi bir anlamda çalışma odamda yapmıştım.”

İlkokulda Atatürk resmi ödeviyle başlayan ancak bir süre sonra da iş, aş telaşıyla üzeri örtülen ancak hep aklının bir kenarında duran resim yapma isteği, emekli olunca yavaş yavaş kıpırdanmaya başlıyor. Makine resim, konstrüksiyon bölümü okumanın, bu alanda öğretmenlik yapıp emekli olmanın da kazandırdığı disiplin ve beceriyle zaten hazır olan altyapının üzerine gittiği kısa kurslarda koyduklarıyla da artık resim yapmaya kendini hazır hisseden Ressam Ecevit, yaptığı resimlerle bugünlere geliyor.

Daha önce karma sergilerde de yer alan Ecevit, resim grubu ve kitap kulübü gibi etkinlikler de düzenleyerek; yazın ve resim alanında hem kendinin hem de kursiyerlerin çabalarına katkı sunuyor.

Ressam Ecevit’in, ileriye dönük hayalleri olduğunu sohbetimizin satır aralarında bize hissettiriyor. İleriki günlerde biz dostlarına sürpriz yapmaya hazırlanıyor.

Ressam Sevgi Ecevit: Mersin’de doğdu. Gazi Üniversitesi Makine Resim ve Konstrüksiyonu Ana Bilim Dalı’nı bitirdi. Endüstri Meslek Lisesi Makine Ressamlığı Bölümü öğretmenliğinden emekli oldu. Emekliliğinden sonra resim çalışmalarına Atatürkçü Düşünce Derneği Batıkent Şubesi de dahil olmak üzere yağlı boya da dahil çeşitli kurslara katıldı. Şimdi ise arkadaşlarıyla birlikte Batıkent’te atölye çalışmasına devam etmektedir.

Ressam Sevgi Ecevit’e, Fırçan ve tuvalin kurumasın dileğimle, yazıma son vereyim.