Konu ekonomi oldu mu daha çok parası olmayan, geçim sıkıntısı çeken ve hayat pahalılığı altında ezilen geniş kitleleri derdi konuşulur. Fiyatların nasıl arttığı, maaşların geçinmeye yetmediği dile getirilir. Bu aslında çok doğal ve son derecede insani bir tepki geniş kitlelerin canını acıtan, onları yoran olgular her daim daha fazla konuşulur ve konuşulmalıdır da. Fakat ekonomi dediğimiz yapı son derecede karmaşıktır eğer ekonomide işler yolunda gitmiyorsa bundan herkes o ya da bu şekilde etkilenir, zarar görür.
Konu ekonomi oldu mu daha çok parası olmayan, geçim sıkıntısı çeken ve hayat pahalılığı altında ezilen geniş kitleleri derdi konuşulur. Fiyatların nasıl arttığı, maaşların geçinmeye yetmediği dile getirilir. Bu aslında çok doğal ve son derecede insani bir tepki geniş kitlelerin canını acıtan, onları yoran olgular her daim daha fazla konuşulur ve konuşulmalıdır da. Fakat ekonomi dediğimiz yapı son derecede karmaşıktır eğer ekonomide işler yolunda gitmiyorsa bundan herkes o ya da bu şekilde etkilenir, zarar görür.
Türkiye’de çok geniş bir kesimin yokluk ve yoksulluk çektiği açlık sınırının altında kalan ücretler ile yaşama tutunmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz. Bu yokluktan kurtulmanın en sağlam yolunun ise gelirleri artırmak olduğu kesindir. Gelirleri artırmanın yolu ise elbette yatırımları, üretimi ve ticareti artırmaktan geçmektedir. İşte bu noktada parası olanların derdi aslında parası olmayanları da ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır.
Tamam, birçoğunuz parası olan insanın ne derdi olacak, yer içer keyfine bakar diye düşünebilirsiniz. Fakat asıl sorunda zaten parası olan insanların yiyip içip keyfine bakması ile ortaya çıkıyor, bir ülkede eğer parası olan insanlar yatırım ve üretim yapmak yerine yiyip içip keyfine bakmaya başladığı zaman ülkede parası olmayan ya da parası yetmeyen insanların sayısı artıyor. Malum bir söz vardır zenginlerin olduğu yerde yoksulluk olur ama zenginlerin olmadığı yerde sefalet hüküm sürer denir.
Bu noktada ekonomi yönetiminin parası olanları yatırım ve üretim yapmaya teşvik edecek önlemler alması gerekmektedir. Bu son derecede önemlidir, eğer ekonomi yönetimleri yerli ya da yabancı yatırımcıları yatırım ve üretim yapmaya ikna edemezlerse o ekonomi eninde sonunda çökecek, halk daha da yoksullaşarak sefalete düşecektir.
Peki, parası olan neden yatırım ve üretim yapmak ister? Yatırım ve üretim çoğu zaman zahmetli ve risklidir bir insanın bu riskleri ve zahmeti göze alması için bir kazancının olması gerekir eğer para sahiplerinin böyle bir umudu yoksa paralarını en risksiz alanlara park eder ve uygun ortamın gelmesini beklerler.
Aslında modern ekonomilerin yapıtaşları olan bankacılık sistemi, borsalar ve sair yatırım araçları aslında yatırım ve üretim yapmanın riskini ve zahmetini üstlenmek istemeyen para sahiplerinin paralarını değerlendirerek yatırım ve üretime kazandırmanın çağdaş yollarıdır. Bazı durumlarda ise eldeki para zaten bir üretim tesisi için yeterli miktarda olmadığı için istese de insanlar yatırım yapamazlar ama bu küçük birikimler ile borsada hisse almak, bankaya yatırıp faiz almak ya da fon almak bu birikimleri de ekonomiye kazandırır.
Bugün ise hem Türkiye’de ve hem de küresel ölçekte faizler hep negatif seviyededir, para sahibinin bankaya para yatırması halinde bir gelir elde etmesi pek mümkün değil. Hemen her ülkede de enflasyon almış başını gidiyor, tamam Türkiye’de çok ama çok yüksek TÜİK rakamları ile bile nerede ise dünya ortalamasının on katı kadar bir enflasyon var ama ABD’de yüzde 7 AB’de yüzde 6 seviyeleri de çok yüksek. Bir düşünün elde tuttuğunuz para bir senede yüzde 7 değer kaybediyor bu son derecede acı verici bir tablo değil mi? Kim ister birikimleri ve servetinin güneş görmüş kar gibi eridiğini seyretmeyi?
Hisse senetleri piyasası ise pandeminin de yarattığı kaotik ortam yüzünden aşırı riskli görünüyor yatırımcılara güven vermiyor.
Bu durumda parası olan kara kara ben ne yapsam nasıl yapsam da paramın enflasyon ile erimesini engellesem diye düşünüyor. Geriye seçenek olarak yatırımcının elinde emtia ve gayrimenkul kalıyor, fakat bu yatırımlar da çoğu zaman üretimi desteklemiyor geliri artırıcı etki yapmıyor.
Ortaya kusursuz bir sarmal çıkıyor gelirler artmıyor, enflasyon yükseliyor, hayat pahalanıyor, satın alma gücü düşüyor.
Eğer çok kısa bir süre zarfında bu kısır döngüye bir çare bulunamazsa işin sonunda yokluk ve yoksulluk zirve yapacak, dünya bu vahim tablonun siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçları ile yüzleşmek zorunda kalacaktır.