Ben Ayla.Evim şehir merkezîne çok uzakta. Gece bir saatten sonra evime dönmek tam bir eziyete dönüşüyor....

Ben Ayla.

Evim şehir merkezîne çok uzakta. Gece bir saatten sonra evime dönmek tam bir eziyete dönüşüyor. Sanatsal etkinliklerin birçoğunu maalesef izleyemiyor ve kaçırmış oluyorum. İnsan bir de öğrenci olunca her şeyi ince eleyip sık dokumak zorunda kalıyor. Aldığım öğrenci bursu ve ailemden gelen harçlıkla ay sonunu getirmek tam bir cambazlığa dönüşüyor.

Biraz param olunca sanatsal etkinlikleri kaçırmamaya çalışıyorum.

Resim bölümü öğrencisi olduğum için, gün içinde yoğun dersler, sınavlardan bezmiş bir haldeyim, arkadaşlarım opera için bilet almışlar. Bütün yorgunluğuma karşı bu günümün akşamını, sanat dolu bir şekilde geçirmek isteğim yorgunluğumu bir anda unutturdu.

Operanın başlamasına az bir saat kala, ekmek arası tavuk dönerle ve ayranla akşam yemeğimi de hal ettim. Özellikle tavuk dönerin içine soğan koydurmadım. Opera salonu çok sıcak olduğu için buram buram soğan kokmak istemedim.

Bu akşamki izleyeceğimiz opera “Tosca Operası”, Giacomo Puccini tarafından bestelenmiş üç perdelik bir opera. İzleyeceğim Opera, Bale, Tiyatro eserlerinin konusunu muhakkak okuyarak tiyatro salonuna gidiyorum. Şimdilerde seyircinin işi de kolay. Operanın konusunu hiç bilmeseler de Opera eserleri orijinal dilde seslendirildiği için, Türkçe çevirisini artık salonun üst kısmından panoya yansıtıyorlar.

Tosca operasının konusunda kısaca şöyle.

Politik bir suçlu olan ve hapisten kaçarak aile şapelinde barınacağı bir yer ararken şarkıcı, Floria Tosca’nın aşkı olan ressam arkadaşı Mario Cavaradossi ile karşılaşan Cesare Angelotti’nin hikâyesini anlatıyor.

Operanın başlamasına kısa bir süre sonra biletim de yazan numaramın bulunduğu salondaki oturacağım koltuğumda ki yerimi aldım. Dışarıda hava biraz serinlemişti, Opera, salonun sıcaklığına, günün yorgunluğu da eklenince koltuğa jöle gibi yayıldım ve perdenin açılmasını bekledim.

Nefis seslerden bugün opera dinlemeye izlemeye doyacaktım. Atatürk’ün en sevdiği opera Tosca operasıymış. Zevklerimiz Atam’la aynı. Güzel bir aşk hikayesini izlemek ve dinlemek benim için o gün ödüllerin en büyüğüydü.

İlk iki perde solo, koro, orkestra ile şahaneydi. Son bölümde Tenorun ve sopranonun aşkını notaları salonun içinde dolaşırken, hüzünlü bir son izleyiciyi bekliyordu. Tenorun aryasında aşkın tarifi bakın nasıldı “E luceven le stelle / ve yıldızlar parlamaktaydılar”

“Ve yıldızlar parlamaktaydılar

ve mis kokuyordu toprak,

Gıcırdardı kapısı bahçenin

ve bir ayak sesi gelirdi topraktan.

O gelirdi, mis kokusuyla,

kollarımın arasına düşerdi…

Ah, tatlı öpüşler, yumuşak okşayışlar…

Heyecandan titrerken ben

güzelliklerin örtüsü açılırdı!

Sonsuza dek kayboluyor aşk hayalim…

Zaman uçtu gitti…

Bense ölüyorum, çaresiz!

Hayatı hiç bu kadar sevmemiştim!”

Tenorun kurşuna dizilmesi sahnesinden sonra, muhteşem orkestra tınılarıyla ve sopranonun kale burçlarından kendisini boşluğa bırakması ile perde kapandı.

Üçüncü perde sonunda alkışlar arasında geceye damgasını vuran solistler ve orkestra şefi dakikalarca alkışlanırken, saat gece yarısını bulmuştu. Alkış seremonisini fırsat bilip hemen opera sahnesini balkon kısmının bulunduğu kata bir hayalet gibi çıktım. Hem geç saatte artık dolmuş, otobüs bulmam mümkün değildi. Eve gidemezdim o saatte. Beraber geldiğim arkadaşlarımın çoğu yakın semtlerde oturuyorlardı, onlar için geç saatte eve gitmek sorun değildi. Zaten kimsede beni evine davet etme nezaketinde bulunmamıştı. Oyun öncesi seyircilerin oyunun başlaması için beklediği oturma salonunda koltuklarının arkasına geçip saklandım.

Seyirciler salonu terk edip gidince üst katta tek başıma kala kaldım. Az önce notaların uçuştuğu, alkış seslerinin çınladığı salonda tam bir ölüm sessizliği vardı.

Sanki Tosca operasının finalinde ölen Tenorun ve sopranonu defini işleri için kalmış gibiydim.

Saatler ilerledikçe sessizlik iyice arttı. Saklandığım Operada tam bir hayalete dönmüştüm. Yutkunma sesimden bile rahatsız olmaya başladım. Gece bekçilerinin kurumlarda kapılar kapandıktan sonra güvenlik için her yere baktığını duymuştum.

Sıcacık bir ortamın ardında, günün yorgunluğu bedenime çökünce, koltukların üzerinde geçip sızıp kalmışım. Bir süre sonra seslere uyandım ve hemen üst balkondan, sesin nerden geldiğini dinleyip, etrafı kolaçan ettim. Sesler uzaklaşınca sessiz bir şekilde üst balkondan ayaklarımın ucunda yürüyerek bir balerin gibi alt katlarda bulunan tuvaletlere yöneldim. Bu gece burada kalmam gerekiyordu. Eve kesinlikle bu saatten sonra artık gidemezdim.

Nihayet tuvaletlerin bulunduğu kattaydım. Klozetin kapağını kapatıp üstüne oturdum. İçim geçmiş yeniden uykuya dalmıştım ki. Ayak sesleri ve bas bariton iki güvenlik görevlisi adamın sesiyle irkildim.

Adamlar tek tek tuvaletleri kontrol ederken, ben yakayı ele verdim.

İki güvenlik görevlisi apar topar beni tuvaletten çıkardılar, az önce muhteşem seslerin yankılandığı salonun bulunduğu yan odalardan birine beni ve hayallerimi birlikte koydular. Sorular sorular derken karakolu ardılar. Neden operada saklanıp kaldığımı dilimin döndüğünce iki güvenlik görevlisine anlatım. Ama bana inanmadılar

Az sonra telsiz sesleri gecenin sessizliğini bozarak iki polis, benim ve iki güvenlik görevlisi ile bulunduğumuz odaya yaklaştı. Yine sorular sorular… Polislerde olayı anlattım.

Neyse ki polisler durumuma acıdalar ve beni sanki anladılar. Operanın güvenlik görevlileri de bu arada amirlerini ardılar. Polislerin araya girmesiyle, çalınan, zarar verilen bir şey olmadığı için kimse şikayetçi olmadı. Polisler beni karakola götürdüler.

Operada beni teslim alan polisler, gece karakol amirine durumu anlattılar. Karakol amiri bıyık altından gülüp, “keşke sanat uğruna böyle davranışları hep yaşasak. Kapkaç, hırsızlık, adam öldürme, gasp, tecavüz olaylarından bıktık yahu. Opera izleyip sanata sığınmış bu çocuk. Bundan iyi saklanma yerimi olur.

Gece karakol amiri, beni getiren iki polise“Hemen bir araçla bu çocuğu evine bırakın gelin” emriyle operada hayalet olmaktan kurtulmuştum. Eğer bir gün “Operada Hayalet” eseri sahnelenirse başrolde ben,AYLA olarak oynayabilirim.