İnsanlar birlikte yaşayan sosyal canlılardır. Bu sosyal taraflarını ise oluşturdukları küçük topluluklar ile güçlendirirler, bunların başında...
İnsanlar birlikte yaşayan sosyal canlılardır. Bu sosyal taraflarını ise oluşturdukları küçük topluluklar ile güçlendirirler, bunların başında aile ve arkadaşlıklar gelir. Ancak aile ve arkadaşlıklar çoğu zaman geleceğe ilişkin endişe ve hayallerimizi gerçekleştirmeye yetmez ve güvenliğimizi sağlamada yetersiz kalır. Bu durumda daha karmaşık birbiri ile karmaşık ilişkilere sahip birlikteliklere ihtiyaç duyarız. Artık bir toplum olma ihtiyacımız ortaya çıkmıştır ve toplum başta bireysel olmak üzere tüm grupların çıkarlarını gözetebilecektir.
Toplum olmak beraberinde bir yönetim sorumluluğu getirir. Yönetmenin en temel elemanı ise bir amaç üzerinde bireyleri toparlayabilmektir ki bu en güzel kurgu ile olur. Geçmişte insanlar ihtiyaç duydukları bu kurguyu efsaneler ile sağlamışlardır. Daha sonra efsane yerini korku imparatorluklarına bırakmış onun yetmediği yerde de inançlar üzerinden güdümleme yapılmıştır.
Sanayi devrimine kadar gelinen süreç içerisinde ise insanlığın ideolojik ve kavramsal evrimi kapsamında inanç ağırlıklı bir kurgu gözlenmektedir. Ancak sanayi devrimi ile birlikte ekonomik kurgu ve refah düzeyi toplumları yönetmenin kırmızı çizgisi haline gelmiştir.
Bu ekonomik güce sahip olmak için ittifaklar kurulmuş dünya ve/veya bölgesel savaşlar kurgulanmış ve sahnelenmiştir. Ekonomik anlamda yeterliliğe ulaşamayan ancak var olmak zorunda olan milletler için ise milli güç unsurlarını eşgüdüm içerisinde yönetmek bir zorunluluktur.
Millet nedir diyecek olursak basit bir tanımla belirli ve sınırlı bir coğrafya üzerinde gelecek birlikteliği yapmış, benzer veya aynı kültürel geçmiş ve alışkanlıklara sahip topluluk olarak adlandırabiliriz. Millet, söz konusu sınırları belirli bir coğrafi bölge üzerinde örgütlenmesini tamamlayarak tüzel bir varlık oluşturur işte buna Devlet denir.
Devletin elinde, milli menfaatleri ve gelecekte ulaşmayı hedefleri bağlamında sahip olduğu bir takım güçleri vardır. Bu güçlere Milli Güç diyoruz. Milli güç unsurları; siyasi güç, ekonomik güç, askeri güç, bilimsel teknolojik güç, sosyo-kültürel güç v.b. olmak üzere maddi ve manevi unsurların tamamıdır ve bu unsurların yönetilmesi hükümet etmek ile millet tarafından görevlendirilen hükümetlerin sorumluluğundadır.
Hükümete verilen bu sorumluluk yine tevdi edilen yetki ile orantılıdır. Basit bir tabir ile ne kadar köfte o kadar ekmek. Hükümeti yetkilendiren millet, devlet üzerinden kontrol ve sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Bu bir zorunluluktur, keyfi olamaz çünkü burada yapılacak bir zafiyet sonucunda ölüm-kalım seçeneği ile sonuçlanacaktır. Geçmişte hatalardan dönmek nispeten kolay iken günümüzde zayıflığın yaşama şansı yoktur.
O halde devleti kuran ve onu yönetmek üzere hükümeti görevlendiren millet; aklını kullanmak, seçici olmak, eksikliği görmek, işitmek ve duymak zorundadır. Yukarıda bahsedilen özellikleri gösteren milletler ne yazık ki bugün gençler başta olmak üzere herkesin özendiği bir seviyede hayatlarını devam ettirmektedir. Türkiye birinci dünya savaşı sonrasında, Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları liderliğinde millet olma şansını yakalamış, bu anlamda birçok millete emsal teşkil eden bir devlet iken, günümüzde bu özelliğini yitirmek üzeredir. Ülke dâhilinde hükmetmek ile görevlendirilen siyasi otorite tarih derinliği ve stratejik düşünme kabiliyetinden yoksun olarak ben yaparım, millet bunu onaylar onaylamazsa da, onaylayacağı seviyede kavramlar üzerinden kurgularım düşüncesinden hareketle yönetmeye çalışmaktadır.
Seçim arifesinde, hükümet etmekle görevlendirilenler; varlık sebeplerini devlet ile özdeşleştirmekten, cumhuriyetin kazanımlarını kendi kazanımlarıymış gibi göstermekten utanmak bir yana dursun bunu bir hak olarak görmektedirler.
Sonuç olarak; hükümet etmekle görevlendirilen irade kurgulanacak malzeme kalmadıkça, hilafeti ve saltanatı biz kaldırdık, cumhuriyeti biz ilan ettik derlerse şaşmamak gerekiyor. Evet, hiç şaşmamak gerekiyor çünkü hâlihazırda devletin 100 yıllık kazanımlarını başta savunma sanayii olmak üzere istismar etmeye başladılar bile.