Hüseyin Habip Taşkın’ın ikisin de 2019 yılında basılmış, “EGE’DEN HEMŞİNE” babek yayınevi ve “SEN ORADAYDIN” imla...
Hüseyin Habip Taşkın’ın ikisin de 2019 yılında basılmış, “EGE’DEN HEMŞİNE” babek yayınevi ve “SEN ORADAYDIN” imla yayınlarından okuyucularıyla buluşmuş iki kitabını okudum.
İki kitabında da toplumsal olaylara ve toplumun sorunlarına karşı duyarlılığının ve sorumluluğunun bilinçle öne çıktığını gördüm. Yaşamında da sosyal hayatın içinde aktifliği ile dikkat çeken Taşkın, her kültürel etkinlikte ya üreticileri içinde olduğunu ya da proje babası olduğunu görmek mümkün. Bireysel olarak da çevresindeki insanlarla yardımlaşma ve dayanışma içinde olduğuna bizzat bana karşı davranışlarında tanık oldum.
Şair, yazar, Hüseyin Habip Taşkın’a gerek yazın hayatında gerekse sosyal yaşamında başarılarının devamını dileyerek biyografisine ve okuduğum eserlerine geçmek istiyorum.
Şair, yazar, Hüseyin Habip Taşkın; 17 Kasım 1960 yılında Rize’nin Çayeli ilçesinde dünyaya geldi.12 Eylül’de tutuklandı. 2002 yılında düşünce suçundan iki yıl altı ay ceza aldı.
Makale, şiir ve öyküleri; Güney Kültür Sanat, Ardıç Kuşu, Kum, Kırmızı ve Siyah, Söz ve Eylem dergileriyle Evrensel, Çoban Ateşi, Newroz, Radikal, Gomanweb, Sonsuz Umut, Realitehaber, gazetelerinde yayımlandı. Pirtûk Ȗ Waje’de öyküleri yayımlanmaya devam ediyor.
Şair, yazar, Hüseyin Habip Taşkın, şimdilerde; “Ege 78’liler Sanat ve Edebiyat Grubu’nda, Ali Fuat Karaöz’le birlikte Edebiyatçılarla ve sanatçılarla röportajılar ve söyleşiler yapmaktadır. Taşkın, Yazarevi Topluluğu Derneği ve İzmir Bornova Tüm Emekli-Sen’de edebiyat çalışmalarını sürdürmektedir.
Yayınlanmış kitapları: 1 – Canımın İçi Bak Hele, 2003, 2 – Kadın Olmak Zor, 2005, 2. Baskı, 2014, 3 – Neydi Birlikte Yaşadıkları, 2016, 4 – Sen Oradaydın, 2019, 5 – Ege’den Hemşin’e, 2020
“SEN ORADAYDIN” kitabından bir bölüm aktararak yazıma devam etmek istiyorum.
“Öğleden sonra doktor yanına geldi. Kartal gibi tepeden aşağıya sinsi bakışını yansıtıyordu, elime düştün dercesine. Bakmaya devam ederken: “Bakılmak istiyorsan yeni pişmanlık yasasından faydalan. Yoksa sana bakmam! İktidar benim. Ne söylerse emirdir.”
Güldün, gülmene doktor bozulmuştu. Yaşamına son noktayı koymadan cılız sesinle; “onurum satılık değildir!” diyebildin.
Organlarının hareketliliği de sona erdi. Dışarıda, içeride, sokakta, fabrikada, her yerde yaşam iğrenç yapılarla devam ediyordu.
Sen doğduğun topraklarda, toprağa karışırken cezaevlerinde ölümüne karşı isyan vardı. Orada sen de vardın, dostlarının arasındaydın.” Orada BEN de vardım…
Hüseyin Habip Taşkın, şöyle diyor “SEN ORADAYDIN” isimli kitabının arka kapağında; acılarıyla, sevinçleriyle, umutlarıyla, idealleriyle her yıl (an) kendi yaşanmışlıklarıyla tarihe not düşer.
Sen oradaydın, bir zaman dilimi olan 12 Eylül 1980’e işaret eder.
Okuyacağınız yazılarda geçmişe yolculuk edeceksiniz. Bu dönemi yaşamayanlar en azından bir bilgiye sahip olacaklardır. Elbette bu bilgiyi kendi düşünceleriyle olumlu ya da olumsuz yorumlayanlar olacaktır.
Hüseyin Habip Taşkın’ın SEN ORADAYDIN romanından bir alıntıyla başlamak istedim. Bir roman ki, altmış dört sayfa tamamı. Öylesine bir anlatım gücü var ki “dönemin” acılarını dirençlerini öyle bir dille anlatmış ki okurken kitabı elden bırakmanız mümkün değil. Olayları birbirine örgüleri ve olaylar silsilesinin dizilişi ayrıca başka bir değer katmış.
12 Eylül diye bir yaşanmışlığın/faşizmin insanlık tarihine bir kara leke olarak işlendiği günlerde, tutsaklar içeride alabildiğine işkenceye ve insanlık dışı muamelelere maruz kalırken dışarıda kalanlar da dört duvar arasına girmemek için şehirden şehire, köyden köye, dağdan dağa kuru yaprak gibi savruluyordu.
Çoğunun bıyıkları terlememişti. Peki suçları neydi bu vatan evlatlarının. Tek suçları vatanlarını sevmekti. Oysa azgın darbe liderlerince “Vatan Haini” olarak anlatılıyorlardı. Asıl vatan hainliği; 24 Ocak ekonomik kararlarıyla emperyalizme ülke ekonomisini ve politikasını biraz daha sıkı bağlanıp, yoksul halkı daha da yoksullaştırmak için yönetime askeri güçle el koymak, yoksul halk çocuklarını suçlu suçsuz demeden işkencelerden geçirmekti.
Yine “sen oradaydın” kitabından bir alıntı. İşkenceler sonucunda tanınamaz durumda olan bir evladın ailesi ile diyalogu:
“Boğazın düğümlendiğinde, neredeyse gözpınarlarını boşluğa akıtacaktın. Kendini zor olsa da frenleyebildin. Suskunluklarından, yanıt veremeyişlerinden seni tanıyamadıklarını anladın. Moralinde inişler olsa da kendini toparlayabildin:
“Benim oğlunuz!”
Bakışlar arasında baban kem küm ederek:
“Gerçekten sen misin? Diye