Geçen haftaki köşe yazımda ‘felsefecileri’ konu almıştım, milli kimlikli felsefecilerimizin olmadığından, hepsinin bir fikrin devamını taşıyıp,...
Geçen haftaki köşe yazımda ‘felsefecileri’ konu almıştım, milli kimlikli felsefecilerimizin olmadığından, hepsinin bir fikrin devamını taşıyıp, kendi düşüncelerini onun içine yedirdiklerinden dem vurmuştum. Pekii ne oldu, hiçbir şey olmadı, felsefeciler her şeyi çok iyi bildiklerinden okumadılar, okuyanlar ise üzerlerine alınmadılar çünkü cevap vermek zordur. Her neyse ben ayak nasırlarına basmayı severim. Hem de hangi ayağında olduğunu bildiğim ayağa basarım, Sokrates böyle insanlara “ At sineği” der. Devamında “Bilginler, düşünürler, yazarlar, sanatçılar toplumun at sineği olmalı, kondukları yeri titretmeliler” diye noktayı koyar. Sokrates değiliz ama bizimde titreten sözlerimiz olmuyor değil, titremeyenlerle de işimiz yok zaten.
Bu hafta da Entelektüel konusunu ele alayım istedim, malum lafa gelince herkes entelektüel! Önce kelime köküne bakalım, nereden geçmiş bizim dilimize nasıl yerleşmiş, Türkçe ’de karşılığı var mıdır? TDK diyor ki; Fransızca kökenli olarak Türkçeye yerleşmiş bir kelimedir. Türkçe de “Aydın kimse” olarak karşılık bulur. Bu tanım herhangi bir konu veya olgu ve durum karşısında etkin bilgiye sahip kişiler için ele alınır.
Şimdi kafam karıştı, oysa Entelektüel kelimesi söylenince, daha havalı, daha anlaşılmaz gelirken ‘ Aydın kimse’ çok da havalı değil. Bir de Entelektüel mana bakımından neleri kapsadığı, ne anlama geldiğini biraz açayım. Kimler entelektüel diye sorulduğunda deniliyor ki; üç nesil şehirli olmak ve üç nesil üniversite okumuş olmak gerekmektedir. Buna göre yani çıkıp kendi başınıza ben entelektüelim diyemiyorsunuz, geriye gidip dedelerinize bakmak durumundasınız. Bunlar literatüre böyle geçmiş, oysa benim tanımım hiç de öyle dedeyle atayla uğraşmıyor.
Önce çok güzel okumuş olması lazım, çok şey bilmesi lazım. Dünyayı her anlamda tanıması lazım. Hayatın feleğinden geçmesi lazım ki ağzında altın kaşıkla doğanların bu konu da şansları pek yok. Onlar da otursunlar zenginliğin ne kadar sıkıcı ve zor olduğundan parayı yönetmenin cehennem azabı olduğundan söz etsinler.
Neyse konuya dönelim. Benin entelektüel anlayışım toplumu peşine düşürüp bir yere götürmez, almak isteyene doğru yön gösterir. Onlara neyi nasıl yapılacağını bir güzel öğretmesidir. Bunu sözle yapmasının yanı sıra hayat anlayışı ve değerler manzumesine gösterdiği hassasiyet, karanlığın içinde kendi aydınlığını yayacak kadar kendi ışığına sahip olması, diye birçok maddeler olarak sıralaya bilirim. Öncelikle kendi ışığının olması şart, kimsenin ışığını ödünç alamaz veya çalamaz Entelektüel!
Hayatın içinde bedelini ödemediği hiçbir şey kendisinin değildir. Kendi hayatından damıtmadığı hiçbir söz manalı değildir. Entelektüel; hayatın her alanında az çok donanımlı olmalı ve bilgi sahibi olmalı, en az birkaç konuda yetkin olmalıdır. Söz söyleme sanatı varsa iyi bir yazar, fırçalara hâkimse iyi bir ressam, müzik ahengiyle kulaklara ve ruha hitap etmelidir. Bunları yaparken birinden esinlenme, birinden duygu olarak etkilenme asla söz konusu olamaz. Kendi ışığını yakalamış, kendi gibi kokan ve kendisi gibi renklere boyanmış olmalıdır.
Yaptığı iş, bir başkasının menfaatine dokuna bilir, bir başkaları için doğru olmaya bilir, onları rahatsız edebilir. Söylediği sözü, yaptığı işin nedenini ispat edecek ve sonuna kadar savunması demektir. Savunduğu gerçekler kendi beyin süzgecinden geçtikten sonra, o zamana kadar öğretilen ahlak ve değerleri de içine harmanlayıp ortaya kendi tezini koymalıdır. Olaya asla ve asla tek taraflı bakmamalıdır, hele de ‘ben yaptım oldu’ düşüncesi asla olmamalıdır.
Yazarsa kimse için kalem oynatmamalı, hakkı ve haklı konuları özgürce ne pahasına olursa olsun söylemelidir. Sanatın bir alanında yetkinse, kendi uğraş alanı doğrultusunda sanatını korkusuzca icra etmelidir.
Tarih boyunca öldürülen, idam edilen yok edilenlere baktığımızda, hepsinin bir fikir sahibi ve doğru bildiğinin arkasında ölümüne duranlar olduğunu görürüz. Maalesef bu nedenle düşünürler, bilginler zekâ bakımından soyu devam ettirilmemiştir. Yüzyıllar ötesine vasat zekâ da veya vasat düşünce de olanlar erebilmişlerdir. Çağımız uzay çağını çoktan yakalamış, şu an Ay’da Merih’te kolonilerimizin olmalı, robotları duygu yüklemeliydik. Mekanik çağın gerektirdiği gibi olmalıydık. Bu yok etmeler din adına, ırk adına, soyları adına yapılmıştır.
Entelektüel düşünce çok mu önemli diyenler vardır, evet çok önemli! Herkesten elbette beklenmez ama gerçek “Aydın” topluma ayna tutup doğru rehber olmalıdır. Görüntü olarak kılık kıyafetle de bir ilgisi yoktur. Nasıl giyinildiği göz önüne alınmaz ama günümüz de pipo içmek, şapkayı yan takmak, papyon takmak, ipek flar bağlamak, sabahları röbdeşambır giymek sanılıyor, hele kadınların, renkli elbiseler, derin dekolteler, saçlarına tüyle takıp çarpıcı ağır makyajla entel olacaklarını sanmaktadırlar. Bütün bunlar “ Mış” dır. Bu mışlar bitmeli, değerler ve kavramlar yerli yerine oturmalıdır.
Şunu da belirtmeden geçmeyeyim; “sanat sanat içindir” sözü bir tek entelektüel için geçerlidir, bir tek onlar uyarlar bu söze. Yaptıkları işin ucunda menfaat gözetmezler, ölüm, ceza ne olursa olsun yapılması geren ne ise onu yaparlar. Kimse için kalem oynatmazlar, satılık değillerdir. Söz onların kelime mermileridir.
Onları anlamak anlamlandırmak için uğraşmak mesafe kat ettirdiğinden, en çok onların peşine düşmekteyim, deneyin siz de memnun kalacaksınız. Alameti farika…
Bu haftalık bu kadar esen kalın efendim…