Deli Dumrul’un susuz derenin üzerine kurduğu köprüden “geçenden beş akçe, geçmeyenden döve döve on akçe” alması Türk halk kültüründe, özellikle de Korkut Ata öykülerinde yer almış ve adeta bir deyim haline dönüşmüş durumdadır.
Deli Dumrul’un susuz derenin üzerine kurduğu köprüden “geçenden beş akçe, geçmeyenden döve döve on akçe” alması Türk halk kültüründe, özellikle de Korkut Ata öykülerinde yer almış ve adeta bir deyim haline dönüşmüş durumdadır.
Yapılmayanı yapmakla övünmeye pek bir meraklı olan AKP iktidarı bu efsaneyi de gerçeğe dönüştürmüş ve geçmeyenden geçenden fazla ödeme alınan Deli Dumrul köprüsünü inşa etmeyi başarmıştır.
Dahası garibim Deli Dumrul tek bir köprü ile yetinirken, AKP iktidarı bu modelde bir sürü köprü, tünel, havalimanı ve hastahane yaparak bu işi çok daha farklı bir boyuta da taşımayı başarmış bulunmaktadır.
Sonuç ise ortadadır; bu işlerin ihalesini alan, projeleri yapan 3 – 5 seçilmiş, yandaş müteahhide 31 milyar Türk Lirası ödeme yapılacağı 2021 bütçesinde açıkça yazmaktadır. Bu 31 milyar da elbette döviz kurlarında ekstrem bir artış olmaması halinde ödenecek tutardır, aksi takdirde bu meblağ çok daha yüksek de olabilir.
2021 bütçesinde 5 müteahhide 31 milyar Türk Lirası tutarında garanti ödemesi yapılacakken, milyonlarca çiftçiye tarım desteği olarak sadece ve sadece 22 milyar Türk Lirası ödeme yapılacak olması ise son derecede dikkat çekicidir. Çiftçi borçlarının 130 milyar Türk Lirasına tırmandığı, çiftçinin acze düşüp tarlasının tabanının, bağının bostanının, traktörünün öküzünün icrada yok pahasına, haraç mezat satışını göz yaşları ile izlediği böyle bir dönemde bu resmen adaletsizlik değil midir?
AKP iktidarı ile Avrupa Birliği arasındaki müzakerelerin sekteye uğradığı temel konu kamu alımları, yani ihale mevzuatıdır! Müzakereler sürerken kamu alımlarında ihale yasasının Avrupa Birliği mevzuatına uydurulması gündeme geldiğinde AKP resmen çamura yattı, onu bunu bahane ederek hır çıkardı, lakin bu uyum yasasını çıkarmadı.
Oysa bu yol, köprü, havalimanı ve hastahane gibi büyük altyapı ihaleleri seçilmiş firmaların davet edilmesi yöntemi ile değil de geniş katılımlı, rekabetin yoğun olduğu şeffaf bir ihale yöntemi ile yapılmış olsaydı elbette ki bu kadar pahallıya mal olmazdı. Bu yatırımlar bu kadar pahallıya mal olmasaydı aynı yap işlet devret yöntemi kullanılsa dahi elbette bu kadar yüksek garanti ücretleri de ortaya çıkmazdı.
AKP iktidarı durmadan ekonomik reform yapacağız, hedefimiz ve yerimiz Avrupa Birliği deyip duruyor ya işte sana reformun alası hem de hiçbir şekilde siyasi ya da kültürel bir sakıncası da bulunmuyor. Derhal kamu alımlarında ihale mevzuatını Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlu hale getirin, müzakere sürecinde bir faslı daha kapatmış ve ev ödevinizi yapmış olun. Avrupa Birliğine gireriz yahut da girmeyiz pek de önemli değil, ama emin olun ihale mevzuatımız bu şekilde güncellenir ise tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kazançlı çıkacak, ödedikleri vergilerden yapılan alımlar çok daha ucuza mal olacaktır. Bu şekilde bütçenin iki yakası bir araya çok daha kolay gelecek ve borçlanma gereksinimi de ciddi miktarda azalacaktır.
Bu işe elbette siyasi kayırmacılık sayesinde bir elleri yağda bir elleri bağda iş gören, üstüne birde yetinmeyip Türk Milletine çemkiren yandaş müteahhitler pek bir bozulacaklardır. Güzel güzel “al gülüm, ver gülüm” iş alıp yaparken, serbest rekabete girmek, yarışıp terlemek hiç de işlerine gelmeyecektir, lakin o üç beş müteahhide üzülecek halimde yok, bu güne kadar kazandıkları yedi göbek sülalelerine yeter de artar bile…
Yandaş kollama Osmanlı düzeninden ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti’nin düzenine de bulaşmış ölümcül bir hastalıktır. Siyasette var olabilmek için yandaş kadrolaşması ve ekonomik faaliyetlerde yandaşların kollanması bir ülke ekonomisini hızla çürüten, ölüme sürükleyen son derecede vahim sonuçlar doğuran bir hastalıktır.
AKP kadroları Osmanlı düzenini ve özellikle de Abdülhamit’i pek bir sever, över ve ulu hakan derler ona. Ulu hakan mıdır, kızıl sultan mıdır bilmem, benim bildiğim müflis padişahtır! Aynı yoldan geçmiş, aynı yöntemler ile iş tutmuş, yap işlet devret projelerini pek bir sevmiş ve yandaşlarını desteklemek için liyakate önem vermeden kadrolaşmış kendinden olanları ekonomik olarak desteklemiştir. Lakin sonunda günü gelmiş çatmış Muharrem Kararnamesine imzayı atmak, devletin iflasını ilan etmek ekonomiyi tamamı ile yabancı bir kuruma esir etmek durumunda da kalmıştır. Osmanlının fiilen yıkılması Abdülhamit’in imza attığı 1881 Muharrem Kararnamesiyledir, bu tarihten itibaren ekonomik bağımsızlık yitirilmiş, Devleti-i Ali İngiliz desteği ile yaşayan bir zombi devlete dönüşmüştür.
Sonuç tarih ders almak içindir, tarihi okuyup ders almazsanız aynı çukurlara tekrar düşersiniz, demedi demeyin…