İşleri iyi gitmeyenler ile işi tıkırında gidenler işi “şansa” bağlarlar…
Peki, “şans” nedir?
“Talih” anlamına gelen “şans” kelimesi için şu tekerlemeyi de yaparlar: “Şansın varsa gelir Hint’den Yemen’den, şansın yoksa ne gelir elden…”
CHP Genel Başkanlığına Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılında gelmesi sizce bir “şans” mıydı, yoksa bir rastlantı mıydı?
Türkiye öyle bir ülke konumundaki, siyaset yaşamında yarının ne olacağını önceden kestirmek zordur. 2002 yılında otobüsün aynı koltuğunda Zonguldak’a seyahat ettiğim, seyahat boyunca uzunca konuştuğum Kemal Kılıçdaroğlu, “Ben CHP’ye genel başkan olacağım!” deseydi, o zaman kim inanırdı?
CHP’nin başına Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra, iki başlı bir yönetim sergileyen parti, 18 Aralık 2010 tarihinde düzenlemiş olduğu 15. Olağanüstü Kurultayında yenilenen PM ile iki başlılıktan kurtuldu.
Kurultay önceki Genel Başkan Deniz Baykal ile önceki Genel Sekreter Önder Sav’ın birlikte savundukları “çarşaf liste” ile seçim yapılmasının gölgesine takılmadı.
Patlak veren kaset olayından sonra birbirlerine ters düşen Baykal-Sav ikilisinin yeniden bir araya gelerek 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacağı varsayılan seçimlerde Kılıçdaroğlu ve ekibinin başarısız çıkmaları, savaş baltalarının gömdükleri yerden çıkarılmasına mı neden olacaktı?
Baykal ve Sav sessizliğindeki “sessiz barış” kalıcı mı olacaktı?
CHP’de böyle bir “sessiz barışın” kalıcılığı Kılıçdaroğlu ve ekibinin partiyi iktidara taşımasına bağlıydı. Parti Haziran ayında tek başına iktidar olursa ya da birinci parti olursa sorun yoktu. Oldu mu? Olmadı…
Eğer CHP Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamazsa ya da birinci parti olarak seçimlerde çıkmazsa, dondurulmuş olan sıcak savaş yeniden başlayacaktı.
Yapılan kamuoyu araştırmaları o günler CHP’nin oyunun yüzde 32’lere dayandığını gösteriyordu. Eğer önümüzde günlerde yapılacak çalışmalarla bu oran yüzde 40’lara doğru çıkarsa, parti içi muhalefet yani Deniz Baykal ve Sav ekibi tarih olacaktı.
Çünkü böyle bir sonuç, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu “CHP liderliğinden Türkiye liderliğine” taşıyacaktı. Oldu mu? Olmadı.
CHP’nin 15. Olağanüstü Kurultayını izleyen bir gazeteci olarak şu saptamamı da yazmak istiyorum. Kılıçdaroğlu, Kurultay'da yaptığı konuşmasına son verirken herkesi ayağa kalkmaya davet etti. AKP iktidarına “isyan etmeye” davet etti. 14 bin kişi ayağa katlığı halde iki kişi ayağa kalmamıştı.
Bu iki kişiden biri Deniz Baykal…
Öteki kişi ise Önder Sav’dı.
Bu ne anlama geliyordu?
Birincisi: “Savaş baltalarımızı gömdük, bekliyoruz” demekti.
İkincisi: “Parti iktidara gelmez ya da oylarını yüzde 30’un üzerine Kılıçdaroğlu ve ekibi tarafından çıkarılmazsa, “İşte o zaman ayağa kalkıp, savaş baltalarımızı gömdüğümüz yerden çıkaracağız!” anlamı çıkıyordu.
Eğer 15. Olağanüstü CHP Kurultayında ayağa kalkan 14 bin kişi ve Kurultaya katılamayan il, ilçe ve belde örgütleri CHP’yi Kılıçdaroğlu önderliğinde; iktidar hedefine ulaştırmayı başarırsa, hiçbir sorun çıkmayacaktı. Oldu mu? Olmadı.
Ama... Aksi halde, “şans”; “şansızlığa” dönecekti.
15. Olağanüstü Kurultay CHP’nin son şansıydı.
Demem o ki, 2011’in Haziran ayı içinde yapılan seçimler yitirildi. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi için de son olmalıydı. Olmadı. Yani 13 yılı boşa harcadı. Yazık &&&