Bu başlık altında, geçen hafta, 18 Mayıs 2022 tarihli Sonsöz Gazetesinde yayınlanan yazımda, 5 Ocak 2022 tarihinden bugüne dek çıkan yazılarımın konularına değinmiş, kısa yorumlar eklemiştim. Bu yorumlarda, Dost Dili ile gözlemlerimde hiçbir olumlu değişim olmadığını belirtmiştim.
Bu başlık altında, geçen hafta, 18 Mayıs 2022 tarihli Sonsöz Gazetesinde yayınlanan yazımda, 5 Ocak 2022 tarihinden bugüne dek çıkan yazılarımın konularına değinmiş, kısa yorumlar eklemiştim. Bu yorumlarda, Dost Dili ile gözlemlerimde hiçbir olumlu değişim olmadığını belirtmiştim.
Tüm yazar arkadaşlarımın da, kendi yazılarının etkileri konusunda, aynı algıyı taşıdıklarına inanıyorum. Ne yazık ki.
Önemli bir öneriyi de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına yapmış, yerel ve ulusal medya yazar ve habercileri ile kamu yönetimleri, yerel yönetimler, üniversiteler, siyasal partiler, meslek ve gönüllü kuruluşlar ilişkisinde yeni ve daha etkili iletişim yöntemlerini geliştirmesini önermiştim.
Bu yeni ve daha etkili iletişim yöntemlerine çok gerek var. Bu konuda, Basın İlan Kurumu, RTÜK, basınla ilgili dernek, federasyon, konfederasyon ve sendikalarla da işbirliği yapılması gerektiğini düşünüyorum. Medyanın, basının güçlü, yaygın, okurları, dinleyenleri ve izleyenleriyle etkili iletişim kurabilecek düzeyde olması, farklılıkların, demokrasi içinde ve birlikte yaşaması daha kolaylaşacaktır.
Tekrar, yazılarımın anımsatılmasını ve kısaca yorumlanmasını sürdürüyorum.
30 Mart 2022 tarihli yazımın başlığı, ülkemin ve birçok başka ülkenin içinde bulunduğu korkutucu duruma işaret ediyor.
KAR, YAĞMUR, SU, HAVA VE TOPRAĞA ŞİDDET.
Gerçekten daha insanlık tarihini yaşamayı ve yazmayı başaramamış insan soyu, taş ve beton yığınları ile canlıların sağlıklarını, yaşama haklarını tehdit ediyor. Kar ve yağmur suları, yapraklar, dallar, çiçekler, toprakla buluşamıyor, sel olup sanki intikam alıyor. Toprak altındaki küçücük hayvanlar ve bitkiler, üstlerine vahşilerin koyduğu ağır cisimlerin çatlaklarından ışığa çıkmaya çalışıyorlar.
Üzüntüm, bu yazımın da etkisini ölçememek. Geriye dönüş yok. Bakanlıklar, yerel yönetimler, üniversiteler, uzmanlar, meslek örgütlerine ve basına etkisi ne oldu, ben mi yanlış ifade ediyorum, onlar mı şiddeti sürdürüyorlar, merak ederim. Yazıda dile getirdiğim gibi, başlık, aslında insanın, hem kendisine ve hem de diğer canlılara ağır şiddetini özetliyor.
6 Nisan tarihli yazım ise, Türkiye’yi zayıflatan, tehlikeye atan, sevgi, dostluk ve barış içinde yaşanmasını oldukça zorlaştıran bir konuyu işliyor. Siyasal partiler arasındaki ilişkiler.
SİYASAL PARTİ GENEL BAŞKANLARINA, SÖZCÜLERİNE VE ÜYELERİNE…
Ne yazık ki, bu yazımın, yerel, ulusal ve uluslararası demeden basını çok yakından izlemesi ve incelemesi gereken siyasal partilere etkilerini görebilmiş değilim. Bildiğim ve korkutucu olan bir gerçek var, siyasal partiler arasında iletişim genelde sözel şiddet içeriyor. İftira, hakaret, tehdit, yalan, hedef gösterme…Sürmekte ne yazık ki
Bu yazının herkes tarafından, başta siyasetçilerce okunmasını çok isterdim.
ÜSTTEN ŞİDDET, DERİNDEN, DİPTEN İSYAN…
Bu, 13 Nisan 2022 tarihli yazımın başlığı.
İnsan soyu, toprağın üstüne taş, beton ve asfalt yığdıkça, toprağı, üstündeki zenginliklerden yoksun bıraktıkça, alttan isyan beklemelidir. Çatlayan beton yığınları, asfalt ve taşlar arasından fışkıran çiçekler, bitkiler, hayvanlar… Bu yazım da okunmaya değer. İnsanın ürettiği bu vahşet mutlaka durdurulmalı.
Bunu durduracak insan dostu, hayvan dostu ve çevre dostu gönüllü kahramanlardır. Onun için her konuşmamda ve her yazımda, insanlara, siyasal görüş ve dinsel inanç farklılıklarını ölçü almadan, onlara saygı duyarak, köyden kente derneklerde ve üst birliklerde örgütlenmelerini ısrarla öneriyorum.
Bu yazım da yeni sayılır. Umarım etkisi olur.
POLİS, ASKER, JANDARMA, BEKÇİ, AVUKAT, SAVCI, YARGIÇ…İNSAN…
Bu başlık, hem ülkemin hem de dünyanın, görüntüleri ve sonuçları açısından şiddet olan gerçekleri yansıtmaya çalışıyor.
Yazımın tarihi, daha yeni, 20 Nisan 2022. Ancak, küçük bir olumlu veya olumsuz tepki gelmedi. Dost Dili köşesinde iletişim bilgilerim var. Gazetem Sonsöz’e ulaşmak da çok kolay.
Bu nedenle, gerek duyduğumuz iletişim yöntemlerinin geliştirilmesi konusunda, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına yaptığımız önerinin önemsenmesini ve bir karşılık bulmasını diliyorum. Elbette bu yazımda dile getirdiğim kuruluşlarla işbirliği içinde. Çünkü önerim, salt basındaki, medyadaki şiddeti değil, insana, hayvana ve çevreye yönelik şiddeti önlemeye de katkı bulunacak içerikte.
Bu yazı, şiddete şiddetsiz tepki gösterenlere, duygu ve düşüncelerini paylaşmak isteyenlere yönelik…Şiddet kullanmanın doğru olmadığına yönelik. Güvenlik güçleri ile özgürlüklerini kullanmak isteyenler arasındaki iletişime yönelik. Okunmaya ve önerilere katkı vermeye değer.
Bu yazımda birkaç kez kullandığım gibi, ne yazık ki Türkiye, boş kaleye gol atamayan futbolcu gibi, şiddete şiddetsiz tepki alanında örnek olmanın fırsatlarını kaçırıyor.
Birkaç gün içinde değerlendirilmesini ve sonuçlarını görmeyi beklediğim yazılarımdan birisinin tarihi 27 Nisan, başlığı ise TÜRKİYE KÜLLÜK OLMAMALI…ŞAFAKTEPE PARKI ÖRNEĞİ!..
Şafaktepe Parkı, Ankara, Mamak sınırları içinde. Gerçekten şaşkınım. Bu yazımın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığında hızla değerlendirilmesini çok isterdim. İki hafta sonra yürüyüş için gittiğim Parkın, yazımdaki gibi, hatta daha kirli olduğunu gördüm. İnsanlar aynı şekilde davranıyor, sadece bu Park değil, ülkem Türkiye, küllük ve çöplük olmayı sürdürüyor. Çevreye, hayvana ve insana yönelik şiddetin insaf ölçülerinden taştığı bir sürecin doruğunda yaşamaktan dolayı çok üzgünüm.
ANNELER, GÜNLERİ VE GÖZYAŞLARI…
Biliyorsunuz, 8 Mayıs 2022, Mayıs ayının ikinci Pazar günü, Dünya Anneler Günü idi. 11 Mayıs tarihli yazımda yukarıdaki başlığı kullandım.
İnsan soyunun varoluşundan başlayarak günümüze dek, annelerin acı gözyaşları döktüğünü, Dünyanın canlıların kanları ve en çok da annelerin gözyaşları ile sulandığını dile getirdim yazımda. Bir anlamda bu yazı, 2021 yılının sonlarında bastırdığım ve ücretsiz sunduğum “Anneler ve Gözyaşları” kitabımın kısa yansıması sayılabilir.
Çocuklarına ve kendilerine kıyılan, oysa yaşamamızı borçlu olduğumuz annelerin gözyaşı döktüğü bir Dünyada, hangi insanlıktan, hangi insanlık tarihinden söz edebiliriz.
Bu yazı ve ücretsiz kitabım, anneler, babalar, gönül anneleri ve gönül babaları tarafından keşke okunabilse.
Dünya, şiddetsiz, olabildiğince yüz yüze ve göz göze iletişim, haklara uygun ve yasal örgütlenme, demokrasi, adalet ve güvenlikle ilgili sorun yaşamadığında, kimsenin kanı ve gözyaşı dökülmeyecek. Dünya, o zaman, sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü, dostluk ve barış içinde yaşanacak hale gelecek. Yazımda, kitabımda da olduğu gibi, annelere, babalarla birlikte, her yerde ve her zaman, ülkelerinde ve uluslararası alanda birlikte olmalarını öneriyorum.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına, yerel, ulusal ve uluslararası ayırımı yapmaksızın, medya, basın ve yazımda dile getirdiğim kuruluşlar arasında sürdürülebilir ve etkili iletişim yöntemlerini, işbirliği anlayışı içinde geliştirmesini öneriyorum.