Putin avını ağı ile sabırla saran bir örümcek gibi Türkiye’yi yavaş yavaş, hiç acele etmeden, son derecede planlı programlı bir şekilde kuşatıyor.

Putin avını ağı ile sabırla saran bir örümcek gibi Türkiye’yi yavaş yavaş, hiç acele etmeden, son derecede planlı programlı bir şekilde kuşatıyor.

Daha dün gibi değil mi? Hatırlayın25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği’ni teşkil eden cumhuriyetlerin peşi peşine bağımsızlıklarını ilan etmesiyle birlikte 26 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmıştı.

1980’li yılların sonuna gelindiğinde SSCB’nin batı bloğu ile girdiği silahlanma yarışından mağlup bir şekilde ayrıldığı artık açıktı. Bu amansız silahlanma yarışı SSCB’nin ekonomisinde tamiri imkânsız çok büyük yaralar açmış, ekonomideki bu çöküş SSCB’nin onca askeri ve teknolojik gücüne rağmen direnemeyerek parçalanmasına yol açmıştı.

80’li yıllarda baş gösteren bu sorunlar ve ortaya çıkan parçalanma riski, 1985 yılında Gorbaçov’un birliğin başkanı olmasıyla bu çözülme sürecini durdurabilmek için yeni önlem paketleri ortaya atılmasına yol açmıştı. Temelde Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılandırma) olarak adlandırılan bu politikalar bazı ekonomik, sosyal ve siyasal hakların verilmesi ve bu konularda daha esnek bir yönetim anlayışının benimsenmesi ilkesini içeriyordu. Ancak Glasnost ve Perestroyka adı verilen bu politikalar da parçalanmakta olan birliği bir arada tutmaya yetmedi.

Hatta tam tersine bu politikalar parçalanma sürecini hızlandırıcı bir etki bile yaptı denilebilir. Glasnost ve Perestroyka’nın sağladığı özgürlük ortamından yararlanan tüm bastırılmış görüşler daha rahat çalışabilecekleri göreceli olarak serbest bir ortama kavuştular. Bu durumdan rahatsız olan ve Sovyetler’in eskisi gibi yönetilmesini savunan bazı generaller ve politbüro üyeleri Mihail Gorbaçov’a karşı darbe girişiminde bulundu. Boris Yeltsin’in de içinde bulunduğu bir grup tarafından bastırılan bu darbe, sonrasında birlik birkaç ay içinde dağıldı.

8 Aralık 1991 yılında bir araya gelen Belarus, Ukrayna ve Rusya başkanları Sovyetler Birliği’ni feshettiklerini ve bunun yerine Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kurulduğunu ilan ettiler. 21 Aralık 1991 tarihinde de Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna ve Gürcistan hariç tüm eski Sovyet Cumhuriyetleri bu anlaşmayı imzaladı. Gürcistan ise bu anlaşmayı 1993 yılında imzaladı.

Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye ülkeler sırasıyla; Azerbaycan, Belarus, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, Rusya ve Tacikistan’dır.

SSCB’nin dağılması ve BDT’nin kurulması elbette Varşova Paktını da etkiledi. Varşova Paktı14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova’da, sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı “Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması” ile NATO’ya karşı kurulan askeri ve siyasal birlikti.

Antlaşmayı imzalayan ülkeler Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve SSCB’ydi. Anlaşma, daha önceleri SSCB ile Çekoslovakya (1943); Polonya (1945); Bulgaristan, Macaristan ve Romanya (1948) arasında imzalanan ikili anlaşmaları bütünlüyordu. Varşova Paktı, 1 Temmuz 1991’de dağıtıldı ve böylece savaş sonrası Avrupa’sının iki kutuplu yapısı askeri bakımdan da tarihe karışmış oldu.

Bu kısa hatırlatma notu ile hafızaları tazeledikten sonra şunu diyebiliriz:

SSCB ve Varşova paktının dağılması ile birlikte ortaya çıkan utanç verici ekonomik, teknolojik ve insani enkaz birçok kişiyi Ruslar artık bir süper güç ve tehdit olamaz görüşüne sevk etmişti.

Aralık 91’den bu yana geçen 30 yıllık süreyi başta Türkiye ve Avrupa olmak üzere dünya bu yüzden olsa gerek çok iyi değerlendiremedi. Rusya’nın emperyalist yayılmacı hayaller ile sahaya döneceğini kestirerek tedbir almaya gerek gören pek olmadı. Tam tersine Avrupa ve Türkiye enerji gibi bazı son derecede stratejik alanlarda Rusya’ya aşırı bağımlı bir hale geldi.

Türkiye özelinde ise daha da kötüsü doğumuzda İran Rusya’nın en büyük müttefiki haline geldi. Ayrıca İran ve Rusya, Irak ve Suriye’de de işbirliği yaparak Türkiye’yi güney doğusundan da kuşatmıştır. Libya ve Mısır’da Rusya’nın varlığı biliniyor şimdi Karadeniz’in kuzeyi de büyük ölçüde Rus denetimine girecek gibi görünüyor. Kısacası Türkiye Rusya tarafından kuşatılmaktadır.

Geçen bu 30 yıllık dönemde NATO tarafından Rus askeri gücündeki gelişmelere yanıt verilebilecek tedbirler ne kadar alındı bekleyip göreceğiz. Bu gün için görünen tabloya göre Rusya ekonomik olarak bir cüce olmasına rağmen en azında kaba askeri güce sahiptir, lakin dünya seyretmeye devam ederse bu diktatörlük her geçen gün daha da güçlenerek dünyanın başına bela olup gezegenimizdeki barışı tehdit edecektir.