Laiklik, inanan veya inanmayan, gerçekten herkesin güvencesi, şiddetsiz, korkusuz yaşamanın vazgeçilemez toplumsal ilkesi, insana yakışan özgürlük, demokrasi. 

Özellikle Tanrı buyrukları, Tanrı emirleri diyerek, çocuklar başta olmak üzere, insanları yalanlarla aldatmaya çalışanların çoğaldığı, sadece ülkemizde değil, yerin üstündeki birçok yerde, silahlı, silahsız, paralı, parasız, şu isim, bu isim altında toplandığı, aklınıza gelebilecek şiddet türlerinin hepsinin uygulandığı günümüzde iki niteliği olan insanlara çok çok gerek duyuyoruz.

Laikliğe inanan “İyi”ler ve laikliğe inanmayıp inananlara şiddet uygulayan veya uygulayacak olan insanları “iyi”leştirebilecekler.  Şunu demek istiyorum. Toplumun bilgili ve bilinçli kesimleri, sessiz, duyarsız, ilgisiz, tehlikeleri göremeyen, “biz ne yapabiliriz” değil, “Ben ne yapabilirim” diyenleri de “yürek”lendirmeye, “bilinç”lendirmeye çalışarak örgütlenmeli, birlikte, dayanışma içinde hareket etmelidir.

Şiddetsiz, silahsız ve haklara uygun olarak, köyden mahalleye, mahalleden kente, kentten ulusal düzeye, ulusal düzeyden uluslararası alanlara taşacak, dernek, federasyon, konfederasyon gibi tüzel kişilikli olarak örgütlenecek insanların tamamı bana göre, canlı sevgisi, yaşama ve yaşatma sevinci ile dopdolu insanlar.

Bir itirafta bulunmak istiyorum. Öğrencilik yıllarımda laiklik, dinler ve devlet işlerinin ayrılması şeklinde öğretildi. İnandım.

Türkiye siyasetinin ve gazetecilik mesleğinin yüz akı insanlarından biri ve önceki Başbakanlardan Bülent Ecevit “İnançlara saygılı laiklik” kavramını üretti ve toplumla paylaştı. İnandım.

Bugün, uzman birkaç insanla yaptığım sohbetler ve inanç çeşitlerini görünce iki inancımdan da vazgeçtim. Din ve devlet işlerini niçin birleştirelim ki, ayrılması gerektiğini söyleyelim. Din veya inanç şekilleri kişiye bağlı, kişiye göre değişir. İnanç, kişiyi aşıp topluma taşınır bir görev haline gelirse işte orada tehlike vardır. Kişinin inanç dediği kendi değeri, başka kişileri, aileleri, toplumları, kuruluşları devletleri ve uluslararası örgütleri hedef almaya kalkar, “mutlak budur” denirse, karşısına başka mutlaklar çıkar. Nitekim çıkıyor. Eğer, taraflar veya taraflardan birisi silahlı ise orada ölümcül şiddet çeşitleri yaşanabilir. Nitekim yaşanıyor.

Çünkü, özellikle Orta Doğu ve Asya’nın bazı bölgelerindeki silahlı veya silahsız yapılarda, topluluklarda yer alanlar, yazımın ikinci paragrafında dillendirdiğim şekilde şiddet uyguluyorlar, can alıyorlar, can veriyorlar.

Tanrının, koşullu da olsa bazı insanlara, canlıları ve insanları öldürme, organlarını kesme, işkence yapma, kadınları kendisinin uygun göreceği şekilde giydirme, evlendirme, ülkelerin yönetim şeklini belirleme yetkisi verdiğine, aklını ve yüreğini kullanabilen hiçbir insan inanmaz.

Yukarıda sizlerle paylaştım, dinler ve devlet ilişkilerinin ayrılması konusundaki düşüncelerimi. Önce inandım, şimdi farklı düşünüyorum. Eşi Rahşan Ecevit’le birlikte yakından tanıdığım, Genel Başkanlık yaptığı Demokratik Sol Parti’nin 1994 yılında Ankara Altındağ Belediye Başkanı ve 2002 yılında Ankara İkinci Bölgeden milletvekili adayı olduğum Bülent Ecevit’in “İnançlara saygılı laiklik” görüşünü önce benimsediğimi, bugün ise farklı düşündüğümü söyledim.

Ancak…Ben yine inançlara saygılıyım, İstanbul Sözleşmesi dahil insan, hayvan ve çevre haklarını güvence altına almaya çalışan uluslararası sözleşmelere bağlıyım, yüzde yüz laik bir insanım, kimseye kızmıyorum, kimseden nefret etmiyorum.

İnançlara saygılıyım. İçinde şiddet barındırmayan, Tanrı-İnsan ilişkilerine dayalı, ailesine, çalıştığı kamu, yerel veya özel işyerlerine karşı görevini eksiksiz yapan insanların inançlarına saygılıyım.

“İnancım bu veya spor” diyerek hayvanları öldüren, doğayı, çevreyi katleden, kadın, çocuk, erkek ayırımı yapmaksızın belirtiyorum, insana acı çektiren, işkence yapan, öldüren, haksız yere hapsedenlerin inançlarına asla saygı duymuyorum. Dahası, o inançları, Tanrıya, tanımlamakta zorlandığımız güce karşı başkaldırı sayıyorum.

Bu nedenle, sıkça silahsız ve şiddetsiz Dünya, hatta uzay diyorum, anneleri, kadınları, her yerde ve her zaman, kendi aralarında ve erkeklerle  dayanışma içinde olmaya çağırıyorum.

Gelecek yazımda, çalışmalarını ve yaklaşımlarını takdirle karşıladığım, yürekli avukatların yuvası durumundaki Ankara Barosu’nun, 17 Şubat 2024 tarihinde düzenlediği “Türk Medeni Kanunu’nun Kabulünün 98. Yıl Dönümünde “Laik Devlet Forumu” ile ilgili notlarımı ve izlenimlerini paylaşacağım.

Laiklik, özgürlüktür, insanlara, canlı cansız tüm varlıklara ve şiddet barındırmayan inançlara saygıdır.

Sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü, dostluk ve barışın, hiç bitmeyecek şekilde yaşandığı Türkiye, Dünya ve uzay diliyorum.

Haydi “iyi”ler. Hep iyi kalın, “iyi”leştirmeye çalışın. Dünya sizlerle cennet olacak, cennet kalacak sonsuza dek.