Güvenliğiniz için özgürlüğünüzden ve refahınız için demokrasiden vazgeçmeye ne kadar hazırsınız? İnsan günlük hayatını yaşarken, akıp...
Güvenliğiniz için özgürlüğünüzden ve refahınız için demokrasiden vazgeçmeye ne kadar hazırsınız?
İnsan günlük hayatını yaşarken, akıp giden hayatın içinde olumlu olumsuz yaşadıklarını anlamlandırmada bazen dışardan bir katkıya ihtiyaç duyar. Bu katkı çok önemlidir ve ancak doğru kaynaktan geldiği takdirde kişinin bakış açısını değiştirir. Çünkü; doğru yere doğru kaynaklara yakın durarak gidilir ve doğru sorular bizi doğru yere, yanlış sorular ise bizi yanlış yere götürür. Bu sebepten doğru soru sormak çok önemlidir.
İşte bu yazının başlangıcında okuduğunuz hemen yukarda ki soru böyle bir sorudur. Bu makaleyi okumaya devam ederseniz, yazının sonunda emeğinizin karşılığını mutlaka alacaksınız. Bugünün Türkiye’sinde ve hatta dünyanın başka coğrafyalarında ki bazı toplumlarda olan biten olayları anlamak için mükemmel bir fırsat yakalayacaksınız. Ve…Siz değişeceksiniz.
Korku ve kaygı iklimi altında yaşayan ve yönetilen toplumlarda yaşayan insanların mutlaka kendilerine sormaları gereken en doğru soru; “Güvenliğiniz için özgürlüğünüzden ve refahınız için demokrasiden vazgeçmeye ne kadar hazırsınız?,” sorusudur.
Atı alanın Nevada’yı geçmemesi için sizlerden ricam şimdi, lütfen bu soruyu önemseyin ve cevabınızın ne yönde şekillendiğini gözlemleyin.
Sizde ne oldu?
Sizde ne olmakta?
Sizde birazdan ne olacak?
Haydi biraz bu soruya ilişkin farkındalığımızı arttıracağımız oldukça odaklı ve kısa paylaşımımızı yapalım.
Bütün dünyada otoriter ve popülist siyaset, kaygı ve korku yaratarak ya da kaygı ve korkuyu çoğaltarak yönetmeyi maalesef siyasetin bir aracı hâline getirdi. Kaygı, gelecekten kaynaklanır ve gelecekten borç alınmış korkudur. Kaygıyı korku düzeyinde yaşayınca tek bir şeyi sonuç yaparsın: Kaygıyı arttırırsın ve korkuyu da büyütürsün. Otoriter yönetimlerin kaygı ve korkuyu yönetme aracı olarak kullanmasının da sebebi budur. Çünkü geleceğinden kaygı duyan ve bu sebepten bu kaygının korkusunu bugün yaşayan toplum, yönetilmesi en kolay toplum olur.
Otoriter yönetimler popülist siyasi dil ile insanların en temel duyguları olan ve insanları en kolay harekete geçirten bu iki ana temel duygu (korku ve kaygı) üzerine oynarlar. Geleceği belirsizleştirirsen kaygı düzeyi artar ve artan kaygı anı yaşayan insanlar da korku yaratır. Kaygı arttıkça korku artar, korku arttıkça kaygı artar. Sonra yönetilmesi çok kolay olan bu durum bir döngü hâline gelir. Popülist siyasette otoriter liderler ve otoriter yönetimler şimdi, geçmiş ve gelecek zamanlara ait insanların kaygı ve korkularını siyasi amaçlarına uygun olacak şekilde ihtiyaç duydukları kadar arttırırlar ya da düşürürler. Kaygı ve korku yaratmak, otobanda giden arabanın hızını yükseltmek ya da düşürmek için vites değiştirmeye benzer bir hareket hâline gelir.
Popülist siyasette otoriter liderler ve otoriter yönetimler bunu nasıl yaparlar?
Gelecek kaygısı yoksa ve gelecek güzelse, geçmişi kötüleştirecek popülist siyasi dil kullanırlar. Çünkü söyleyecek bir şeyleri olan, anlatacak hikayeleri olan otoriter yönetimler, geleceği satarlar ve geleceği satarak toplumu gelecek odaklı güncelleştirmeye çalışırlar.
Gelecek kaygısı varsa ve bu kaygı giderek artıyorsa, geçmişi güzelleştirecek ve yüceltecek popülist siyasi dil kullanırlar. Çünkü gelecekle ilgili söyleyecek bir şeyleri ve anlatacak hikayeleri olmayan otoriter yönetimler ve liderler, geçmişi satarlar ve toplumu geçmiş odaklı güncelleştirmeye çalışırlar.
Vatandaşın yaşadığı kaygının yönüne bağlı olarak geçmişi yücelterek ya da geçmişi kötüleştirerek “siyaset” üreten otoriter yönetimler ve popülist yöneticiler, özellikle gelecek kaygısının olduğu ve arttığı durumlarda gerçekleri gizleyerek, korku kültürü oluşturarak ve vatandaşını tehdit ederek cehenneme giden yolu “popülist” siyasi dilin taşlarıyla döşerler.
Kandırılmaya çok müsait sessiz çoğunluk; kendilerine gerçekmiş gibi sunulan bu “popülist” siyasi dil karşısında, henüz ne olup bittiğini anlayamadan ne olur bilir misiniz?
Atı alan kovboy Nevada`yı geçer.
Şu an yaptığı işin önemini bilen ve doğru bir kaynaktan beslendiğinizi düşünen siyaset bilimci, yazar ve yönetim danışmanı olarak yazının bu noktasında kısa bir özet yapmak isterim;
Geleceğin belirsizliğini arttırır ve insanlarda önce kaygı sonra da korku yaratırsanız, sonra da onlara dönüp özgürlük mü yoksa güvenlik mi diye sorarsanız, hiç kuşku yok ki insanların çoğu güvenlik diyecektir. Güvenlik içinde yaşamayı özgürlük içinde yaşamaya tercih eden insanlar, otoriter yönetim altında yönetilmeye rıza göstermiş olurlar. Çünkü insanlar anlam vermekte ve çözmekte zorlanacakları karmaşık bir problemle karşılaştıklarında güven, düzen ve istikrar ararlar. İnsanlara özgürlük mü güvenlik mi, ya da demokrasi mi refah mı diye sorarsanız, insanların çoğunun güvenlikten ve refahtan yana tercihlerini yaptıklarını görürsünüz. Gelecek korkusu artan toplumlar; özgürlük karşısında güvenliği, demokrasi karşısında refahı tercih edeceklerdir.
Cahilliğin ödüllendirildiği ve bilgeliğin cezalandırıldığı “Benim cehaletim de senin bilgin kadar değerlidir.” düşüncesinin bize satıldığı ve yeni ya da eski kokuşmuş hikayelerin anlatıldığı bugünün post-modern dünyasında bizi sürekli korkutarak ve kaygı içinde yaşatarak yönetiyorlar. Bize sürekli ne yapacağımızı, ne düşüneceğimizi ve nasıl yaşayacağımızı söylüyorlar. Bize her gün yalan üreten popülist siyasi dil ile “Güvenliğiniz için özgürlüğünüzden, refahınız için demokrasiden vazgeçin.” diyorlar.
Siyasiler, bizi yankı odalarına hapsederek her bir metrekaresi atalet dolu bir hayatı yaşamaya mahkûm ediyorlar. Karnınız doyuyorsa “şükredin”, doymuyorsa “sabredin” diyerek “uyuyun” ve “uyanmayın” diyorlar. Aslında bize “Siz beyinsizsiniz” demek istiyorlar.
Güvenliğiniz için özgürlüğünüzden ve refahınız için demokrasiden vazgeçmeye ne kadar hazırsınız?
Lütfen zihninizde bir yorgunluk hissedene kadar bu soruyu kendinize tekrar ve tekrar, tekrar ve tekrar sorun.
Sizde bir farkındalık oluşup uyanma anı yaşayana kadar sorun.
Önce siz uyanın. Sonra da en yakınınızdan başlayarak başkalarının uyanmasını sağlayın.
Lütfen ama lütfen unutmayın!
Cahilliği ödüllendiren ve kutsayan, bilgeliği cezalandıran popülist otoriter siyaset; gündelik hayatı bilgiden uzaklaştırır ve yalanlar üzerine inşa etmeye çalışır, insanlarda kaygı ve korku yaratır, geniş halk kitlelerinin ödeyeceği “cehalet primi”ni çoklaştırır ve temsili demokrasiyi önce tasarlanan cehalete, sonra da tasarlanan cehaleti demokrasi zorbalığına dönüştürür.
Sizin yüksek oranda “cehalet primi” ödememeniz için yapmanız gereken iki şey olduğunu düşünüyorum. Birincisi, bu yazıyı hakkını vererek baştan sona bir daha okumanızdır. Yüksek oranda “cehalet primi” ödememek için yapmanız gereken ikinci şey ise yazının içinde gizlidir.
Bu iki şeyi yapmazsanız, inanın bana cahillik cetvelinde ödeyeceğiniz “cehalet priminiz” artacaktır. Siz cahilliğinizden doğan cehalet priminizi ödemekle uğraşırken, atı alan Nevada’yı geçecektir.
Uyandınız sanırım!…
(Bu yazının konusuyla ilgili detaylı ve oldukça aydınlatıcı bilgi edinmek için Dorlion Yayınları’ndan çıkan “Postmodern Siyaset” kitabımı okuyabilirsiniz.)