Bakmakla görmek arasındaki fark, çalışmakla üretmek arasındaki farktan da büyüktür. Yapılan her çalışmanın üretken olmaması gibi bakılan her şeyin de görüleceğinin garantisi yoktur.
Örneğin, “Atatürk heykelinde, atın hangi ayağı yere basmıyor” biçimindeki bir soru karşısında çoğumuz duraksarız. Yıllarca heykelin önünden geçmiş, oradaki törenlere katılmışızdır; kendimize göre heykelin her ayrıntısını biliyoruzdur ama bu tür bir soru bilgimiz hakkında bizi kuşkuya düşürür, çünkü o yıllar içinde heykele yalnızca bakmışızdır; oysa görmek oldukça farklıdır.
Yaşadığımız ya da bir süreliğine bulunduğumuz kenti çeşitli biçim ve düzeylerde algılarız. Kentin algılanma biçimi kişiden kişiye büyük ölçüde değişir, çünkü algılama eyleminde algılanan hiçbir zaman algılayandan bağımız değildir. Algılanan, kent gibi sınırsız değişkenden oluşan bir varlık olduğuna göre, algılayan öncelikle bunun farkında olmalı; hangi değişkenlere nasıl bakacağını, neleri görmesi gerektiğini; görülen yalın gerçekliği kime göre değerlendireceğini ve hangi sonuçları çıkaracağını bilmelidir.
Görmek için baktığınız kente ister genelden özele ister özelden genele giderek yaklaşın benzer sonuçlar çıkarabilirsiniz.
Örneğin; kente merkezden çevreye doğru baktığınızda elde edeceğiniz veriler gelişmenin ne kadar planlı olduğunu gösterecektir. Sabah ve akşam saatlerinde kent içi trafiğin durumunu gözleyerek de aynı sonuca varmanız mümkündür.
Kente yüksek bir noktadan baktığınızda görülen hâkim renge göre (yeşil mi, gri mi) kentin biçimlenişinde insanın ne denli önemsendiğini anlayacaksınız. Kente baktığınız o tepeden inip çocukların, gençlerin nerelerde oynadığını; okul bahçelerinin nasıl kullanıldığını inceleyerek de yargınızın doğru mu yanlış mı olduğunu sınayabilirsiniz.
Yaya geçitlerinin, kaldırımların, taşıt duraklarının, kamu yapılarındaki ve alışveriş merkezlerindeki giriş çıkışların düzenleniş biçimine baktığınızda da o kentte insana verilen değerin düzeyini göreceksiniz.
Kentte yaya olarak mı, araçla mı dolaşmak daha kolay diye sorguladığınızda, yaya geçitleri bulunan yerlerde yayalara ve taşıtlara verilen geçiş sürelerini karşılaştırdığınızda da kent yaşamındaki insan önceliğinin ne düzeyde olduğunu anlayacaksınız.
Kentlilerin birbirlerine yol tarif ediş biçimleri size o kentin günlük yaşamını kolaylaştıran ve güzelleştiren düzenlemelerin insanlarca ne kadar benimsendiğini ve içselleştirildiğini gösterecektir. Kentteki yön bildiren levhaların, sokak isimlerinin, heykellerin, anıtların, kent mobilyalarının sayısına, niteliklerine, düzenleniş biçimine ve konumlarına bakarak, yol tariflerinde insanların neden o dili kullandıklarını anlayacaksınız.
Aynı imar hattı üzerindeki yapılar arasında farklılık olup olmadığına bakarak, geçmişten beri o kenti yönetenlerin bütün kentlilere karşı eşit uzaklıkta durup durmadığını göreceksiniz.
Kentin farklı bölgelerindeki bakım/onarım ve düzenleme çalışmalarında gösterilen özenin farklı olup olmaması da kentin mevcut yöneticilerinin çeşitli kesimlere karşı konumlanışını anlatacaktır size.
Bütün bunlar bakmak ve görmekle ilgili sıradan birkaç örnek yalnızca.
Aslında, kentte görülecek o kadar çok özellik var ki, bakmasını bilirseniz kent sizinle konuşur sanki… Kente nereden bakılırsa bakılsın önemli olan, bakılan yer değil gördüklerinizdir.
Görmek için kuşkusuz bakmak gerek ama neye, niçin ve nasıl bakacağını bilerek.