Stockholm Sendromu insanların ilginç psikolojik rahatsızlıklarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hastalık baskı altında olan ya...

Stockholm Sendromu insanların ilginç psikolojik rahatsızlıklarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hastalık baskı altında olan ya da kaçırılan bireylerde gözlemlenmiştir. İlk olarak 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de gerçekleşen olayda, banka soyguncusu tarafından 6 gün süre ile rehin alınan görevli bir kadın duygusal olarak suçlu kişiye karşı yakınlık beslemiştir. Soyguncunun psikolojisinin içerisine giren kadın birden kendini onun haklı olduğunu savunurken bulur.

Hastalığın tanımı ilk defa Psikiyatr Bejerot tarafından bu dönemde yapılmıştır. Daha önceleri bu hastalığın belki de bu kadar net bir örneğini görmediğimizden kaynaklı olarak tanım bu dönemlerdedir. Fakat insanlık açısından düşündüğümüzde zaten insanlık tarihi var olduğu günden itibaren bu duygular bizlerde hep var olmuş ve olacaktır. İnsan küçücük bir iyiliğe bile minnet eden, etmediği takdirde bunu yapması gerektiği konusunda baskıya uğrayan bir yaratıktır. Kısacası buna hastalıklı bir davranış demek yanlış olmaz diye düşünüyorum.

Şu sıralar Netflix’de ‘Clark’ adında bir dizi var. Konusu işte tam bu konunun çıkış hikayesi. Dizi bu soygun ve sendromun tarihini anlatıyor. Burada Clark karakterinin aslından sendroma etkisi de vurgulanmış. Liderlik vasfıyla doğmuş ve yaşam biçimini de bunun üzerine kurgulamış olan Clark verdiği kararlar üzerinden etkilediği insanları bu psikolojiye sokarak eylemlerine halk dahlini sağlıyor. Bu dahlin sonucunda ise başarıya ulaşıyor.

Dizi izlenmesi gereken bir yapıt. Çekimler açısından da gerçekten bu platforma, döneme, sanata yakışır bir ürün. İzlenildiğinde insanların aslında güçlü karakterler tarafından ne kadar çabuk manipüle edildiğini de kolayca fark edebileceksiniz. Aslında değinmek istediğim konu tam olarak bu!

Evet dizi güzel, evet sendrom ilginç tabanlara dayanıyor fakat bu sadece bir senaryo ya da kurgu değil. Bu aslında her an, her saniye üzerimizde bir ölü toprağı. Mesela politikacıların sürekli üzerimizde kurduğu hegemonyanın, kullandıkları mesajların şıp diye farkına varıyor insan. En az Yorgos Lantimos’un müthiş eseri Dogtooth kadar rahatsızlık verici bir hale geliyor dizi.

Peki bu Stockholm Sendromu denen aslında ‘İNSANLIK SENDROMU’ illetinden kurtulmak imkânı var mıdır?

İnsan ister istemez bu soruyu da aklına getiriyor. Birden manipüle olup katilimize âşık olmamızı engelleyecek bir psikolojik set geliştirme şansını aklımız bize veriyor mu? Eminim kıyıda köşede bunu da mümkün kılacak bir sisteme sahibizdir. Bir gün onu bulmak umudu ile o zamana kadar iyi seyirler…