Neredeyse son on, on beş yıldır ama özellikle de pandemiden bu yana birçok bölgede otokratik yönetimlerin güçlendiği ve birçok ülkenin otokrasiye savrulduğu hepimizin gördüğü, bildiği bir gerçekliktir.

Demokrasinin beşiği Amerika ve Avrupa’da bile Trump ya da Orban gibi otokrat liderler ülke yönetimlerini ya ele geçirmiş ya da ele geçirmeleri çok büyük bir olasılık dâhilindedir.

Rusya’da ise Putin zıvanadan çıkmış, otokrasi hattını aşmış ve resmen Hitler özentisi faşist bir diktatöre dönüşmüş bulunmaktadır.

Çin’de rejim 90’lardan sonra demokrasiye meyleder gibi görünse de orada da demokrasi beklendiği hızla gelişememiş, otokrat bir iktidara geri dönüş olmuş bulunmaktadır.

Türkiye’de de otokrat bir lider olan Erdoğan ülkenin son 25 yıllık siyasetine damga vurmuş ve en sonunda yaptığı bir anayasa değişikliği ile BAAS tipi bir tek adam rejimini kurmuş bulunmaktadır.

Bütün muhalefetin birleşerek demokratik rejimi savunmasına rağmen Erdoğan’ın beklenmedik bir şekilde 2023 seçimlerini de kazanmış bulunması Türkiye’de otokrasinin daha da güçlendiği yönünde bir algı oluşturmuş, özellikle de demokrasiyi ve özgürlükleri savunan kesimlerde çok büyük bir hayal kırıklığı yaşanmıştı.

Fakat 2024 yerel seçimlerinde Türk seçmeni hiç beklenmedik bir biçimde bu otokrasiye savrulmanın önünü kesecek muhteşem bir tablo oluşturdu ve otokratlaşma hayali kurup duran iktidara hayatı boyunca unutamayacağı bir ders verdi.

Ben yaşamım boyunca hep bu halka, bu halkın ferasetine, özgürlük ve demokrasiye sahip çıkacağına inanmış, bu yüzden de pek çok kişi tarafından fazlasıyla hayalci olmakla suçlanmış bir kişiyim.

Fakat bu sefer ben haklı çıktım, halk dayatmacılığa, baskıya ve kibre sağlam bir posta koydu herkesin aklını başına getirecek sertlikte bir uyarıda bulundu.

Tüm dünyada otokrasi dalgası eserken seçimlerde otokrasi heveslilerine muazzam bir ders veren bu halk ile bir defa daha gurur duydum.

Açıkça söylemek gerekirse bu saatten sonra kimsenin gücü bu ülkeyi İran benzeri teokratik bir diktatörlüğe dönüştürmeye yetmeyecek demektir.

Düşünsenize ülkenin en güçlü tarikatlerinden biri olan Menzil tarikatının kalesi Adıyaman’da bile çağdaş seküler düzeni savunan CHP neredeyse % 50 ile yerel seçimleri kazanmış bulunmaktadır

Bakın salt bu sonuçla bile nerede ise son 40 – 50 yılımıza damga vuran İranlaşma korkusu artık tarih olmuştur!

Bu son derecede beklenmedik bir anda gerçekleşen muhteşem bir gelişmedir.

Bir halkı tanımak için öncelikle o halkın tarihini ve tarih boyunca gösterdiği sosyal, siyasal ve ekonomik tepkileri çok iyi anlamak gerekmektedir.

Cumhuriyet sonrası yakın döneme bakarsak:

Adnan Menderes iktidarı aslında zamanın otokrat yönetimine, devlet benim diyen siyasetine direnen halk tarafından desteklendi.

Süleyman Demirel iktidarı Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan, Atatürk’ün kurduğu Meclisi kapatıp, anayasayı rafa kaldıran darbecilere karşı direnen halk tarafından desteklendi.

Turgut Özal iktidarı 80 darbesini yapıp meclisi kapatan, anayasayı yürürlükten kaldıran Evren ve şürekâsına direnen halk tarafından desteklendi.

Erdoğan ise 28 Şubat sürecinde ben devletim denilerek laiklik adına yapılan saçma sapan dayatmalara direnen halk tarafından desteklenerek iktidara taşındı ve uzun zamanda desteklendi.

Burada bir ayrıntıya daha değinmek istiyorum; 15 Temmuz 2016 günü Gülen cemaati denilen örgütün liderlerini Pensilvanya’dan uçakla getirip Halife yapmak üzere başlattıkları o hain darbe gene bu ülkenin en muhafazakâr kesimi tarafından sokakta bastırılmıştı. Dindar kesimin daha birkaç yıl önce büyük saygı duyuyoruz dediği bir cemaat ve onun başındaki kişinin Hilafet kurmaya kalkışmasına tepki koyması, demokrasi ve özgürlükleri canı pahasına savunması da zaten başlı başına çok önemli bir olaydı.

Dikkat ederseniz halk tarafından desteklenen bu iktidarların tamamı muhafazakâr ve dindar kesim tarafından desteklenmiştir. Bence bunun temel sebebi devletin laik karakteri üzerine bina edilen otokrasiler ve bu otokrasilere karşı çıkan halkın daha dindar muhafazakâr bir karşı görüşü benimsemesidir.

Erdoğan da aslında iktidara statükoya karşı çıkarak gelmişti fakat sonra kendini devlet yerine koyan başka bir statüko oluşturdu. 

Erdoğan’ın son dönemde muhafazakârlık ve dindarlığı bolca kullanarak kurduğu otokrasi ve devlet benim, ben istediğimi yaparım hesap mesap da vermem, ben ne dersem o olacak dayatması bu sefer seküler kesimin muhalefetine çarptı.

Sonuç olarak görülüyor ki Türk Milleti devletine bağlıdır ve lakin öyle dayatma yapılmasına, fazlaca zart zurt edilmesine, üstten bakılmasına, hak ve özgürlüklerinin budanmasına da tahammül etmiyor sonuçta en sert şekilde tepki koymaktan da kaçınmıyor bu yüzden herkes ayağını denk alsın bu millete saygı duysun derim.