Amerika’nın kaşifi sayılan Kristof Kolomb, aslında Amerika’yı keşfettiğini bilmiyor, buranın Hint adaları olduğunu zannediyormuş. Ayrıca Kolomb’dan daha önce Amerika kıtasına ulaşanlar olduğu biliniyor. Bu kişilerin en başında Amerikan yerlileri gelirken, Vikinglerin de Amerika kıtasına ayak bastıkları düşünülüyor.
Amerika’nın kaşifi sayılan Kristof Kolomb, aslında Amerika’yı keşfettiğini bilmiyor, buranın Hint adaları olduğunu zannediyormuş. Ayrıca Kolomb’dan daha önce Amerika kıtasına ulaşanlar olduğu biliniyor. Bu kişilerin en başında Amerikan yerlileri gelirken, Vikinglerin de Amerika kıtasına ayak bastıkları düşünülüyor.
Kolomb’un önemi ise bu kıtanın varlığına Batı uygarlığının dikkatini çekmesinden kaynaklanıyor. 1502 ve 1504 yılları arasında Amerigo Vespucci’nin gezi günlükleri yayınlanıyor. Bu günlükleri okuyan Alman haritacı Martin Waldseemüller Amerika’nın bir Hint adası olmadığına ve kendi başına bir kıta olduğuna kanaat getirip, bu fikri yansıttığı bir dünya haritası oluşturuyor. Yeni kıtaya Vespucci’nin isminin Latince’deki hali olan Americus’tan esinlenerek America ismini veriyor.
Bende bir şeyler yapmalıyım hayallerimin peşinden gitmeliyim dedim ve sesime kulak verdim.Eniştem gezide tanıştığı göçmen cam ustasının daveti üzerine Amerikayı keşfetmeye gitmişti.Bende uygun fiyata bilet buldum ve Amerika’ya uçmaya karar
verdim.Beni orada eniştem ve sonradan Amerikan vatandaşı olan patronu Ceysın diğer adı ile Mehmet karşılayacaktı.Yeğenim de Babasının yanında Amerika’dan yeni dönmüştü. Bende on bir saat uçacağım için.Yeğenime ”Nasıl uçak çok yükseğe çıkınca soğuk olurmu” dedim. “Yok dayı ben şortla geldim,”dedi.Ona güvenerek üstümde bir tişört ve kısa şort ile uçağa bindim.İlk saatler gayet iyi geçti İngilizcem olmadığı için hostesler ile iletişimi sadece gülerek hallediyorum.İkramlar yapıldı,ben hava olsun diye viski
istedim.Hostes kısa sürede Viskimi getirdi yanında da hesap pusulası.Daha viskimden bir yudum bile almadan yüklü bir para verip Amerika yolculuğuma ikinci pilot olarak başlamış oldum.
Uçak yükseldikçe ısı düşmeye başladı.Hostesten ne kadar battaniye varsa olmayan ingilizcemle istedim. Ama ısınmak mümkün değil.Keşke viskiyi şimdi alsaydım diye düşündüm.Soğuktan çenemin titremesini zaptedemediğim içim ağzımı açmaya
korktum.Sanki adli tıp morgu gibi ortalık.İçimden ülkeme dönünce yeğenime göstereceğim. Herhalde cesedimi Eniştem teslim alır hayali ile yolculuğun sonuna geldik.Ama ruhum bedenimde değil sanki.Buz kalıbı şeklini almışım gibi uçaktan sürünerek
indim. Bekleme salonunda eniştemi ve patronunu bekliyorum.Gelen gidiyor .Uçaklar iniyor yolcular geliyor ama bizimkilerden haber yok.Kaldım mı yaban ellerde hemde Amerika’da tek başıma.Danışmada iri yarı zenci kadın polis bu kadar oturmam sonunda benden şüphelenmeye başladı.Tek eliyle beni tuttuğu gibi fırlatıp, ülkeme atacak kadar güçlü görünüyor.Çekine çekine yanına gittim. Bildiğim tüm ingilizce kelimeler ile kadın polise derdimi anlatmaya çalıştım.Kan ter içinde kalmıştım.Aslında kısaca” telefon edebilirmiyim demek istedim”.
Neyseki kadını ikna ettim!! ve bizimkilere telefon etmeyi başardım. Bizim beyefendiler ise,patron Ceysın eşinden yeni ayrılmış ona kız bakmaya gitmişler.Havaalanının bekleme salonunda benim canımdan can gitmiş adamların
keyfine bakın.Bir saat sonra neyseki gelip beni aldılar.Amerikaya keşfetmeme az kalmıştı.Yaklaşık bir ay Miami.Florida sahillerinde güzel bir tatil.Türk yemeklerini özleyen Ceysına ,kuru fasulye,karnıyarık,cacık yaptım.
Kaldığım süre içinde adını değiştiren Mehmet Ceysın bir gün bana
kütüphanesinden bir şiir kitabı çıkardı ve içinden bir şiir okud.Bu kitap dünyaca
ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran’ın şiir kitabıydı.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
Öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni .
Ve de uyarına gelirse,
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş da istemez hani…
Her duyduğumda Çok etkilenirim bu şiirden .Ceysın Mehmet’te bana anlatırdı.Nazım gibi hep ülkesini çok özlemiş ve birgün ülkesine dönmenin hayali İçindeymiş.Bende Ceysının okuduğu bu şiirin şairini görmek için bir gün Moskova’ya Nazım’ın mezarına gidebilirmiyim diye düşünüp hayaller kurdum. Yıllar sonra Türkiye Rusya arasında kültür sanat yılı ilan edildi ve Rusya’da Bolşoy
tiyatrosunda bir Türk eserini sergilemek üzere tüm hazırlıklar yapıldı.
Kalabalık bir kadro ile Rusya’ya indik.Kendimi ve arkadaşlarımı seçilmiş özel kişiler olarak düşündüm ve yıllar önceki hayalime ulaşmam için kilometreler . Nazım’ın mezarını ziyaret etmek için saatler kalmıştı. Gece otele yerleştik sabah ilk iş olarak daha önce Rusya’da kültür ateşeliği yapmış abimiz bir şekilde Nazım’ın mezarına “size götüreceğim “sözünü vermişti.,
Sabah kahvaltısından sonra sekiz kafadar metro istasyonun hareket ettik.Rusya’da metro ağı inanılmazdı.Elimizdeki küçük haritada “yer altında başka bir Rusya var” dedim.İki metro değişiminden sonra Nazım Hikmete varmamıza dakikalar kalmıştı.
Hiç birimiz yabancılık çekmedik Rusya topraklarında.Sanki Nazıma öğlen yemeğine davetliydik. Moskova Novodeviçi mezarlığının önündeyiz.Saygı ile kapıdan girdik,Mezarlık değil adeta açık hava müzesi.Hani boş mezar olsa insan içine gelmişken gireyim
durumundayız.
Heyecan ve meraklı gözlerle bize yardımcı olan mezarlık görevlisi kadın saygı ile hepimizi selamladı ve kreş çocukları gibi tek sıra halinde görevlinin arkasındayız. İşte Nazımın mezarı.Bizden önce birileri daha gelmiş ve çiçekler bırakmışlar. Belkide okunan ayinlerden sonra ilk kez bizler Nazım Hikmet Ran’ın “Karlı kayın ormanı şiirini”Zülfü Livaneli’nin müziği eşliğinde söyledik .İnanılmaz bir atmosfer Hav harika ve güneş bize eşlik etti.Buğulanmış gözlerle saygımız sunup.Bir daha ne zaman görüşürüz bilemiyoruz.Ama selamını tüm sevenlere götüreceğimizn sözü verip NAZIM ustadan müsademizi isteyip yanından ayrıldık. Hayallerimin gerçekleşmesi hayatımda yeni arayışlar ve gezileri birbiri ardı sıra devam etti.
Hayalleri olmayanlar doğar büyür ve ölürmüş.!!!