Enflasyon iktidarların halkın cebine soktuğu bir hortumdur ve bu hortum cepte ne varsa emer, yutar, yok eder…

Enflasyon iktidarların halkın cebine soktuğu bir hortumdur ve bu hortum cepte ne varsa emer, yutar, yok eder…

Hortumun çapı herkes için aynı olduğundan yoksula etkisi varsıldan çok daha fazla olur, yoksulun cebindeki azı tamamen emip kuruturken, varsıla neredeyse her daim çok daha az zarar verir.

Daha teknik bir izahla enflasyon iktidarı yükümlülüklerinden kurtaran bir tür adaletsiz

vergi olarak adlandırılabilir.

Türkiye’de geçmişte de oldukça yüksek enflasyon seviyeleri görmüştük fakat o zamanlar yaşam tarzımız ve ekonomik yapımız çok ama çok farklıydı.

Bir kere insanlarımızın çoğu köyünde, kırsalda yaşıyor başta gıda maddeleri olmak üzere tükettiği birçok şeyi kendi üretebiliyordu. Oysa bu gün Türkiye’de yaşanan büyük göç sonrası köyler boşaldı insanlar kentlere yığıldı. Kent insanı ne yazık ki tükettiği birçok şeyi üretebilme imkânından yoksundur. Kentlerde para ekonomisi işler tek bir şey üretip neredeyse tüketiminizin tamamını o üretiminiz ile kazandığınız parayı kullanarak satın almak zorundasınızdır.

Köyde yaşayan biri için çoğu durumda kira sorun değildir, kendi evi barkı vardır ya da anasının babasının evinde oturuyordur kira ödemek zorunda değildir. Oysa kentte ev sahibi olmak çok zor ve çoğu zaman oldukça pahalıdır bu yüzden çoğu durumda yoksul kesim kirada oturmak zorundadır. Kentlerde kira gideri dar gelirli ve ücretli kesimin bütçesindeki en büyük yüktür.

Köyde yaşayan biri için çoğu durumda gıda da sorun değildir kendi tarlası tabanı, bağı bostanı vardır ahırda koyun keçi inek bahçede tavuk bulunur. Kendisine yetecek miktarda sebze ve meyveyi kendi imkânları ile yetiştirebilir. Yetiştiremediklerini çoğu kez köydeki diğer komşuları ve akrabaları ile takas eder. Para ekonomisinden ziyade takat ekonomisi vardır.

Eski Türkiye’de bugün para ödediğimiz ısınma, elektrik, iletişim ve ulaşım gibi harcama kalemleri neredeyse hiç yoktu. Sobada odun tezek yakılır, karanlıkta gaz lambası ile aydınlanılırdı. Telefon, internet ve televizyon neredeyse yok seviyesindeydi.

Para çoğu zaman harmandan harmana ele geçen ve bez, tuz, gaz gibi köyde üretilemeyen nesnelere harcanırdı.

Kırsal yaşam para ekonomisine oldukça uzak olduğu ve kendi temel ihtiyaçlarını üretebilecek yeterlilikte olduğu için eski Türkiye’de yaşanan enflasyon geniş kitleleri çok derinden etkilememekteydi.

Özellikle tarımsal üretime verilen destek ve sübvansiyonlar köylü kesimin enflasyondan etkilenmesini en alt seviyede tutabilmekteydi.

Oysa günümüzde köyden kente göç tüm sosyal ve ekonomik yapıyı değiştirmiş bulunmaktadır. Artık nüfusumuzun çok büyük bir kısmı kentlerde oturmaktadır.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2019 yılında % 92,8 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2020 yılında % 93 oldu. Diğer yandan belde ve köylerde yaşayanların oranı %7,2’den %7’ye düştü.

2020 yılında İstanbul’un nüfusu, 15 milyon 462 bin 452 kişi oldu. Türkiye nüfusunun %18,49’unun ikamet ettiği İstanbul’u, 5 milyon 663 bin 322 kişi ile Ankara, 4 milyon 394 bin 694 kişi ile İzmir, 3 milyon 101 bin 833 kişi ile Bursa ve 2 milyon 548 bin 308 kişi ile Antalya izledi. 2020 verilerine göre sadece bu beş büyük şehirde 31 milyon 170 bin kişi yaşıyor.

Kentleşme takas ekonomisinden para ekonomisine geçişi de sağlamış bulunmaktadır. Artık para toplum yaşamında çok daha önemli bir nesne haline gelmiş bulunmaktadır.

İşte tam da bu yüzden paranın değerindeki değişim ile ortaya çıkan ve özellikle de düşük gelirli, yoksul halkı daha derinden etkileyen enflasyonun ekonomik, sosyal ve siyasal etkileri geçmişten çok daha şiddetli olacaktır.

Enflasyon sonucunda yoksul daha da yoksullaşacak ve eskiye göre enflasyonun etkisini çok daha fazla hissedecektir. Bunun siyasi tercihlere yansıması ise beklenildiğinden çok daha derin ve etkili olacak elbette.