İsmail Hakkı Tekçe, 1912 yılında Harp Okulu’ndan teğmen olarak mezun olup Erzincan’da bulunan 10. Kolordu’ya atandığı zaman 20 yaşında idi.

5 Ekim 1975 tarihinde İstanbul’da 85 yaşında öldüğü zaman gazeteler Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Tekçe’nin adını bir kez daha manşetlere taşıdılar.

İsmail Hakkı, Mustafa Kemal’in refakat subayı, Muhafız Alay Komutanı, kısacası Atatürk’ün “kara kutusu”. Tam 18 yıl Muhafız Alay Komutanı olarak hizmet etmiş olması bile Cumhuriyet Dönemi’nin altı çizilmesi gereken önemli olaylarından birisidir. Elbette bu bir tesadüf değildi. Cemil Yakup ve Deli Halit Paşa’dan sonra bu iş için ideal bir isim ancak İsmail Hakkı Tekçe olabilirdi. O doğuştan bir asker ve gözünü budaktan esirgemeyen bir komitacı idi.

Bu özelliğinden dolayı Mustafa Kemal’in refakat subaylığına atanmıştı. Trabzon Valisi Mehmet Galip Bey’in derdest edilerek Erzurum’a getirilmesi kendisine verilen ilk özel görev olmuştu (22 Eylül 1919). Bu iş yapılırken kanun ve hesap adamı olan Kazım Karabekir Paşa bizzat Mustafa Kemal tarafından devre dışı bırakılacak ve bu iş Deli Halit Paşa üzerinden ayarlanacaktır.

İsmail Hakkı Tekçe, Muhafız Taburu komutanı olarak görev yaptığı sırada Topal Osman da Meclis’te Mustafa Kemal’in milis kuvvetlerinin başındadır.

Çerkes Ethem Olayı’ndan sonra Mustafa Kemal, özel görevlendirme amacıyla Deli Halit Paşa’yı istemiş ise de Kazım Karabekir Paşa, Ermeni tehlikesi karşısında Halit Bey’in gitmesini uygun bulmayınca bu iş için İsmail Hakkı gönderilmiştir.

İsmail Hakkı Ankara’ya gitmeden önce Deli Halit Paşa’dan gizli bir görev daha alır: Eski Dahiliye Nazırı ve Peyâm-ı Sabah başyazarı Ali Kemal Bey ortadan kaldırılacaktır. Beklenmedik gelişmeler yüzünden İsmail Hakkı bu görevini yerine getiremez ve Sakallı Nurettin Paşa zamanında Ali Kemal İzmit’te linç ettirilinceye kadar eski Bakan yaşamak imkânı bulur.

Batum’dan Türkiye’ye giriş yapan Türkiye Komünist Fırkası Başkanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarını ortadan kaldıran Yahya Kaptan’ı (Yahya Kâhya) ortadan kaldırmak görevi de yine İsmail Hakkı’ya verilecektir. Yahya Kaptan’ın suçu Mustafa Suphi’yi öldürmesi değil Enver Paşa taraftarı olmasıdır. O da bu görevi yerine getirecek ve taltif edilecektir.

Yıllarca mahkemelerin ve Meclis Tahkik Heyeti’nin çözemediği bu cinayet için Topal Osman ve Rus istihbarat elemanları zanlı makamında kalmışlardı. Olayın üzerindeki esrar perdesi tam 55 yıl sonra İsmail Hakkı Tekçe’nin cinayeti itiraf etmesi ile kalkabilecektir (İsmail Akbal, “Komitacı Eylemlerin Son Temsilcisi İsmail Hakkı Tekçe ve Faaliyetleri”, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 7/13 (2011), s. 92).

Lozan görüşmelerinin en güçlü muhalif üyelerinden Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey, Topal Osman’ın iki adamı tarafından alındıktan 2 gün sonra cesedi bulundu. Bütün deliller Topal Osman’ı göstermekteydi. Ancak Topal Osman Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı Tekçe’ye teslim olmamakta direndi. Israrla Cumhurbaşkanı ile görüşmek istiyordu. Kendisine sahip çıkmadığı gerekçesi ile ona da kızgındı.

Bu durumda Cumhurbaşkanının Çankaya Köşkü’nde kalması tehlikeli olabilirdi. Bir rivayete göre Köşk boşaltılırken Mustafa Kemal Paşa da tebdil-i kıyafet ile Köşkten çıkarılarak Ankara Garı’na götürülmüştü (İpek Çalışlar, Mustafa Kemal Atatürk Mücadelesi ve Özel Hayatı, YKY, İstanbul 2012, s.378).

Ankara Garı’nda Tekçe’ye bizzat Mustafa Kemal tarafından verilen emir çok kesindi: Topal Osman “ölü veya diri” ele geçirilecekti. Harekât planı da bizzat Mustafa Kemal tarafından çizilmişti.

12 kadar adamını kayıp eden Topal Osman çatışma sonunda yaralı olarak ele geçirildi. Ancak hastaneye götürülürken ebediyyen susturuldu. Bir rivayete göre başı kesildi. Meclisi korumakla görevli milis kuvvetlerin komutanı yine Meclisi korumakla görevli askerler tarafından etkisiz hale getirilmiş ve susturulmuştu. İsmail Hakkı Tekçe diğer 12 kişi ile birlikte Topal Osman’ın cesedini de olay yerinde gömdürmüş ve yakaladıkları asileri alarak Ankara Garı’nda bulunan Cumhurbaşkanı Hazretleri’nin huzuruna getirmişti. Bu milis korumalar Atatürk’ün emriyle hemen terhis edilerek memleketlerine gönderildi. Cinayete yardım eden Topal Osman’ın iki adamı ise akli dengeleri yerinde olmadığı için serbest bırakılmışlardı. Öyle anlaşılıyor ki mahkemeye çok büyük bir iş de düşmemişti. Tıpkı Başvekil Rauf Orbay’a düşmediği gibi…

Ancak Büyük Millet Meclisi, bu menfur olayı işleyen Topal Osman’ın Meclis’in önünde idamına karar vermişti. O güne kadar pek görülmeyen bir şey olmuştu. Topal Osman mezarından çıkarılarak Meclis’in önüne getirilmiş ve başı kesilmiş olduğu için ayaklarından asılarak teşhir edilmiştir. Bu ayaklarından asılma işi bizzat İsmail Hakkı tarafından dile getirilmiş olduğundan doğruluk ihtimali daha güçlü görünmektedir ( İ. Akbal, agm, s. 94).

İsmail Hakkı Tekçe, iyi bir asker ve gözü kara komitacıdır. Aldığı emirleri hiç tereddüt etmeden sanki bir dilsiz, sanki bir robot gibi yerine getirmekte hiç tereddüt etmemiştir. Kendisine selam vermediği gerekçesi ile Meclis polislerinden Sabri Efendi’yi döve döve hastanelik etmesi ve zorla selam vermeye mecbur etmesi aldığı komitacı terbiyesinin bir tezahürü olabilir. Ancak Atatürk’e inanılmaz derecede bir bağlılığı olduğundan hiçbir şekilde şüphe edilemez. 18 yıl böyle kritik bir görevde kalmış olması ve kendisinden yüksek rütbeli subaylardan bile daha forslu yaşamış olması da bu özelliği yüzünden olmalıdır.

Kritik bir dönemde görev almış olan bu tür teşkilat-ı mahsusa yetiştirmeleri günahları ile sevapları ile tarihe mal olmuşlardır. Tarihçiye düşen görev de yargılamak değil gerçeği olduğu şekliyle ortaya koymaktır. Hiçbir şey eklemeden ve hiçbir şeyi gizlemeden.