Murat Kurum İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığından çekilmelidir, neden mi?

Nedeni son derecede açık değil mi?

Böyle bir skandala imza atan bir politikacı demokratik bir ülkede kamuoyu baskısı ile dakika sekmez adaylıktan çekilmek zorunda kalır…

Yok, kendi çekilmezse de zaten onu aday gösteren parti “pardon” der onu hemen anıda adaylıktan çeker, iyot gibi açıkta bırakır…

Ama elbette burası Türkiye, anormalin normal, hatta vaka-i adiye sayıldığı bir ülke birçok siyasi utanma duygusunu kaybetmiş, yaptığı işten ar etmez hale gelmiştir.

Eh hesap kitap soran da olmayınca kişiler “adam sende, toplum balık hafızalı nasılsa, iki üç gün konuşulur sonra unutulur gider.” Diyerek bildiğini okumaya devam ediyor.

Aslında haklı oldukları bir noktada var nasılsa kültürümüzü şekillendiren: “Bal tutan parmağını yalar”, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” ve “Gemisini yürüten kaptan” Gibi neredeyse atasözü haline gelmiş, paranın kaynağını sorgulamayan meşruiyet ve etik aramayan tuhaf deyimlerimiz bile var değil mi?

Lafı uzattım ama bu kadar lafın Murat Kurum’un adaylıktan çekilmesi talebimle ilişkisi şöyle:

Malum adaylar mal varlıklarını açıkladı, bu çerçevede Murat Kurum da mal varlığını açıkladı.

Zenginin malı züğürdün çenesinin yorar hesabı bir süredir hepimiz adayların malını mülkünü konuşuyoruz. Ben servet düşmanı değilim, hakkıyla kazanılmış ve vergisi ödenmiş gelirler ile elde edilmiş servetler elbette ki hiçbir şekilde eleştiri konusu olamaz ve hatta bunlar bir ekonomik başarı göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Amma ve lakin eğer bir servetin kaynağı: hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, kamu gücünü istismar ve benzeri gayrimeşru yollar ise doğal olarak eleştirmemiz hem de dibine kadar eleştirmemiz gerekir.

Murat Kurum’un mal varlığı ve serveti ile gelirleri arasında bir uyumsuzluk var mı var, ailecek çalışıp iki memur maaşı ile bu kadar büyük bir servet biriktirebilmek açıkça söylemek gerekirse çok büyük bir marifettir. Ben burada bu marifeti de irdelemeyeceğim, benim asıl gündeme getirmek istediğim Murat Kurum’un mal varlıkları arasında saydığı 22 milyon Türk Lirası değerindeki konut!  Murat Kurum’un beyanına göre bu konuta 8 milyon lira ödemiş, 14 milyon lira da konutu inşa eden şirkete borçlanmış.

Yahu bir düşünün baba oğula 14 milyon borç vermezken bir şirketin yabancı bir kişiye 14 milyon borçlanma olanağı tanıması bile yeterince tuhaf, meteliğe kurşun atılan bu devirde kim kime böyle bir güzellik yapar?

Doğrusu bu sorunun da makul bir cevabı yok.

Ama asıl soru bu da değil…

Yanlış bir anlamaya mahal vermek istemem bir yolsuzluk ya da rüşvet ithamında bulunmuyorum. Bulunmuyorum çünkü ortada bunu söyleyecek bir kanıtımız yok.

Fakat siyasi etik adına son derecede tartışmalı bir durum var çünkü Kurum’un aldığı ev, kendi beyanına göre Kâğıthane’deki Avrupa Konutları’nda bulunuyor. Nitekim kendi beyanına göre Murat Kurum’un borcu da projenin müteahhiti olan Avrupakent Aksoylar Adi Ortaklığına.

Bu ortaklık, Kâğıthane Arıcılar mevkiinde AVRUPA KONUTLARI ÇAMLIVADİ adıyla dev bir site inşa etti.

Pekâlâ, bu arazinin hikâyesi ne?

Bu bölge aslında bir gecekondu bölgesiydi. Gecekondu Önleme Kanunu’na dayanarak bölgede bir gecekondu yıkımı yapıldı. Amaç gecekondulaşmayı önlemekti ve mevcut plana göre bu ölçekte lüks konut yapılması hiçbir şekilde mümkün değildi.

2015 yılında TOKİ’nin verdiği uygunluk görüşü ile Bakanlık tarafından imar planı değiştirildi. Bölgede emsal 1.80’e kat yüksekliği de 10 kata çıkarıldı. Böylece bölgede lüks konutlar inşa edilebilmesine imkân doğdu, çok büyük bir kentsel rant yaratıldı.

Birçok STK iptal davası açtı ve planı iptal ettirerek değişikliği geciktirdi. Ancak 2020’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın oluruyla plan tadil edilerek yeniden onaylandı.

2020’de böylece ruhsat alındı ve inşaata başlandı yani buralara lüks konut yapımında TOKİ’nin ve Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın çok büyük bir katkısı oldu.

Peki, bahse konu şirketin bu arsaya sahip olmasında TOKİ ve Bakanlığın bir dahli oldu mu?

Arazinin yaklaşık % 30’luk bir bölümü TOKİ’ye aitti yani TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2015’ten 2020’ye giden süreçte, hem araziyi satan hem de imarında değişiklik yapan kurumdu. Hem araziyi yaptıkları imar değişiklikleriyle muazzam değerli bir hale getirdi ve hem de elindeki araziyi şirkete sattı.

Bu noktada Murat Kurum hangi görevlerdeydi?

Murat Kurum 2009-2018 arasında TOKİ iştiraki Emlak Konut Genel Müdürlüğü yapmış ve 2018’de ise Çevre ve Şehircilik Bakanı olmuştu değil mi?

Yani bu süreçte şirketin elindeki arazinin kıymetlenmesine neden olan kurumlarda Murat Kurum, hep yönetici olarak karar mekanizmasındaydı.

İşte siyasi etik sorunu da tam burada ortaya çıkmaktadır!

Kurum’un yönettiği kurumlar sayesinde imarı değişen, muazzam ölçüde değerlenen ve gecekondudan lüks inşaata dönüşen siteden Kurum’un daire alması, hem de borca daire alması doğal olarak bu pahalı jest neden yapıldı sorusunu akla getirmektedir.

Bu tip iş ve işlemler ortaya çıktığında her demokratik toplumda en azından siyasi etiğe aykırı olarak nitelenir ve dahası hukuk devletlerinde inceden inceye soruşturulup, sorgulanır. Böyle bir işe bulaşan her aday çok büyük bir skandala imza atmış olarak değerlendirilir ve doğal olarak adaylığı da sorgulanır.

Ama elbette ki sadece demokrasi ve hukukun işlediği toplumlarda…