6 Şubat günü meydana gelen ve ülkemizi yasa boğan deprem nedeniyle 1983 yılında, 40 yıl önce...

6 Şubat günü meydana gelen ve ülkemizi yasa boğan deprem nedeniyle 1983 yılında, 40 yıl önce yazdığım bir şiiri sizlerle paylaşacağım bugün.

Deprem uzmanı Naci Görür, haklı olarak “Deprem hangi türden olursa olsun toplum olarak afete karşı tavrımız pek değişmiyor. Her depremde bir müddet için sokağa dökülüp ağlaşıyoruz ama zaman geçtikçe her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi normal hayatımıza geri dönüyoruz.” diyor bir konuşmasında.

Ülkemizde çok büyük depremler olmuştur. Yazarlar, şairler bu konuda yazılar, şiirler yazmıştır. Tiyatro oyunları bile yazılmıştır depremle ilgili. Ben iki büyük şairin, Tevfik Fikret ve Nâzım Hikmet’in depremle ilgili şiirlerini paylaştıktan sonra, kendi şiirimi ekleyeceğim. Bu depremin son olması ve yaralarımızın tez zamanda sarılması dileklerimle birlikte, tüm okurlarımıza sağlıklı günler diliyorum.

İlk şiirimiz, 1894 İstanbul Depremi için T. Fikret tarafından yazılan “Zelzele” şiiri.

“Bin üç yüz ondu… Henüz dün bu köhne izbeye sen/Misafir olmuştun,/Ki hep sinirli ve hummalı hastalar gibi yer/Birden/İçin için ve uzun/Bir ihtilâc ile çırpındı, kırdı, yıktı… Keder/Ve korku yüzleri soldurdu; evler, aileler/Birer döküntü; kalanlar bütün ezik, kurada;/Bir inkisâr-ı huşu’ en şerefli başlarda,/Minareler bile ser-be-zemin./Beşer bir sadme-i mes’ûma böyle uğrar da/Biraz tenebbüh eder./Biraz tenebbüh için bin belâ… Ne ders-i haşin!/Sen işte böyle siyah günlerin misafirisin,/Hayâtın elbette/Kolay ve neş’e-fezâ bir seyahat olamayacak;/Lâkin/Bu tîh-i mihnette/Kolay ve neş’e-fezâ bir seyahatin ancak/Hayâli vardır; uzak bir serâb için kosmak/Nihâyetinde yorulmak ve boş yorulmaktır;/Hayâtı dev-i hakikatle çarpışan kazanır;/Zafer biraz da hasar/İster;/Koşan cihâd-ı maâlîye şanlı, lâkin ağır,

/Mahûf adımlar atar…,/Önünde zelzeleler, arkasında zelzeleler”

İkinci şiirimiz, biraz önce de belirttiğim gibi Nâzım Hikmet’in “Kara Haber” şiiri. Nazım Hikmet’in bu şiiri, 1939’da gerçekleşen Erzincan Depremi’ni anlatan bir şiirdir.

“Erzincan’da bir kuş var/Kanadında gümüş yok./Gitti yarim gelmedi/gayrı bunda bir iş yok./Oy, dağlar, dağlar, dağlar…/Aldı ellerine kanlı başını/karın ortasında Erzincan ağlar…/O ağlamasında kimler ağlasın…/Kar yağar lapa lapa/tipidir gelir geçer…/Yan yana sırt üstü yatan ölüler/akşam olur tandıramaz/ateşini yandıramaz/Gün ağarır, şafak söker/kimsecikler gitmez suya./Ezilmiş başlarıyla ölüler/vardılar uyanılmaz uykuya./Ses edip geceye beyaz taşından/kışlanın saati çaldı ikiyi./Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak./Kimisi altı aylık,/kiminin sakalı ak,/kimi on üç, on dört yaşında;/kimi yola gidecek,

/kimisi mektup bekler/yan yana sırtüstü yatan ölüler…/Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,/akpeynir torbaya koyulamadı,/hasret gitti ölüler/dünyaya doyulamadı…/Uyanıp kaçamadılar,/kuş olup uçamadılar,/açıldı kuyular kimse inemez./Erzincan Beygiri rahvandır amma/ölüler ata binemez/yan yana sırtüstü yatan ölüler.”

Üçüncü olarak da benim 1983 yılında yazdığım “Hayın Bir Bıçak Gibi Zaman” şiiri.

HAYIN BİR BIÇAK GİBİ ZAMAN

“Bir acıdır kurşun gibi/Yüreğimde yanan./Gökyüzü yağmura, kara gebe/Doğurdu doğuracak.

Kars Erzurum değil/Yüreğimdir sallanan./Yeryüzü insan yemeye gebe/Yarıldı yarılacak.

Hasan Osman Ali değil/Benimdir yiten can./Acılar bitmek bilmiyor/Çoğaldı çoğalacak.

Bu kaçıncı sarsıntı/Bunlar kaçıncı kurban./Kangrene döndü yaralarım/Ne zaman sarılacak ?

Ağıtçılara dayanmıyor/Ne gözyaşı ne insan./Hüzün denizlerimiz/Kudurdu kuduracak.

Evler yerle bir olmuş/Toprağı yoğurmuş gözyaşıyla kan./Tutmaz oldu yüreğimi bedenim/Yıkıldı yıkılacak.

Hayın bir bıçak gibi dolaşıyor/Yıkıntılar arasında zaman./Bir kardeşimin cesedi daha/Çıktı çıkacak. (7 Kasım 1983)