Çocuklar dünyaya birer küçük kâşif olarak gelirler.
Gözlerindeki o parıltı bir kelebeğin kanat çırpışına, bir su birikintisinin dalgalanmasına ya da bir yaprağın üzerindeki minik damlacıklara odaklanır.
Merak onların doğal halidir.
Daha önce hiç görmedikleri şeylere hayranlıkla bakar, “Bu neden böyle?” ve “Bu ne işe yarıyor?” gibi sorularla etrafındaki dünyayı anlamaya çalışırlar.
Aslında merak onların hayata bağlanma biçimidir.

Ancak bu doğal kıvılcımı canlı tutmak her zaman kolay değildir.
Yetişkinlerin dünyasında aceleci bir şekilde verilen yanıtlar ya da “Şimdi soru sorma” gibi cümlelerle çocukların merakı körelir.
Meraklarını körelten her durum onların hayal gücünü biraz daha kısıtlar.
Peki biz yetişkinler çocukların merakını nasıl besleyebiliriz?
Öncelikle çocukların sorduğu soruları hafife almamamız gerekiyor.
Bir çocuk “Gökyüzü neden mavi?” diye sorduğunda bunun arkasında bir merak deryası olduğunu unutmayalım.
Belki onunla bir kitap açıp cevabı aramak ya da bir deneyi birlikte yapmak yalnızca bir soruya yanıt vermekle kalmaz; aynı zamanda öğrenmeyi eğlenceli hale getirir.

İkincisi, çocuklara çevrelerini keşfetmeleri için zaman ve alan tanımalıyız.
Doğada vakit geçirmek merakın en doğal alanıdır.
Bir çocuğun kumla, çamurla ya da taşlarla oynarken geliştirdiği hikâyeler onun düşünce dünyasını şekillendirir.
“Bilmiyorum” demekten çekinmemeliyiz.
Bilmemenin kötü bir şey olmadığını göstererek birlikte öğrenmenin keyfini yaşamak çocuklar için paha biçilemezdir.
Merak ettiğimizde keşfetmek için çaba harcadığımızda hayat daha anlamlı hale gelir.
Unutmayalım çocukların soruları sadece onların öğrenme isteklerini değil aynı zamanda hayata bakışlarını da yansıtır.
O soruları dinleyip ciddiye aldığımızda sadece bir çocuğun değil belki de dünyanın geleceğine bir ışık yakıyoruz.
Çünkü merak insanın ilk kıvılcımıdır ve bu kıvılcımı beslemek geleceğe olan borcumuzdur.
Merakın peşinden koşan bir çocuğun büyüdüğünde dünyayı değiştirebilecek bir birey olabileceğini unutmayalım