Bildiğiniz üzere geçen ay (Aralık 2024) TCMB,22 aydan sonra ilk defa politika faizini 250 baz puan düşürerek %47,5 oranına getirmişti. Ocak ayında da beklentilere paralel olarak bir 250 baz puan daha azaltarak politika faizi %45 seviyesine düşmüş oldu.
Peki piyasaların rahatlaması, özellikle sanayi sektörünün yukarı yönlü ivme kazanması ve üretim kaynaklarının verimli kullanılması ve de ihracatın artması yönünden 500 baz puanlık indirim yeterli midir? Bana sorarsanız yeterli olmayabilir ancak önümüzdeki süreçte dezenflasyon dönemine girdiğimiz için indirim devam edecek gibi gözüküyor ve yapılan bu faiz indirimleri piyasaları da olumlu etkileyecek diye düşünüyorum.

Her platformda dile getirmeye çalıştığım gibi Türk vatandaşı olarak hiçbirimiz faizlerin yükselmesini istemeyiz hatta sıfır olmasını ümit ederiz ama ekonomi bir entegre sistem olduğu için faizden de vazgeçmemiz söz konusu olmayacaktır. Bir gayrimenkul, belli bir bedel karşılığında kullanım ücretine (kira) tabi ise faiz de paranın kirası olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla faiz günlük hayatımızdan çıkmayacaktır.

Politika faizi, bilindiği üzere diğer bankaların paraya ihtiyaç duydukları dönemlerde TCMB de belirli bir vade ile (genelde bir hafta) aldıkları paranın karşılığıdır. Ve diğer bankalar TCMB’den aldıkları bu parayı ihtiyaç sahibine kredi olarak üzerine tabii ki kar koyarak verirler veya paranın ticaretini yapan kurumlardır. İşte politika faizinin piyasalara yön vermesi burada karşımıza çıkmaktadır. Çünkü her işletme Pazar payını genişletmek, ürün gamını çoğaltmak, gelişen teknolojiye uyum sağlamak için yeni makine teçhizat yapmak, üretimini çoğaltmak ve en önemlisi ihracat yaparak ülkemizi dış pazarlarda temsil etmek, uluslararası rekabet kriterlerine uyum sağlamak için büyümek zorundadır ve bahsettiğim büyüme için özellikle üretim işletmeleri sürekli ek kaynak kullanmak durumundadır. İşte bu kaynak ihtiyacı bankalardan sağlanan kredi ile sağlanabilir. Dolayısıyla kullanılan kredinin maliyeti ne kadar düşük olursa üretime o kadar olumlu etkisi olacağı kesindir.

Ancak faizlerin düşürülebilmesi için önce enflasyonu düşürmek gerekir. Çünkü yatırımcı veya tasarrufçu doğal olarak kendisine en karlı finansal enstrümanları kullanmak isteyecektir. Demem o ki politika faizi enflasyon oranından birkaç puan düşük olmalıdır. Yani enflasyon yüksek olduğu taktirde yastık altı diye tanımladığımız tasarruflar yatırıma veya üretime kayarak tasarrufçusuna enflasyonun üzerinde gelir sağlayacaktır. Ve ülke ekonomisi için kullanılacaktır.
Halk arasında bazı esnafların bağladığım sermayeyi faize versem şu kadar gelir elde ederim veya binayı, dükkânı bankaya koysam daha çok kazanırım diye çok yanlış bir izlenim vardır. Parayı bankaya faize vermek, faizlerin enflasyon oranından yüksek olduğu dönemlerde belki geçerli olabilir ama değişkenlik göstereceği kesindir. Dolayısıyla faizden önce enflasyon oranının düşmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Hepimizin bildiği ve yaşadığı gibi bundan önce faizleri düşürdük ve bunun ekonomiye verdiği zararı biliyoruz. Son yapılan genel seçimlerden sonra düşük faiz döneminden keskin bir dönüşle rasyonel faiz politikasına geçildi ve %8,5 olan politika faizi her ay yükseltilerek %50 seviyesine kadar geldi ve tam sekiz ay boyunca sabit kalmıştı.

5 eylülde açıklanan son orta vadeli planda öngörüldüğü üzere enflasyon oranları düşme eğilimine girmiş, başka bir ifade ile dezenflasyon dönemine girmiş bulunuyoruz. (Tabii ki tartışmaya açık da olsa TÜİK verilerini baz almaktayım) Ocak ayında yapılan 250 baz puanlık faiz indirimi ile birlikte enflasyon oranı ile politika faiz oranı eşit duruma gelmiştir. Önümüzdeki süreçte de enflasyonun düşmeye devam etmesi öngörüldüğüne göre politika faizleri de buna paralel olarak azalmaya devam edecektir.
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi politika faizinin sekiz ay %50 de sabit kalmasının nedeni özellikle gıda ve hizmet enflasyonunun dirençli olmasından dolayı TÜFE oranlarının yüksek çıkmasıdır ve bu sorun da inşallah önümüzdeki süreçte aşılmış olacaktır. Ancak her yıl olduğu gibi zamlar yılbaşına bırakıldığından ocak ve şubat aylarında enflasyon oranı yüksek çıkabilir ve faiz indirim kararı bir müddet ertelenebilir diye düşünsek de son toplantıdan sonra TCMB’den yapılan açıklamalara bakılırsa indirimin devam edeceği izlenimi alınmaktadır.

Faizlerin indirilmesi, tabii ki öncelikle üretim sektörüne canlılık getirecek ve buna bağlı olarak işsizlik de azalacaktır. Kredi maliyetleri üretime yansıdığı zaman yerli ve yabancı olmak üzere girişimcilerimiz bunu mutlaka değerlendirecekler ve ülkemiz adına olumlu gelişmelerin olacağı açıktır. Ayrıca kredi maliyetlerinin düşmesi de üretim maliyetlerine yansıyacak dolayısıyla enflasyon da kontrol altına alınacaktır.

TCMB,2024 yılında dört defa enflasyon oranlarını revize ederek yıl sonu hedefi olan %44 oranını gerçekleştirmiş oldu. Son yapılan öngörü ise 2025 yılı için yıl sonu enflasyon hedefinin %12 den %21 e çıkarılmasıdır. Bundan önce yapılan tahminlerin tutmadığını hepimiz biliyoruz ve 2025 yılını %35-40 civarında kapatırsak gene de başarı kabul edilmelidir. Çünkü yıl içinde ödeyeceğimiz faiz tutarı 1,95 trilyon TL, bütçe açığımız da iki trilyon TL civarındadır. Bunları kapatmak devlet gelirleri ile mümkündür ve bu da zam ve vergilerin artması anlamına gelir.
Uzun bir süreden bu yana devam eden ve enflasyonun sebeplerinden biri olan sıkılaştırılmış para politikasının bir müddet daha devam edeceği ifade edilmektedir. Çünkü merkez bankasının açıklamasında uygulanan bu programın sonuç verdiği belirtilmektedir.