İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık ile birlikte 48 kişi “gizli tanıkların” ifadeleri ile yolsuzluk suçlarından (!) yargılanıp Silivri’ye gönderildi.
Ünlü yazar Vedat Türkali’nin “Yalancı Tanıklar Kahvesi” hikayesini okumuş ve bunu yıllar önce haber yapmıştım.
Vedat Türkali’nin hikayesi şöyleydi ;
Osmanlı döneminde İstanbul’da Sultanahmet Adliyesi’nin karşısında, Binbirdirek yakınında bir kahvehane varmış. Mahkemeye yakın olmak dolayısıyla ayakçı takımından bazı uyanıklar burada oturur, yalancı şahit lazım oldukça kadı huzuruna çıkarlarmış.
Bu durumdan elbette kadıların ve mübaşirlerin de haberi olduğu malûm. Günlerden birinde bir davalıya kadı “Şahidin var mı?” diye sorunca adam “Dışarıda efendim, bir çeyrek müsaade ederseniz hemen getiririm!” cevabını verir.
Sonra da malûm kahvehaneye koşup rastgele birini “Yürü şahitliğe gidiyoruz!” diyerek peşine takar. Birbirlerini tanımayan bu iki adam bir yandan hızlı adımlarla mahkemeye giderken, bir yandan konuşmaktadırlar:
“Ağam nedir dava konusu?”
“Alacak verecek meselesi…”
Şahit atılır:
“Hâlâ ödemedi mi o teres borcunu?”
“Sus bre, borçlu olan benim!”
Şahit bu sefer işi pişkinliğe vurur:
“Ödedin ya ağam, kaç kere ödeyeceksin!”
*******
1975 yılında Bugün Gazetesi’nde çalışıyordum. Vedat Türkali’nin anlattığı gibi Ankara’da da “Yalancı Şahitler Kahvesi var mı” diye düşünmüş ve haber yapmak istemiştim. Gazeteden foto muhabiri Naci Yatıkkaya ile birlikte o tarihte Anafartalar Caddesi’nde olan Ankara Adliyesi’ne gittik.
Adliye’deki mübaşirlere böyle bir kahvenin olup olmadığı sorduk. Bizi, Adliye’nin çevresindeki arzuhalcilere yönlendirdiler. Bir arzuhalci Adliye’nin karşındaki altın dişli Pala Hüseyin’in kahvehanesini gösterdi.
Kahvehaneye girdik. Çay ocağının yanında konforlu bir masada oturan kişiyi hemen tanıdık. Yanaklarına doğru kıvrık, gür bıyıklı, konuşurken ağızındaki tüm altın dişleri görünüyordu.
Naci’nin boynunda asılı fotoğraf makinesini gören Pala Hüseyin ne amaçla geldiğimizi anladı. Kendisine “yalancı şahitliğin” nasıl yapıldığını, hangi davalarda sık rastlandığını, bunun karşılığına ne kadar para alındığını sorduk.
Pala Hüseyin, kahvenin adının “Yalancı Şahitler Kahvesi” olarak anılmasından rahatsız olduğunu, buraya genellikle garibanların geldiğini söyledi.
Ne kadar ısrar ettikse fazla bilgi alamadık. Karşısında iki tane toy gazeteci vardı. “Hadi bir çay daha için” deyip bizi savuşturmuştu.
Kalkıp gideceğimiz sırada Pala Hüseyin, kahvenin bir köşesinde oturan insanları gösterip “İş yok, vatandaş ne yapsın, ne diyorlarsa onu yapıyorlar” dedi.
Bir yerde “Yalancı Şahitler Kahvesi”ni doğruluyordu.
*****
Son 15 yılda gizli tanıklardan çok çektik. Suçlamalarda somut bilgilerden çok, soyut bilgiler verilmesi “kime, ne zaman, nasıl, nerede, ne ile” gibi soruların cevaplarının alınamadığından insanlarımız cezaevlerine düştü.
Ergenekon, Ay Işığı, Balyoz gibi davalar böyle başlamadı mı?
Hatta ..Elazığ-Bingöl karayolunda silahsız ve sivil giyimli erleri taşıyan iki minibüsü durdurup, 33 askerimizi katleden Şemdin Sakık, Ergenekon davasında ''Deniz'' kod adı ile gizli tanıklık yapılıp, ülkenin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ terörist diye cezaevine girmedi mi ?