Ekonomimiz ben ekonomistim diyen imamın yönetiminde cavlağı çekip, hakkın rahmetine kavuşunca söylemler de ekonomiden teolojiye kaydı, ekonomik krizin suçu Allah’a atıldı…

Ekonomimiz ben ekonomistim diyen imamın yönetiminde cavlağı çekip, hakkın rahmetine kavuşunca söylemler de ekonomiden teolojiye kaydı, ekonomik krizin suçu Allah’a atıldı…

Ekonomimiz imamın kayığına binip omuzlarda taşınarak tahtalıköye doğru salına salına ilerlerken gelelim işin teolojik ve ekonomik yanına.

Konuyu ekonomi biliminden teoloji alanına çeken elbette ben değilim, iktidarda olan ve mesleğini ekonomist olarak açıklayan zatı-ı muhterem konuyu son konuşmalarında teolojiye bağladı, bir Çin, bir din derken teoloji alanına zıpladı.

AKP Genel Başkanı Erdoğan, faiz oranlarına dair tartışmalar hakkında yaptığı açıklamada, “Faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Şunu bir defa bilmemiz lâzım: Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor?” dedi.

Daha sonra ise ilgili Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen İslam Ülkeleri Parlamento Konferansı’nda ekonomik kriz ile konuştu ve Bakara Suresi’nin 155’inci ayetini okuyarak, “Rabbimiz Kuran’ı Kerim’de ‘Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele’ bu şekilde buyurmaktadır” dedi.

Hemen hemen bütün dinlerde teologların ve teolojinin açıklamakta çok zorlandığı temel bir sorun vardır. O sorun; madem bir tanrı var ve o tanrı iyi, insanları koruyup kolluyor peki neden insanların başına kötü şeyler geliyor, felaketler ile karşılaşıyorlar, hastalıklara duçar olup eninde sonunda ölüyorlar sorusunun yanıtsız kalmasıdır.

Doğal olarak bu sorunun iki yanıtı var; birincisi tanrı yok ve ikincisi ise tanrı var ama kötülük de yapıyor ya da insanları kötülüklerden korumuyor yahut da koruyamıyor. Dinler açısından elbette her iki cevapta kabul edilemez! Bu cevaplardan birini kabul etmek demek dinin ortadan kalkması demektir. İnsanlar tanrının hep iyi olmadığını, en azından bazen kötülük de yaptığını ve daima kendilerini gözetip kollamadığını düşünürse onları tanrının emrinde nasıl tutabilirsiniz?

İşte dinlerin bu noktada sorulara cevap verebilmek için yarattığı teori imtihan teorisidir. Dinler insanlara evet başınıza kötü şeyler geliyor ve eninde sonunda ölüyorsunuz lakin başınıza gelen kötü şeyler tanrının sizi imtihanıdır ve ölüm ise tanrının sizi yanına alarak sonsuz bir yaşamda cennet ile ödüllendirmesi ya da cehennem azabı ile cezalandırmasıdır. Bu yüzden başınıza gelen kötü şeylere isyan etmeyin, itaat edin, tahammül edip sabrederek tanrının sizi ödüllendirmek için yanına almasını bekleyin der dinler.

Aslında son derecede yaratıcı bir çıkış noktasıdır bu lakin bu noktada da çok ciddi ve son derecede derin teolojik sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunlardan en büyüğü gene dinler tarafından iddia edilen tanrının her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, kadir-i mutlak olma özelliğidir. İnsanı bir tanrı yarattıysa ve o tanrı geçmişi ve geleceği biliyorsa o insanın hangi koşullarda hangi davranışları yapacağını yani fıtratını tanrı belirliyorsa neden bir imtihan yapsın? Tanrı bir öğretmen gibi öğrencisi ile ilgili bilmediği şeyleri öğrenebilmek için imtihan yapmaya neden gerek duysun zaten elde edeceği sonucu bilmiyor mu? İmtihan teorisi ile ilgili teolojinin cevaplayamadığı daha başka sorunlarda var elbette örneğin madem insanlar bir sınavdan geçiriliyor daha aklı baliğ olmadan ölen insanlar yani bebek ve çocuklar sınavından vazgeçilmiş canlar mıdır? Aklı baliğ olmamış çocuklar ve yetişkin olsa dahi zihinsel özürlü olduğu için sınava tabi tutulması mümkün olmayan insanları sınava almak mantıklı ve adil midir? Dahası tanrı adaletliyse, insanlar arasında bir sınav yapıyor ve insanlar bu sınav sonucunda sonsuz bir yaşamda cennet ile ödüllendirilip cehenneme atılarak cezalandırılıyorsa bu sınavın adil olması gerekmez mi?

Kimi bu dünyada bir eli yağda bir eli balda imtihana tabi tutulurken, kiminin cehennem ateşlerinden geçirilip evlatlarının canı, açlığı, yokluğu yoksulluğu ile imtihan edilmesi adaletli bir tanrı kavramına aykırı olmaz mı?

İnsan uygarlığı bu imtihan teorisini aydınlanma devrimi ile birlikte ortadan kaldırmış, insanların yaşadıklarının bir imtihan süreci ile ilgili olmadığını, tamamen doğa kanunları ile ilgili olduğunu ispatlamıştır. İnsanların doğa kanunlarını anlaması ve bu kanunlara uyumlu yaşaması sayesinde önceleri tanrının gazabı yahut da imtihanı olarak adlandırılan birçok fenomenin doğal bir olay olduğu anlaşılmıştır.

Malum ilk paratonerin ilk kiliseye takılması bilimin nihai zaferidir. Bin yıllar boyu tanrının gazabı zannedilen, din adamlarınca böyle anlatılan yıldırımın sadece bir doğa olayı olduğunu ve bilimsel yöntemler ile insanlara zarar vermesinin engellenebileceğini din adamları bile sonunda kabul etmek zorunda kalmıştır.

Sonuç olarak ekonomik krizler de tanrının imtihanı falan değil, bilimsel yönteme aykırı, kötü yönetimin doğal bir sonucudur, aklı ve bilimi kullanırsan ekonomik krizlere de engel olursun…