İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu parti grup toplantısında yaptığı konuşması şu şekilde;

Ece Gürel'in ölüm sebebi belli oldu! Ece Gürel'in ölüm sebebi belli oldu!

"Saygıdeğer Milletvekilleri,
Sayın Basın Mensupları,
Salonumuzu şereflendiren kıymetli Misafirler,
Ekranları başında ve sosyal medya platformları üzerinden bizleri izleyen değerli vatandaşlarım,
Muhterem hanımefendiler, beyefendiler,
Sevgili gençler,
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
 
Aziz Milletim,
Konuşmama başlamadan önce bugün,
15 Ocak 1984’te rahmete kavuşan,
Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi’nin önderi
Dr. Fazıl KÜÇÜK’ü rahmetle anıyorum.
 
13 Ocak 2012’de kaybettiğimiz Rauf DENKTAŞ ile kendisinin
Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığı için vermiş oldukları
Unutulmaz mücadelenin aziz hatırası önünde
Saygıyla eğiliyorum.
 
Onlar bize, milli davalarda kararlı ve sabırlı olmanın ne demek olduğunu,
Verdikleri büyük mücadele ile öğrettiler.
Bizler de bugün verdiğimiz bu mücadeleyi,
Onlardan aldığımız ilhamla sürdürmek,
Ve tıpkı onlar gibi başarmak zorundayız.
 
“Hayatta hiçbir zaman yalpalamayacaksın,
Düşüncelerinde bir ileri, bir geri adımlar atmayacaksın,
Her dönemin adamı değil, her dönem adam olacaksın.!” Sözünün sahibi
Rauf Denktaş,
Tarih şahittir ki her dönem adam gibi adam,
Türklüğe de nefer olmuştur.
 
Hatırlayalım, Kıbrıs Türkünün onurlu mücadelesini verirken,
Birileri, meydan meydan, kanal kanal gezerek AB hayalleri satıyordu.
 
Türkiye’nin asırlık Kıbrıs davasını dahi
Kolaylıkla pazarlık malı haline getirebileceklerini gösteriyorlardı.
 
Ortada yine bugünkü sözde barış sahtekarları vardı.
Yani sözde demokrasi ve AB bezirganları vardı,
 
Çok bilmiş, zihni kirli satılık kalemler,
Denktaş’ı statükoculukla itham ediyor,
“Çözüm Karşıtlığıyla” suçluyorlardı.
“Kıbrıs Türkü” değil, “Kıbrıslıyız” diyenler,
Türk milliyetçiliğini yine “tü kaka”  ilan ediyorlardı.
 
80 yaşındaki Denktaş ise, Annan Planına,
Yani Kıbrıs’ı Türksüzleştirme projesine tek başına itiraz ederken,
Kıbrıs Türklüğünü müdafaa ve muhafaza etmek için direnirken,
Yanında ise yine bizler vardık!
 
Çok şükür, her dönemin adamı değildik!
Ankara soğuğunda, kapı kapı dolaşmak zorunda kaldığı o utanç dolu günleri dün gibi hatırlıyorum.
 
Utanması gereken o değildi zaten.
Utanması gerekenler,
Rauf Denktaş’ın vatan bildiği Türkiye’yi yönettiğini zannedenler ve avaneleri idi.
 
Onlar bugün olduğu gibi dün de o duygudan yoksunlardı.
Üşenmedi, gocunmadı ve o yorgun bedeniyle sebat etti Denktaş…
 
Ama onlar utanmadılar.
2001 yılında yabancı masalarda kurdukları ortaklıklarla,
Gömleklerini değiştirdikleri günlerde fikren, zihnen ve ebediyen
Utanma duygularını askıya almışlardı.
 
Bugünkü hoyratlıkları ve cüretkarlıkları işte o zamandan gelmektedir.
İnsan bir kere teslim olmayagörsün.
İnsan bir kere bir kutsalı pazarlığına malzeme etmeyegörsün.
O andan sonra gerisi kolaydır.
 
Bunlar miting meydanlarında milli ve manevi değerlerimizi sömürmekten kaçınmayanlardır.
Dini siyasi malzeme yapmaktan bile çekinmeyenlerdir.
Şehit tabutunu kürsü yaparak, cenazede propaganda yapan yine bunlardır.
 
Katil terörist başını meclise getirme cüretini,
Milletten esirgedikleri umudu, o katile bir hak olarak vermeyi düşünen,
Ve bunu da devlet aklı kaplamasıyla dolaşıma sokan,
Elbette yine bu iktidar ve ortaklarıdır.
 
Vatanı, yasayı, örfü, töreyi, kutsal olan ne varsa,
Tek adamlık uğruna paspas edip çiğneyenlerin banisi her zaman bunlardır.
 
Büyük Türk Milleti;
 
Bu Cumhuriyet, bu büyük milletin irfanıyla kuruldu,
Onu kuranlar bedel ödediler.
Bugün onu yaşatmak için, el işi kağıtlarından,
Sosyal medya mesajlarından çok daha fazlasına ihtiyacımız vardır.
 
Aksi halde Haklarımızı gasp edenler, bizlerin sükunetinden daha fazla cüret bulacak,
Bugünlerimizi dahi aratacak bir dikta rejimine bizi zincirleyeceklerdir.
İşte bu noktada, hepimiz elimizi taşın altına sokmakla mükellefiz
O zinciri kırmakla mükellefiz
Vatansever ve milliyetperver olmanın ilk şartı budur.
Milliyetçi olmak bunu gerektirir.
Cumhuriyete layık olmanın ilk adımı budur.
Biz olmak için itiraz etmek, biz kalmak için mücadeleye cehd etmek!
 
Fertleri birbirlerine bağlayan şey budur.
Senden alınana, yine sen sahip çıkacaksın!
Senden çalınanı geri alarak,
O “Bizi” işte sen yeniden, orada kuracaksın!
Bizim için Cumhuriyet budur, Millet olmak budur!
 
Aziz Milletim,
Kıymetli Dava arkadaşlarım,
 
Başladıkları her işi yarım bırakıyor,
Ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
 
Milletimizin ne maddi ne de manevi çıkarına dair hiçbir meseleyi tamamlamışlıkları yoktur.
 
Adaletten bahsedilmesi bile artık onlar için yük haline gelmiştir.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun davasının kesinleşmemesi,
Zaman aşımına uğraması da buna dahildir.
 
Zaman aşımı diye bir şey yoktur.
Faili meçhul diye bir şey yoktur.
Zamanla aşındırılmak istenen,
Failleri meçhul bırakılmak istenen davalar vardır.
 
Gazetecileri tutuklamak ve yargılamak için adeta pusuda bekleyen,
Henüz 15 yaşındaki çocukları 24 saat içerisinde
Hakim karşısına çıkartabilen bir yargı düzeninde
Zaman ve meçhul kavramları yoktur.
İşine gelenler ve gelmeyenler vardır.
 
Ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatıyla ilgili davanın
Zaman aşımına uğramasına cevaz verenler,
Belli ki failleri meçhul kılmak isteyenlerdir.
Ve hiçbiri meçhul değildir, suçlular milletin malumudur.
Gün gelecek her şey gün yüzüne çıkacaktır.
 
Bakınız, aylardır ekonominin E’sini ağızlarına alamıyorlar,
Sadece zam var ağızlarında.
O da maaş zammı değil, vergi zammı, yol, köprü zammı.
Sahte zafer nutuklarını bu yüzden atıp duruyorlar.
Kader deyip geç, şükredip yaşa diyorlar!
Hakikatse ortada durmaktadır.
Bu hepimizin hakikatidir. Senin hakikatindir!
 
Pazarda başın eğik, çocuğuna karşı başın eğik,
Ev sahibine mahçup, vergi memuruna öfkelisin.
Çünkü 7 yıldır süren değil, sürdürülen bir ekonomik cenderenin içindesin.
 
O eski beğenmedikleri Türkiye;
1979 krizini bir senede atlattı.
1994 krizi ise 8 ay sürdü.
Arka arkaya 2 büyük deprem ve 2 büyük ekonomik krizle geçen 1999-2001 yılları bile İki yıl içerisinde atlatıldı.
Bunlar, 22 yıldır iktidardalar
Ve son 7 yılın kesintisiz ekonomik krizle geçmiştir.
 
Her zamda fakirleştin, her zamda daha da mahcup oldun.
Mahçup oldukça, muhtaç olmanı istediler.
Sadaka çarklarını senin üzerinden döndürmek istediler.
Sanma ki sadece beceriksizlikler,
Bu 7 yıllık cenderenin amacı seni köleleştirmek
Bir faniyi bu milletin başına ölene kadar bela etmektir.
 
Aziz Milletim;
İşte bu şekilde sana
Ve senin gibi temiz, namuslu vatandaşlara karşı ilan edilmemiş bir harp yürütülüyor.
Evet tam 7 yıldır yürütülüyor.
Her ay sonu hayatının kabusa dönmesinin sebebi budur.
 
İlan ilan gezip, ev bulamıyorsun
Ev almayı hayal dahi edemiyorsun.
Oysa biliyorsun ki paran olsa, en güzel evde oturacaktın.
Fakat karşında birileri alıyor, hem de 3’er tane, 5’er tane alıyorsa.
Senin Barınma hakkın elinden alınmıştır.
Bunun da bir müsebbibi vardır.
İşte onlar sana, yol yaptık, köprü yaptık diye tantana yapanlardır.
 
Market market, pazar pazar dolaşıp ucuz domates arıyorsun.
Et almayı unuttun, tavuğa aybaşları razısın.
Fakat birileri en lüks restoranlarda, kuş sütüyle besleniyor.
Oysa diyorsun ki, ailenle şöyle bir sofrada ağız tadıyla otursan,
Ama yapamıyorsun. Yaptırmıyorlar!
Miden guruldayarak bakakalıyorsan, bunun müsebbibi vardır
İşte onlar, sana haline şükret diyenlerdir!
 
Hastanede Randevu sırası bekliyorsun.
3 ay diyorlar, 7 ay diyorlar, 1 yıl diyorlar.
Oysa biliyorsun ki paran olsa, en güzel hastanede krallar gibi ağırlanırdın.
Gel gör ki senin cebin delik, cepkenin deliktir.
Çünkü senin sağlık hakkını, sana parayla satabilmelerinin müsebbibi vardır.
Onlar sana şehir hastanesi yaptık diyenlerdir.
 
Çocuğunu okula kayıt ettirmeye çalışıyorsun.
Katkı parası istiyorlar, temizlik parası istiyorlar
Yardımcı kitap al diyorlar, eşofman al, ayakkabı al diyorlar.
Yetiremiyorsun.
Oysa biliyorsun ki paran olsa, çocuğunu en iyi okulda okutacaksın.
Ama sende hiç yokken, olan birileri varsa, hem de çok varsa,
Eğitim hakkının parayla satılır hale getirilmesinin bir müsebbibi vardır.
Onlar, sana dindar nesil yetiştireceğiz diyenler,
Çocuklarını da İngiltere’de Amerika’da, İsviçre’de okutanlardır.
 
Bin bir emekle yetiştirdiğin, evladın üniversiteye girdi,
Bir oh çekip, şükür ediyorsun. Hakkındır!
Ve Nasılsa devletimin yurtları var diyorsun, ama ne hikmetse size o yurt nasip olmuyor.
Sonra bakıyorsun özel yurtlara, evlere, senden aylık maaşını istiyorlar!
Oysa biliyorsun ki paran olsa, en iyi yurtlara yerleştirirdin çocuğunu
Ama sende bu kadar yokken, hamuduyla olan birileri varsa karşında,
Senin çocuğunun devlet yurdu hakkının çalınmasının bir müsebbibi vardır!
Onlar sana yüzbinlerce ev, onbinlerce yurt odası yaptık diyenlerdir.
 
Ez kaza okuttun çocuğunu, bitirdi fakülteyi, aldı diplomasını
Diyorsun ki çalışıyor, dereceye giriyor, elbet bir iş bulur.
Bu sefer de mülakatlar çıkıyor karşına.
Kiminin dayısı, kiminin babası, amcası var diye geçiyor çocuğunun önüne.
Bizden misin, ıspatla diyorlar. Ne kadar bizdensin, ıspatla diyorlar.
Hangi sözde vakfın yurdunda kaldı çocuğun, söyle bakalım diyorlar.
Ve sen hala dereceye girmiş çocuğunu işe yerleştiremiyorsun.
Çünkü senin çocuğunun memur olma hakkının çalınmasının da bir müsebbibi vardır.
Onlar senden kulluk etmeni bekleyip, bir de sana kul hakkı edebiyatı yapanlardır.
 
Ve yıl sonu gelirken, acaba biraz yüzümüz güler mi diye bekliyorsun,
Memursun, işçisin, emeklisin, işsizsin…
Bel bağladığın bir kuru maaşın, bir umudun zamlı maaşın
Bakıyorsun ki senin hakkını savunacak diye beklediklerin
El pençe divan, “aman efendim” diyorlar.
Harcına, yoluna, vergisine %44 zam yapan devletin
Geçiş garantili köprülerine peşin ödeme yapan devletin,
Sana % 15 zammı esirgediğini görüyorsun.
Çünkü senin olanı, senden esirgeyen,
Kaşıkla verdiğini, kepçeyle alan
Bir de bunun için senden el öpmeni bekleyen,
Kendini Allah bir, ben iki diye gören bir organize kötülük şebekesi vardır.
Ve onlar senden bir de 3 çocuk yapmanı bekleyip, sana bir de akıl verenlerdir.
En az üç tane yapacaksın ki,
Bir tanesi ekmek parası uğruna bir kodamanın inşaatında düşüp ölebilsin
Bir tanesi onun bunun pençesine düşüp robota dönebilsin
Bir tanesi de alın terinin peşinde, umutsuz, işsiz, mutsuz sürünerek yaşasın.
İşte Onlar seni insan yerine koymayanlardır.
 
Bundan gayrısına aldırış etmez Erdoğan
Çünkü o, büyük oyunların adamı, büyük lafların ustasıdır.
Onun derdi, derd-i iktidarı, makam-ı iktidarıdır.
 
Ha bir sayı eksilmiştir okuduğu kağıtlardan,
Ha bir genç ölmüştür, açlıktan, hastalıktan, umutsuzluktan.
Şehidin bile kelle olduğu zihinlerde, bir gencin intiharının ne önemi var?
Ne olmuştur ki?
Elinde hamili kart olmayan; Anası, babası, dayısı amcası
İktidar koalisyonuna üye olmayan biri mülakattan elendiyse?
Çünkü kulu olmayanların, hakkı yoktur onun gözünde.
Doğru yaa, Kul hakkı yemezler bunlar!
 
Ve El sallar Erdoğan kalabalıklara
Binlerce koruma, onlarca araç arasından.
Uzaktan sever necip milletini.
İyidir Erdoğan, tam bir el iyisidir.
“Aile gibiyiz”, “işte büyük ailemiz” der.
Sonra kalkar, ailenin öneminden bahseder.
“Aile” der, “değerlerimizin temelidir”.
Ve önüne konulan metnin rakamlarına bakar, aynen okur, iki gün önce okuduğu gibi:
“2001 yılında toplam doğurganlık hızımız 2,38 iken; Bugün 1,51'e düşmüştür. “
Bak sen şu işe, nasıl da böyle bir felakete sürüklemişlerdir Türkiye’yi…
Bunu ancak dış güçler yapabilir,
Yahut bunlar eski Türkiye’nin, eski düzenlerin, eski hükumetlerin işleridir.
 
Televizyonlarda içkiyi sigarayı buzlarlar.
Onlar, ahlakı bitirmek isteyenlerdir.
Diziler, internet ve medya, hepsi ahlak düşmanlarıdır.
Tecavüzcülerin, sapıkların, katillerin kollanmasında,
Sosyal medyada afilli fotoğraflar çektirmelerinde,
Şartlı-şartsız salıverilmesinde ise hiçbir ahlaksızlık yoktur.
 
Uyuşturucunun artık ilkokul önlerinde satılması da bir ahlak meselesi değildir.
1 liralık kanser ilacını, 111 liraya satan sistem de ahlaksızlık üretmemektedir.
Bu Erdoğan için olsa olsa ticarettir.
Kendi sözleridir: “Ben tüccarım, iyi pazarlık yaparım”
Bu yüzden Kızılayın başına getirdiği adamın,
Depremde çadır satması, asla bir ahlaksızlık olarak addedilemez.
Atadığı bakanın kendi bakanlığına dezenfektan satması da öyle.
 
Okullara sabun koymaktan aciz bakanının, ne idüğü belirsiz vakıfları okullara sokması
İtiraz edenlere de laiklik, sivil toplum ve tarih dersi vermeye kalkışması da,
Bu yüksek imanlılar için niçin bir ahlak sorunu olsun ki?
 
Hele de hastane patronlarının sağlık bakanı olması;
Bebeklerin canı üzerinden de kanlı bir sehem kurulması da ne bir ahlak meselesi
Ne de bir iktidar hatası olabilir.
“Bebek katillerine niçin ve nasıl müsamaha gösterdiniz?” diye sorduğumuzda
Bebek katilini meclise konuşma yapmak üzere çağırarak cevap vermeleri de
Aynı ahlakın, imanın ve vicdanın bir yansımasıdır.
 
Elbette bununla kalmaz Erdoğan’ın ahlak davası,
Çiftçinin, esnafın, küçük üreticinin nefes alması için kurulan bankaların kaynaklarıyla, Yani senin benim paramla,
Bir holding sahibine, kendi borazanlığını yapsın diye yüzmilyonlarca dolar kredi verdirten,
Sonra bu krediyi geri ödetmeyen o yüzsüzlük de,
Kamu bankalarını yüzmilyonlarca dolar zarara sokan da bu ahlak davasıdır.
 
Aynı dava, çiftçiye, üreticiye ve vatandaşa gelince,
Kararlıdırlar ve duruşları da nettir:
Borcunu ödeyemeyen çiftçinin traktörüne hemen icra koyarlar.
 
Vakıf dolandırıcılarının, altın kaçakçılarının doluştuğu
Bu iktidar koalisyonunun sahip olduğu yüksek ahlak,
Yaşadığımız bu ahlaksızlık enflasyonunun sebebidir.
Ekranlarda okudukları fetih sureleri de,
Aslında hepimizin rızkı ve refahına okudukları fatihalardır.
 
Aziz Milletim,
22 yılın sonunda tam manasıyla zıvanadan çıkmışlardır.
Artık hiçbir had ve hududları kalmamıştır.
Ve her konuştuklarında ağızlarından dökülen kelimeler bize göstermektedir ki
“Suçlarının telaşı içindedirler”.
Bu suç telaşıyla bastıkları düğmelerin ne olduğunu bilmez,
Bilseler de umursayacak eşiği çoktan geçmiş durumdadırlar.
Çünkü bilmektedirler ki dururlarsa düşeceklerdir.
Krallıklarının çırılçıplak yalanlarla örülü olduğu anlaşılırsa yıkılacaklardır.
Bu ses, bu bağırış, bu temaşaa bundandır.
 
Aziz milletim,
Bu mücadele, sana bana, hepimize düşmektedir:
Haftalardır tekrarladığımız acı gerçek, artık burnumuzun dibindedir.
 
Görmen, bilmen, hamiyetin ve hürriyetin adına,
Bilhassa namusun ve şerefin adına karşı durman gereken şey budur.
İktidar yollarına paspas ettikleri senin bayrağın, senin vatanın, senin milli kimliğindir.
Anayasan, ekonomin, evlatlarının geleceğidir.
 
Eğer Ekranlarda, gazetelerde, yandaş medyalarında “büyük” lafını görürsen
İşte o an anla ki “küçüleceksin” demiştim.
Türk Milleti küçülecek, Türkiye küçülecek
Şeref ve namus bildiğin her şey küçülecek, diye belirtmiştim.
 
 
Çünkü küçük adamlar, büyük değerleri çiğneyerek büyürler
Bu yolda da küçültemeyecekleri hiçbir şey yoktur.
 
“Misak-ı Milli diyecekler” dedik,
Şaşırtmadılar, diyorlar.
 
Devletin milletle olan misakını çiğneyenler
Milli misaktan bahsediyorlar.
Çünkü hiçbiri, bir gün Türk milletinin yeniden o dik başını kaldırıp
Onlara Asıl misakın,
“Ne Mutlu Türk’üm diyene” sözlerinde saklı olduğunu sormaz, soramaz zannediyorlar.
 
Çünkü hepsi birden, umutsuzluğa ve mutsuzluğa zincirlenmiş Türk milleti,
O dik başını yeniden kaldırmayacak diyorlar.
Oysa biz Başımızı eğmeyeceğiz, Türk Milleti de Eğilmeyecektir!
 
“Yıkımı zafer diye satacaklar” dedik,
İşte tezgah tezgah satıyorlar!
Daha dün hem onları hem de makamı aşağılayan ABD başkanından,
Bugün sözde övgü aldıkları için gerim gerim geriliyorlar.
Çünkü kimse, Türk Milletinin bir gün yeniden ekonomik krizle eğdikleri o dik başını kaldırıp,
Bu adam senin elinden papazı tehditle almadı mı?
Türkiye’ye askeri ve ekonomik yaptırım uygulamadı mı?
Sana hakaret edip, şu terörist pyd ile barış demedi mi diye, sormayacak zannediyorlar.
Ama Ben Soracağım, Türk Milleti de sormaktadır!
 
Terörle mücadeleyi, terörle mücadele eden askeri, polisi kaale bile almadan
“barış” diye bir laf dolaştırıyorlar.
Bu kelimeyi onlara sarf ettiren suflör bile hallerine gülüyordur.
“Kim kiminle savaşmıştır da şimdi barış yapılmaktadır” diye kimse anlamıyor sanıyorlar.
Ama ben anlıyorum, Türk Milleti de anlamaktadır!
 
14 yıldır süren Suriye iç savaşının tarafı olarak
10 milyon sığınmacıyı, Türkiye’yi Türksüzleştirmek için doluşturanlar
14 yıldır bu milletin kendi memleketinde evsiz,
Kendi hastanesinde kimsesiz,
Kendi sokağında güvensiz yaşamasını kader diye dayatanlar,
14 yıllık bozuk saatleri şimdi sözüm ona doğruyu gösteriyorken
Kimse bizi bu 14 yıllık yıkımla suçlayamaz zannediyolar,
Ama Ben suçluyorum, Türk Milleti de suçlamaktadır!
 
Bir yıldır Gazzeyi bir insan mezbahasına çeviren,
Buna rağmen ne çeliği, ne petrolü, ne de teçhizat ticareti kesilen İsrail’e karşı,
Bir gecede Suriye’nin tüm teçhizatlarını yok eden
Bir gecede Suriye’nin su kaynaklarının %30’unu ele geçiren İsrail’e karşı kazandık diyorlar.
Çünkü kimse gerçekten, 45 binden fazla Gazzeli, Filistinli masumun hesabını sormaz diyorlar.
Ve kimseler, bu iktidarın o katliama karşı riyakar duruşlarını sorgulamaz zannediyorlar.
Ama Ben Sorgulayacağım, Türk Milleti de sorgulayacaktır!
 
Bugün Suriye’nin petrolünün %70’ini elinde bulunduran Teröristan
Yani PKK’nın ikiz kardeşi PYD denilen yapı,
11 yıldır kendisini adım adım, göz göre göre devletleştirirken susan bu iktidar,
Şimdi, bir gece ansızın gelebiliriz diye naralar atıyor.
Çünkü Türk milleti başını kaldırıp da
Bize bunların hesabını sormaz diyorlar.
Çünkü kimse,
11 yıldır, tüm gücünü Suriye’ye yığmış PKK’nın, Kandil’in
Suriye’de istediklerinin çok ötesinde güce ve meşruiyete kavuşturulmuş PYD sayesinde
Ne karşılığında silah bırakacağının hesabını sormaz zannediyorlar.
Ama Ben Soracağım, Türk Milleti de soracaktır!
 
40 yılda, 50 bin kişinin kanlısı, katili olan PKK’nın ve elebaşı bebek katilinin
Adının meclis kürsülerinde, devlet dairelerinde kolayca zikredilebilmesini,
Bununla da kalmayarak, 
Ona “beyefendi” diyebilen milletvekilleri türer hale geldiğini
Nasılsa kimse dert etmez diyorlar.
Ama Ben Dert ediyorum, Türk milleti de dert edinmektedir!
 
Dahası da var,
Kimse bu katilin silah bırakma çağrısını yaptığında,
Bunun bir af süreci gerektirdiğinin farkına varmaz diyorlar.
Kimsenin Apo’ya ya da içerideki 5000 kişilik katil sürüsüne çıkartılacak affın
Bir genel affa evrileceğine,
Bu genel afla birlikte, hasbelkader, bu başıbozuk adalet sistemine takılan
Ne kadar cani, sapık ve katil varsa çıkacağını sorgulayacağına inanmıyorlar.
Tam böyle bir zihni ve vicdani kaos sürecinde
Bu çıkacaklara millet ve devlet düşmanı FETÖ üyelerinin de ekleneceğinin hesabını
Kimse bizden sormaz diyorlar!
Ama Ben Soruyorum, Türk de Milleti soracaktır!
 
İşte aziz milletim!
Tüm bunlar oluyorken
Bugün sessiz kalırsan
Yarın çıkartacak bir sesin kalmayacak
Atı alan üsküdarı geçecek
Çünkü iş işten geçecek!
 
Burada olma sebebim budur!
Verdiğim mücadele budur!
Buna dur demek, boynumuzun borcudur!
Bu bayrağın gölgesinde, bu milletin sinesinde
Hakkın huzurunda yeminim de sözüm de budur!
 
Aziz Milletim,
Değerli dava arkadaşlarım,
Aylarca Muğla kıyılarında gezen Yunan hücumbotlarına gık çıkartamayanlar,
Trakya’da Kapatılan Türk okullarını ağızlarına bile alamayanlar,
Kıbrıs’ta aylardır olan bitene gözleri kapalı olanlar,
Kıbrıs’ı kumar ve kara para dışında bir mesele olarak görmeyenler,
İşlerine geldiğinde “mavi vatan”, gelmediğinde “yok mu arttıran demeyi”
Diplomasi zannedenlerle ortaklık yapanlar,
Şimdi de 12 adadan bahsediyorlar.
O kadar uçuklar ve o kadar şirazeden çıkmışlar ki
Artık Lozan düşmanlarıyla da aynı hizaya geldiklerinin idrakına varamıyorlar.
 
Karar veremiyorum, bu bir komedi midir?
Yoksa bir trajedi midir?
Ama kendisini Büyük Türk Milletinin mensubu bilen,
Bu bayrak altında, bu anayasaya bağlı,
Cumhuriyet devleti içerisinde birlikte yaşama iradesini ve arzusunu
Hiçbir zaman yitirmeyen biz asıl çoğunluk için
Bu yaşananların kabus olduğu kesindir.
 
Nasıl tahammül eder hür olan esaretine?
Kör olsun ağlamayan ey vatan, felaketine !"
 
Ama Bu felaket elbet bitecektir!
Emin olun, Hakla batılın hesabı ahirete kalmayacaktır!
 
Aziz milletim,
 
İlk 7 yıllarına sözde Derin demokrasi ve sözde AB masallarıyla başladılar.
Bunlar, Kurbağa yerine koydukları Türk Milletini, kazana ve suya alıştırdıkları ilk yıllardı.
İkinci 7 yıllarına ise “açılım tiyatrosu” ile başladılar.
Kumpaslarla ordumuzu by-pass etmeye giriştiler.
Ortakları Fetö ile giriştikleri kayıkçı kavgasının bedelini millete ödettiler,
Fetönün tüm ajandasını ise satır satır hayata geçirdiler.
Devleti, onu ele geçirmek için çökerttiler, tüm kurumları acze düşürdüler.
Bu yolla da Saray rejiminin temellerini attılar!
Nice cambazlar nice iplerde oynarken,
Olağanüstü Hal yasalarını bize hal diye yutturdular,
Türkiye nüfusunu yok etme planlarında adım adım ilerlediler.
Üçüncü 7 yılları ise Cumhuriyeti her şeyiyle yok etmek aşamasıdır.
Ulus devleti ve üniter yapısıyla,
Anayasasını, kuruluş ilke ve amaçlarını yok etmek aşamasıdır.
Teröristbaşı ise bu yoldaki yeni ortaklarıdır.
Düşük çözünürlüklü fotoğraf ayan beyan görülmektedir:
 
Bu fotoğrafta,
Siyasal istismarcılar, teslimiyetçiler, domuz bağcılar
Taşeron çeteler ve paralı katiller,
Saray müteahhitleri, rant ve faizciler,
Ve elbette terör elebaşısı vardır.
 
İşte Türk milletini korkutarak, kandırarak,
yoksul ve yoksun bırakarak razı edebileceklerini düşündükleri,
“Türkiye Yüzyılının” fotoğrafı budur,
Türk Milletinin başına bela etmek istedikleri kayyım düzeninin yeni muteberleri bunlardır.
 
Aziz milletim,
 
Bir an için, bir adım geriye çekilip bu resme aklı selimle bakalım:
Şehit aileleri susmaları için tehdit ediliyor.
Aylardır, Mustafa Kemal’in askeriyiz diye yemin etmiş genç subaylar ordudan atılmak üzere soruşturuluyor.
Terörist diye belediyesine kayyım atanan,
Hakkında terör örgütü üyeliğinden soruşturma açılan belediye başkanı,
İmralı postacısı olarak, ağam paşam diye ağırlanıyor.
 
İsimsiz ve cisimsiz bir kişi, o daha kundaktayken başkanlığını yaptığım Ülkü ocakları adına
Beni ve bu ihanet planına itiraz eden tüm milliyetçileri, fütursuzca tehdit ediyor.
Bu da yetmiyor,
İki kare fotoğrafla siyasetçi kisvesine büründürülen mafya bozuntuları,
Sosyal medya üzerinden ahkam keserek,
Ve tertemiz pınar suyuna, lağım gibi karışarak,
Muhataplık oluşturmaya çalışıyor.
Ne günlere kaldık yarabbim!
Bizi bu hallere düşürenler utansın!
 
Hepiniz müsterih olun.
Biz hayatımızın hiçbir döneminde tehditlere pabuç bırakmadık.
Biz her dönemeçte renkten renge girenlerden değiliz.
Biz, Kırmızı-Beyaz düşünürüz!
Eğer fikir ambarınızda, cumhuriyetin değerleriyle pekişmiş, tabutluklarda büyümüş bir dünya görüşünüz varsa,
Eğer yükünüz, binlerce yıllık derinliği olan bir fikrî müktesebatsa,
Eğer emanetiniz, binlerce şehidin mahzun ve mağrur mezar taşlarıysa,
Eğer tüyü bitmemiş yetimlerin, gün görmemiş gelinlerin ve nice kahraman Mehmetçiklerin manevi sorumluluklarını omuzlarınızda taşıyorsanız rahat olun.
 
Bölücüler bizimle uğraşıyorlarsa,
Teslimiyetçiler bizden rahatsız oluyorlarsa,
Çeteler yükselişimizden korkuyorlarsa,
Fetö artıkları ve hükümlüleri varlığımızdan endişe duyuyorlarsa,
Menfaatleri zedelenmiş olanlar tehditler savuruyorlarsa,
Bilin ki tekerlerine çomak sokmuşuz ve doğru yoldayız demektir!
Yolunuz yolumdur hiç kimse unutmasın ki İYİ Parti son kaledir.
 
Değerli dava arkadaşlarım,
Geldiğimiz noktada görüyoruz ki niyetlerinin bozukluğu,
Yürüttükleri siyasetin diline vurmuştur.
Ancak bana düşen, hepimizin adına o asıl soruyu sormaktır:
Bu soruyu aklında ve kalbinde
Atatürk’e vefa ve Türk milletine bağlılık dışında hiçbir borcu olmayanlar adına soruyorum:
 
Türkiye’yi saray rejiminin de bir adım ötesine taşımak,
Bir aile ve bir adam sultasını ezel ebet hale getirmenin diyeti nedir?
Hanginiz, ne pahasına bu plana payanda olabildiniz?
Hanginiz, neyi elde etmek için şehitlerimizin ahını almayı sineye çekebildiniz?
Zihnen, fikren, ahlaken, siyaseten çoktan ölmüş ve tükenmiş bir teröristi
Yeniden diriltme planına hanginiz nasıl evet dediniz?
Türk devletinin, idama mahkum ettiği bir caniyi müzakere masasına alacak kadar,
Ondan medet umacak kadar, ne zaman zıvanadan çıktınız?
 
Kıymetli Dava ve Yol arkadaşlarım,
Rahmetli Denktaşla başladık, Rahmetli Denktaşla bitirelim
Rumların, arkalarına bir takım devletleri alarak
Her görüşme masasında ipe sapa gelmez taleplerine alışkın olan Denktaş,
 
“Rum tarafı bunu istiyormuş, şunu istiyormuş, dilin kemiği yoktur derler.
İstediklerini söylesinler; biz de neleri vermeyeceğimizi söyleyelim.”  demiştir.
 
Ben de rahmetliden mülhem, peşinen neleri vermeyeceğimizi söyleyeyim:
 
Muhtaç olduğu kudreti,
Bebek katillerinin elindeki kandan alanlara izin vermeyeceğiz!
 
Türk Milletini güvensiz, yasasız, ve devletsiz bırakmaya cüret edenlere
Asla ve Kat’a Yol vermeyeceğiz!
 
Bir haneden sultasının elinden çekip kurtardığımız Türk egemenliğini,
Her kim olursa olsun, hiçbir yeni aileye ve tek adama esir vermeyeceğiz.
 
Teröriste el uzatanlara, Teröriste pazarlığa kalkışanlara
Teröristten medet umanlara, Teröristle yürüttüğü kirli pazarlıkları
Kargaların güzel sesi diye yutturanlara, el vermeyeceğiz
 
Cumhuriyeti yıkmak isteyenlere yol vermeyeceğiz!
Türk Milletini bölmek isteyenlere aman vermeyeceğiz!
1000 yıllık Türk vatanını Türksüzleştirmek isteyenlere geçit vermeyeceğiz!
 
Aynı devlet ülküsünde birleşenleri millet kabul eden bir gelenekten geliyoruz.
Çeşitli kültür ve medeniyet dairelerinde bulunmuşuz ama değiştirmediğimiz ve değiştirilmesine müsaade etmediğimiz tek şey devlet geleneğimizdir.
 
İki dillilik gündemimizde yok diyorsunuz,
Ana dilde eğitim istiyorsunuz.
İki devletliliği konuşmadık diyorsunuz,
Federasyona kapı aralıyorsunuz.
 
İki bayraklılık aklımızdan bile geçmedi diyorsunuz,
Dört kantonlu konfederasyon hayallerinden bahsediyorsunuz.
 
Size ne verecekler de yolunuzdan döneceksiniz?
Ne alacaksınız da ihanetinizden vazgeçeceksiniz?
 
Yürüttükleri sürece isim vermekten bile kaçınanlara,
Kuş mu, yoksa deve mi bunu açıklayamayanlara sesleniyorum:
Bu yeni bir paradigma filan değil, eski ihanet sürecinin bir devamıdır.
Bu Türk milletinin geleceğine kast eden bir kalkışmadır.
Bu kalkışmaya geçit vermeyeceğiz!
 
Bin yıldır bu coğrafyada neyimiz varsa herkesle paylaştık.
Ortak bir kader inşa ettik.
Bir ve bütün olduk.
Hangi kökten, hangi dinden, hangi mezhepten olursak olalım,
Omuzlarımız birbirine kaynamış yekvücut  olmuşuz.
Bu topraklarda yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyetinin eşit ve onurlu vatandaşlarıdır.
 
Canımız ve varlığımız birbirimize fedadır.
Ama teröre, teröriste, bölücülüğe verecek bir çakıl taşımız bile yoktur."

Muhabir: Haber Merkezi