Yaşam

“Sınav odaklı sistem, kitap sevgisini gölgeliyor”

Öğretmenler, kitap okuma alışkanlığının Türkiye’de giderek zayıfladığına dikkat çekti. “Kitap okumak değeri bilinmeyen bir altın” diyen eğitimciler, sosyal medyanın etkisi, sınav merkezli eğitim sistemi ve ekonomik zorlukların çocukları kitaptan uzaklaştırdığını vurguladı.

GONCAGÜL KONAŞ

Türkiye’de kitap okuma oranlarının düşmesi, eğitimciler arasında endişe yaratıyor. Öğretmenler, öğrencilerin sosyal medya bağımlılığı ve sınav odaklı sistem nedeniyle okumaya yeterince vakit ayıramadığını belirtiyor. Matematik Öğretmeni Metin Uyar ve Biyoloji Öğretmeni Nesibe Alpoğlu, kitap okumanın düşünce yapısını geliştirdiğini, kelime dağarcığını zenginleştirdiğini ve empati duygusunu güçlendirdiğini dile getirerek, “Önce biz okuyacağız, sonra gençleri yönlendireceğiz” mesajını verdi.

UYAR: “OKUMA ORANI DÜŞÜYOR, SOSYAL MEDYA KİTAPLARIN YERİNİ ALDI”

Matematik Öğretmeni Metin Uyar, Türkiye’de kitap okuma oranlarının giderek azaldığını dile getirerek, teknolojinin bu konuda en büyük etkenlerden biri olduğunu söyledi: “Ben yeterli görmüyorum. Her geçen gün okuma oranı azalıyor. Sosyal medyanın etkisiyle çocuklar zamanlarını daha çok ekranda geçiriyor. Eskiden bir televizyon vardı; kapattığınızda ister istemez kitapla bir arada olurdunuz. Şimdi ise dikkati dağıtan çok fazla unsur var.” dedi.

Ekonomik sıkıntıların da kitap almayı zorlaştırdığını belirten Uyar, “Türkiye’de kitap okumaya verilen önem birçok ülkeye göre çok düşük. Kitaba verilen parayı çok görüyoruz. Geçim derdi içinde birçok insan kitap almayı listesine bile koyamıyor.” ifadelerini kullandı.

“KİTAP OKUMAK DÜŞÜNCE YAPISINI DEĞİŞTİRİR, DİKSİYONU GELİŞTİRİR”

Uyar, kendi yaşamından örnek vererek kitap okumanın kişisel gelişime olan etkilerini anlattı: “Ben çok kitap okuyan biri değilim ama okuduğum zamanlardaki mutluluğu tarif edemem. Kitap okumak insanın düşünce yapısını değiştiriyor, başka alemlere giriyorsunuz. Hızlı düşünmeye, hızlı işlem yapmaya ve diksiyona bile katkısı var. Bu anlamda kitap okuma, değeri bilinmeyen bir altın.” diye konuştu.
Eğitim sistemine yönelik eleştirilerde de bulunan öğretmen, kitap okuma alışkanlığının sınav merkezli sistem nedeniyle zayıfladığını söyledi: “Biz eğitimi tamamen sınav sürecine bağlamışız. Çocuklar dördüncü sınıftan itibaren sürekli sınav odaklı çalışıyor. Kitap okusunlar istiyoruz ama hep ‘paragraf çözsün’ mantığıyla yaklaşıyoruz. Sportif faaliyetler ve kitap okumayı eğitimle iç içe geçirirsek bu alışkanlık artar. Öncelikle sınav sisteminin değişmesi gerekiyor.” dedi.

ALPOĞLU: “ÇOCUKLARIN KELİME DAĞARCIĞI FAKİRLEŞTİ”

Biyoloji Öğretmeni Nesibe Alpoğlu ise çocuklarda kelime haznesinin daralmasının en belirgin sonuçlardan biri olduğunu belirtti: “Derslerde kullandığımız basit ama farklı kelimelere çocuklar hemen ‘Hangi dil konuşuyorsunuz hocam?’ diye tepki veriyor. Halbuki özümüzde olan kelimelerden bahsediyoruz. Bu da kitap okumadıklarının göstergesi. Kullanılan kelime sayısının azlığı liselere kadar sirayet etmiş durumda.” dedi.

Alpoğlu, kitap okuma alışkanlığının toplumun üst kademelerinden başlaması gerektiğini vurguladı: “Kitap okumamız gerek kısmından çıkıp faaliyete geçmeliyiz. Metroda, otobüste kaç kişinin elinde kitap görüyoruz? Önce biz okuyacağız. Öğretmenleri, ebeveynleri, televizyon ekranındaki insanlarıyla örnek bir toplum olmalıyız.” ifadelerini kullandı.

“ÖNCE BİZ OKUYACAĞIZ, SONRA GENÇLERİ YÖNLENDİRECEĞİZ”

Kitap okumanın yalnızca bireysel gelişimi değil, empati yeteneğini de beslediğini belirten Alpoğlu, “Çocuklar kitap okudukça farklı bakış açılarını tanıyor, empati duygusu gelişiyor. Kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar. Bugün birçok çocuk özgüvenin tanımını bile yapamıyor. Her şeyi özgürlükle karıştırıyorlar. Oysa özgürlükte bile bir sınırlılık vardır.” dedi.

Öğretmenlerin ve ebeveynlerin çocuklara örnek olması gerektiğini vurgulayan Alpoğlu, “Biz öğretmenler olarak önce çocukları iyi tanımalıyız. Her öğrencinin bir kahramanı vardır. Öğretmeni tarafından yönlendirilen çocuk, ‘Öğretmenim beni gerçekten tanımış’ hissine kapılır. Bu da okuma motivasyonunu artırır.” ifadelerini kullandı.

Alpoğlu, kitap seçimi konusunda da çocuklara özgürlük tanınması gerektiğini belirterek,
“Çocuklara ‘Bunu mu aldın, bu kadar mısın?’ gibi yargılayıcı sözler söylememeliyiz. Onların okumak istedikleri kitapları anlamaya çalışmalıyız. Önce onların bize yüzlerini dönmesini sağlamalıyız, sonra tavsiyede bulunabiliriz.” diye konuştu.

ÇOCUK KİTAPLARI SADECE ÇOCUKLARA AİT DEĞİL”“

Kitapların yaş sınırı olmaksızın herkese hitap ettiğini belirten Alpoğlu, “Çocuk kitapları sadece çocuklara ait değil. Ebeveyn olduktan sonra o kitaplara dönen yetişkinler, aslında ne kadar derin dünyalar olduğunu fark ediyor. Biraz kitap okuyup deryamızı açtığımızda zihnimizin de hafiflediğini hissediyoruz.” dedi.

Alpoğlu, yayınevlerinin son dönemde bu konuda yaptığı çalışmaları da olumlu buldu:
“Sıfır yaştan itibaren dokunsal kitaplar, içinden oyuncak çıkan kitaplar gibi çok başarılı yayınlar var. Çocukların tüm duyularına hitap eden bu kitaplar mükemmel.” ifadelerini kullandı.

“KİTAP OKUMA KÜLTÜRÜ TOPLUMSAL BİR BİLİNÇ MESELESİ”

Her iki öğretmen de Türkiye’de okuma oranlarını artırmanın sadece bireysel çabayla değil, devlet politikalarıyla da desteklenmesi gerektiği görüşünde birleşti. Metin Uyar, “Bazı ülkelerde kitaplardan KDV alınmıyor. Türkiye’de de kitapların daha ulaşılabilir hale gelmesi için benzer teşvikler yapılabilir,” derken; Alpoğlu ise, “Okuma kültürünü yalnızca okula bırakmamalıyız. Bu bir toplum meselesi, aileden, sokaktan, ekrandan başlıyor.” sözleriyle düşüncelerini paylaştı.