Türk Edebiyatı’nın ünlü yazarlarından Kemâl Tahir 1940’lı yıllarda Çorum Cezaevi’nde yatıyordu, suçu kitap yazmak…
O yıllar, İkinci Dünya Savaşı yılları, Türkiye savaşa katılmamış ama dolaylı yoldan etkilenmiş, memlekette kıtlık başlamış, halk temel ihtiyaç maddelerini temin etmekte zorlanıyor. Yokluğun olduğu yerde suç oranı artar, cezaevleri dolup taşıyor.
Çorum Cezaevi’nin müdürü de kitap dostu, okumayı seven aydın bir insan. Kemâl Tahir de o dönemin en ünlü yazarı; hâl böyle olunca Müdür Bey Kemâl Tahir’e birtakım imtiyazlar veriyor, tek kişilik koğuşta kalmasını sağlıyor ve bir daktilo getirtiyor.
O yıllarda toplumun eğitim düzeyi bugünkü gibi değil, cezaevlerindeki mahkumların belki de yarısı okuma yazma bilmiyor.
Mahkumun evrak işi hiç bitmez, cezaevinde Kemâl Tahir’den başka düzgün yazı yazabilen kişi yok; mahkumlar savunma ve temyiz dilekçeleri yazdırabilmek için O’nun koğuşunun önünde sıraya giriyorlar.
O günlerde Kemâl Tahir, Cezaevi Müdürü’nden bir kedi yavrusu istiyor. Cezaevinde kuş harici hayvan beslemek yasaktır ama Müdür Bey çok değer verdiği ünlü yazarı kırmıyor, sokaktan aldığı bir yavruyu O’na hediye ediyor.
Kemâl Tahir, romanlarında sıkça bahsettiği kedisine işte böyle kavuşuyor ve adını Mapus koyuyor. Öyle ya, cezaevinde yaşayan kedi de aslında bir mahkum, diğer deyişle bir mapus.
Bir gün Çorum Cezaevi’ne Malatya Cezaevi’nden sevk edilen bir tutuklu geliyor, üç kişiyi öldürdüğü gerekçesiyle idam cezasına mahkum edilmiş ama dosyasına kesinleşme şerhi konulmamış, temyizde bekliyor… Lâkabı “İdamlık Yusuf”
Okuma yazma bilmeyen Yusuf’un kendini savunabilecek durumu yok, O da namını çok işittiği Kemâl Tahir’den yardım istiyor fakat sadece kader mahkumları için dilekçe yazan Kemâl Tahir, üç kişiyi öldürdüğü iddia edilen Yusuf’u öyle görmediği için ilgilenmiyor.
Aradan biraz zaman geçer.
Bir sabah Kemâl Tahir avluya çıkmış, çayını ve sigarasını içerken, biraz ilerideki duvarın dibinde kedi Mapus’un başını okşayan Yusuf’a gözü takılır. Yanına çağırır
Yusuf gelir “Buyur Beyim, bir isteğin mi var?”
“Sen gerçekten üç kişiyi öldürdün mü?”
“Onları ağanın oğlu öldürdü, ben gariban bir marabayım, suçu üstüme yıktılar Beyim.”
“İkindi vakti koğuşuma gel de konuşalım.”
“Sağol Beyim… Lâkin daha önce benimle ilgilenmemiştin, sorduğum için af buyur ama şimdi ne oldu?”
“Bu kedi herkese yanaşmaz, senin kalbinin temiz olduğunu hissetmiş ki yanına gelmiş… Katil olmadığını anladım, sana yardım edeceğim.”
Kemâl Tahir, Cezaevi Müdürü’nün de yardımı sayesinde Yusuf’a verilen idam cezasının temyizde bozulmasını sağlar, Yusuf tekrar yargılanır. Bu süre içerisinde Yusuf’un köyünde başka cinayetler de işlenir ve yürütülen soruşturma neticesinde tüm cinayetlerin köy ağasının oğlu tarafından işlendiği ortaya çıkar.
İdamlık Yusuf beraat eder… Bir kedinin içgüdüsü ve ona güvenen sahibinin iyi niyeti sayesinde adalet yerini bulur.
Kemâl Tahir, cezaevinden çıkarken Mapus’u da beraberinde götürür… Sonraki yıllarda, Türk Edebiyatı’nın klasikleri arasında yer alan romanlarını yazarken, çok sevdiği kedisi de yanı başında uyur.
*****
İnsanlara en yakın hayvan kedi ve köpeklerdir. Çoğumuzun evinde ve bahçemizde besleriz. Ailemizin bir parçası gibidir
Hayvanlar dünyası, dışarıdan bakıldığında bazen anlaşılmaz gibi görünse de aslında son derece düzenli ve şaşırtıcı bir uyum içerisindedir. Bu uyumun temel taşlarından biri, kuşkusuz içgüdülerdir. İçgüdü, bir canlının doğuştan getirdiği ve öğrenmeden gerçekleştirdiği davranış biçimidir. Doğa, hayvanlara hayatta kalmaları, beslenmeleri, barınmaları ve türlerini devam ettirmeleri için şaşmaz bir rehber sunmuştur.
Bunların hiçbiri öğrenilmiş davranışlar değildir. Doğanın sessiz rehberliği hayvanların içgüdüsüdür.