ANNEM Dokunurdun saçlarıma elinleNinniler söylerdin tatlı dilinleHep gülerdin yorgun bitkin halinleGüzelsin hep yüreğimde güzelsinİlk aşkımsın sen...
On dört Aralık Çarşamba günü saat 16.55 de son nefesini verdi, perşembe günü koyduk toprağın koynuna… dilediği gibi yaşadı, dilediği gibi verdi son nefesini. Kırılsa üzülse de birileri tarafından, kimseyi kırmadan incitmeden, kimseye kötülük etmeden, yaşamın acılarını, hüzünlerini taşısa da yüreğinde hiç kimsenin hakkını ve ahını taşımadan dilediği gibi çıktı son yolculuğuna… Annemdi, özelimdi, ilk aşkımdı. Hep doğruyu güzeli öğütledi. Söz taşımazdı, taşıyanı sevmezdi. Karıncanın bile canını incitmedi. Ama sineklere kıyardı, pislik taşıyorlar derdi. Duyarlı duygulu vefalı ve sorumlu hareket ederdi. Mütevazılığını son nefesine kadar hiç elden bırakmadı. Zor günlerimde yüksünmeden maddi ve manevi hep yanımda oldu. En çok beni sevdiğini düşünürdüm ama o bütün kardeşlerimi ve dünyadaki bütün canlıları severdi. Sevdiklerine; “Ayağına taş, gözüne yaş değmesin derdi. Allah iyilerle karşılaştırsın, iyilerle yoldaş etsin” derdi. Alan eli kısa, veren eli hep uzundu. Yoldaşlarıma anne şefkati göstermesi onları yüreğinde evlat olarak taşıması ve benim zarar göreceğimden korksa da benim yanımda yer alması, bana hep Maksim Gorki’nin ANA romanındaki Pavel’in annesi İsai karakterini hatırlatırdı. Sevindiğinde sakin, üzüldüğünde ağlardı. Yaşamaya gelmişti dünyaya her insan gibi. Çok çalıştı çile çekti, yeri geldi kahır çekti ama kimsenin ipini çekmedi. Çok kurşun döktü “nazar” değenlere! Ama kimsenin izine kurşun dökmedi. Üç oğlan üç kız çocuk doğurdu, gücünün ve aklının yettiğince insanlıkla yoğurdu. Kalkmayacağından emin olduğu yere oturdu. Orak biçti harman savurdu ama yine de alnının teriyle çamur yapıp sıvadı duvarlar dilediğince olmadı yurdu. İnsanlar, su kadar aziz, ekmek kadar kutsaldı ona, o nedenle hiç ah etmedi “insan” soyuna. Bağ bellerken de bahçe ekerken de orak biçerken de sevdi. Yorgunken de kızgınken de gülerken de ağlarken de sevdi bizi. Tüm acılara göğüs gerip kanatlarının altına topladı hepimizi. Kendisi ağlasa da bizim ağlamamıza kıyamadı, öptü yanaklarımızı sildi gözlerimizi. Söz yerindeyse “Son çınarımızdı” onun gidişiyle COŞKUN, DÖNMEZ ve daha başkalarının da soy belleği gitti onunla. Bir de babamın kokusunun sindiği gömleği götürdü koynunda. Annem yürekli ve cesurdu. Sevgisi uğruna; köyün sözü geçen ağasını yani babasını, kardeşlerini ve diğerlerini aldı karşısına, bir gece ansızın kaçtı, köyün en yoksullarından birisi olan (babama) sevdalısına… Belki de çok özlemişti babamı, ayıp sayardı hiç söz etmezdi bize! Saat 16.55 de habersizce veda etti hepimize. Biz de onu ellerimizle koyduk Köşkerdağı’na babamızın yanına, kutsal bildiğimiz topraktan denize…ANNEM
Dokunurdun saçlarıma elinle
Ninniler söylerdin tatlı dilinle
Hep gülerdin yorgun bitkin halinle
Güzelsin hep yüreğimde güzelsin
İlk aşkımsın sen annemsin özelsin
Ağlasam da bildirmezsin ellere
Kem olsam da düşürmezsin dillere
Sen diyerek dokunurum güllere
Sen benim gözümde gülden güzelsin
İlk aşkımsın sen annemsin özelsin
Doğumla başladı hayat savaşın
Tez canlısın bitmez asla telaşın
Yastığa değmez ki uyusan başın
Sen benim canımda candan güzelsin
İlk aşkımsın sen annemsin özelsin
Oğlun Hikmet sever seni gönülden
Düşürmez adını kalemden dilden
Duyarsan yanlışım inanma elden
Arının yaptığı baldan güzelsin
İlk aşkımsın sen annemsin özelsin
KIZIL & MAVİ Kitabımdan, sayfa, 105