12 Mart 1971 tarihi Türk demokrasisi tarafından önemli günlerden biridir. 27 Mayıs ve 12 Eylül arasında yaşanan ve 27 Mayıs'tan sonra askerin siyasetten elini tamamen çekmediğini gösteren özel bir gündür. 

MUHTIRA ÖNCESİ ORTAM

Ülkede yükselen sağ-sol krizi, ekonominin bozulması, öğrenci ve işçi eylemleri askerin huzursuzlaşmasına ve halkta yeni bir darbe endişesine yol açtı.

X'e neden ulaşılamıyor? X'e neden ulaşılamıyor?

MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM

Milli Demokratik Devrim (MDD), 1960'lı ve 1970'li yıllarda Türkiye'de sol düşünce içinde önemli bir yer tutan yaklaşım. Bu teori, özellikle Mihri Belli, Doğan Avcıoğlu ve çevrelerindeki sosyalist aydınlar tarafından savunuldu. MDD savunucularına göre Türkiye, emperyalizmin etkisi altında olan geri kalmış bir ülkedir ve "anti-emperyalist ve anti-feodal" bir devrimle bağımsız, güçlü bir milli devlet kurmak ana amaçtır.

Bu sürecin, işçi sınıfı önderliğinde değil, asker-sivil aydın zümrenin öncülüğünde gerçekleşeceği öne sürüldü. MDD, sosyalist devrimin ancak bu aşamadan sonra mümkün olacağını iddia eder. Ancak bu görüş, Türkiye'deki diğer sol akımlarla, özellikle Türkiye İşçi Partisi'yle sık sık çatıştı.

KANLI PAZAR

Kanlı Pazar (16 Şubat 1969), Türkiye’de sol ve sağ gruplar arasındaki çatışmaların simgelerinden biri olarak tarihe geçen olay. İstanbul'da, ABD’nin 6. Filosu’nun Türkiye'ye gelişini protesto etmek isteyen sol görüşlü gruplara karşı, sağcı ve İslamcı grupların saldırısı sonucu kanlı bir çatışma yaşandı.

Olay, Beyazıt Meydanı’nda başlayan ve Taksim’e doğru ilerleyen protesto yürüyüşü sırasında gerçekleşti. Göstericiler, "Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü" adıyla bir araya gelmişti. Ancak, Taksim Meydanı'na vardıklarında, aralarında Komünizmle Mücadele Derneği ve çeşitli sağ grupların da bulunduğu kalabalık bir grup tarafından sopalar, taşlar ve bıçaklarla saldırıya uğradılar. Bu saldırılar sonucunda iki kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı.

Kanlı Pazar, Türkiye’de sağ-sol çatışmalarının derinleştiği, emperyalizm karşıtı hareketlerin güçlendiği ve toplumsal kutuplaşmanın arttığı bir dönemin önemli bir göstergesi olarak kabul edilir. Olayın ardından ülkedeki siyasi gerilim daha da tırmanmış ve 1970’lerin kaotik ortamına zemin hazırlayan gelişmelerden biri oldu.

BAYAR VE ARKADAŞLARINA HAK İADESİ TARTIŞMASI

1966 yılında Cemal Gürsel'in sağlık durumundan ötürü görevden alınması ve yerine geçen Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'dan sonra Genelkurmay Başkanlığına Cemal Tural geldi. 1969 yılına kadar görevde kalan Tural yerini Memduh Tağmaç'a bıraktı. Aynı yılın Mayıs ayında Meclise 218 vekilin imzaladığı bir dilekçe verildi. Dilekçe Celal Bayar ve Demokrat Partililerin siyasi haklarının iadesini kapsıyordu. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'de bu dilekçeyi destekledi ve uzun zamandır kavgalı olduğu Celal Bayar'ı ziyaret ederek barıştı. Siyasette bunlar yaşanırken ordu bu duruma karşı çıktı. Genelkurmay bu dilekçenin geçmemesi için müdahale yapmayı planladı. 16 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve üst düzey ordu görevlileri saatlerce süren bir toplantı gerçekleştirdi. İnönü ve Süleyman Demirel darbeye karşı olduklarını açıkladı. Fakat işin sonunda dilekçe geri çekildi ve erken seçim kararı alındı. Yapılan seçimde Süleyman Demirel'in Adalet Partisi yeniden tek başına iktidar oldu. Bayar ve arkadaşlarının siyasi hakları ise 1970'lerin ortalarına kadar iade edilmedi. 

15-16 HAZİRAN İŞÇİ OLAYLARI

1970'te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı, Adalet Partisi ve  Cumhuriyet Halk Partisinin iş birliğiyle önce Millet Meclisi, ardından Senatodan geçti. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamaktaydı. Yasa taslağı 11 Haziran 1970'te Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın onayıyla yürürlüğe girdi.

Kanunlaşan tasarı esas olarak TÜRK-İŞ'ten DİSK'e işçi akışını önleme amacıyla düzenlendi. DİSK ve bağlı sendikalar yeni yasaya tepki gösterdiler. Türkiye İşçi Partisi ise söz konusu yasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesine götürdü açıkladı ve iptal davası açtı.

DİSK ve bağlı sendikalar 15 Haziran günü İstanbul'un bir çok yerinde toplandı. Gösterilere 75 bin işçi katıldı. DİSK'in yanı sıra TÜRK-İŞ'ten de birçok işçi bu eyleme katıldı. Aynı akşam ülkede 60 günlük sıkı yönetim ilan edildi. DİSK yöneticilerinin pek çoğu tutuklanarak mahkemeye çıkartıldı. Kadıköy'de 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf hayatını kaybetti. Ankara, Adana, İzmir ve Bursa'da da küçük çaplı olaylar yaşandı.

AMERİKAN ASKERLERİNİN KAÇIRILMASI, DENİZ GEZMİŞ VE ODTÜ OLAYLARI

Siyasi krizler sonucu üniversitelerin solcu öğrencileri ülkeyi kendilerinin kurtaracaklarını iddia ederek eylemler yapmaya başladı. Bu durum üniversitelerdeki karşıt görüşlerin de müdahale etmesine yol açtı. Hükümet sokakların yanı sıra artık üniversite kampüslerinde de sağ-sol kavgasıyla baş başa kaldı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları bu eylemler sırasında 4 Amerikan askerini kaçırdı. Askerleri ve kaçıranları bulmak için güvenlik güçleri ODTÜ'ne girmeye çalıştı fakat çıkan çatışmada komando er Mevlüt Meriç'in öldürülmesi Türk Silahlı Kuvvetleri'nde büyük tepkiye yol açtı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, "Orta Doğu Teknik Üniversitesinde, Türk askerine, Türk oldukları iddiasında bulunanların ateş etmeleri Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde nefret uyandırmıştır." açıklamasında bulundu. Muhtıradan hemen önce gerçekleşen bu olay ülke gündemini uzun bir süre meşgul etti. 

MADANOĞLU VE DARBE TEŞEBBÜSÜ 

9 Mart 1971 günü, 27 Mayıs darbesinin gerçek lideri ve emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun liderliğinde kurulan ve "Millî Demokratik Devrimciler" adını almış cunta darbe yapma planları içerisindeydi. Cunta içerisine sızan ve önemli görevler alan Mahir Kaynak sayesinde darbe planlarına önceden ulaşıldı ve orgeneral rütbesinden daha kıdemsiz rütbelerde bulunan cuntacıların hepsi emekli edildi. 

12 MART MUHTIRASI

Tüm bunların sonucunda 12 Mart 1971 tarihinde saat 13:00'da TRT radyolarından muhtıra okundu. Emir komuta zinciri takip edilerek imzalanan muhtıranın maddeleri;

''1. Parlamento ve Hükûmet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, ATATÜRK'ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa'nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2. Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla Meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa'nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılâp kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir Hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zarurî görülmektedir.

3. Bu husus sür'atle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almağa kararlıdır.

Bilgilerinize.'' bunlardı. 

MUHTIRA SONRASI

Muhtırada geçen ''Atatürk'ün bize hedefi'' gibi ifadelerden dolayı sol gruplar başta muhtırayı destekledi. Ordu 12 Mart'ta muhtırayı verdi, parlamento feshedilmedi, partiler kapatılmadı, Anayasa askıya alınmadı fakat koşullar değişti. Asker teknokrat bir hükümet istiyordu, böyle bir tarafsız başbakan meclisten çıkar ya da güven oyu alırsa ortada sıkıntı kalmazdı. Bundan dolayı tarafsız bir vekil arandı ve CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde anlaşıldı. 26 Mart tarihinde CHP'den istifa eden Erim hükümetini kurdu. Tarafsız başbakan olan Erim, "partiler üstü reform hükûmeti"ni kurdu. İnönü, Erim'e desteğini açıkladı. 

ANAYASAL DEĞİŞİKLİKLER

1961 Anayasa'sı en özgürlükçü Anayasaydı. Muhtıradan sonra genel hak ve özgürlükler sınırlandırıldı. Bu değişiklikle hak ve hürriyetlerin, cumhuriyet rejimine zarar verecek şekilde kullanılamayacağı ve kamu düzeni için özgürlüklerin sınırlanabileceği vurgulandı. Aynı kanun ile hak arama özgürlüğüne dair bir yasama kısıntısı getirildi. Hakimler Kurulunun ve Savcılar Kurulunun kararlarına karşı yargı yolu kapatıldı. Bu yasama kısıntısı daha sonra anayasa mahkemesi tarafından hukuk devleti ilkesine aykırı bulunarak iptal edildi.

 

Muhabir: Haber Merkezi