Sakarya Zaferi’ni getiren stratejilerin ilki zamanında geri çekilmekti. Bu hamle ile ordu ve millet son bir direniş için zaman kazandı. İkinci hamle ise topyekûn savaşa ilişkindi. Tekalifi Milliye emirleri, tarihteki en parlak örneklerden biri oldu. Bu stratejilerin üçüncüsü de dünyaya ders niteliğindeydi.
3: ASKERLİK KURAMINI KÖKÜNDEN SARSMAK
Savaş 23 Ağustos 1921 günü başladı. Yunan ordusu, öğleden sonra yağmur ve fırtınanın da yardımıyla Mangal dağına yaklaştı.
Saat 21.30'a doğru düşman mevzilere girmeye başladı.
Dostun düşmandan ayırt edilemediği bir boğuşma başladı. 5. Tümenimiz karşı taarruz ile düşmanı geri atamasa da durdurabildi. Saat 23.00'e geldiğinde ve silahlar sustuğunda Mangal dağının tepesi Türklerin elinde, dağın sırt ve yamaçları Yunan l. Tümeninin işgalindeydi. Yeterli ihtiyatlar olmadığından Grup Komutanı Selahattin Adil, kuşatılma tehlikesinden çekiniyordu; birliklerin geceleyin Mangal dağını terk edip daha kuzeydeki bir hatta çekilmesine karar verdi.
Yarım günlük bir boğuşmadan sonra Mangal Dağının kaybedilmesi Türk Komuta kademesinde bir bomba etkisi yaratmıştı.
Görünüşte talih, fırtına ve şiddetli yağmur ile Yunanlılara gülmüş: kısa sürede en önemli mevziiyi kaybeden Türklere azizlik yapmıştı. Ancak bu durumdan ders çıkaracak bir dahi vardı. Birkaç gün sonra, Mangal Dağında yaşananların tekrar edilmemesi için askeri kuramları kökünden sarsacak bir emir verecekti.
26 Ağustos gününe gelindiğinde, sol kanatta bulunan Türk birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. Geri çekilme, öteki birliklerin de geriye alınarak yeniden düzenlenmesini gerektirmiş, cephe boyunca tehlikeli bir durum doğmuştu.
Mustafa Kemal Paşa, 3. Grup Komutanlık Karargâhının bulunduğu Haymana-Soğluca köyüne gidip durumu yakından görmüştü. 3. Grup komutanı Yusuf İzzet Paşa, bir ara uygun bir dille sordu:
-Böyle çekile çekile nereye kadar gideriz, paşam?
Başkomutanın zihninde uzun zamandır tasarladığı bir savunma biçimi vardı. Aslında, savaşın ilk günü Mangal dağında yaşananlardan sonra, bunun üzerinde daha da çok düşündü. O acı olaydan, şaheser bir ders çıkarabilecek dahi bir komutandı o. İşte, askerlik kuramını kökünden sarsan o tarihi emri o zaman dikte etti.
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır o satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tabi olamaz. Bulunduğu mevziide sonuna kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur.”
Şartlar onu bu çözümü yaratmaya mecbur bırakmıştı. Ancak özünde bu emir, 2 yılı aşkın bir zamandır onun kafasında mevcuttu. Zira daha İstanbul’dayken, kurtuluş için çareler ararken, birkaç yakın arkadaşıyla beraber yemin etmişlerdi. Zaman zaman o mukaddes itifakın üyeleriyle yazışmalarında da bu yemini tekrar etmişlerdi: “Memleketin son dağının tepesinde, son kurşuna kadar!”
Modern askerlik kuramını kökünden sarsan bu strateji, Türk ordusu tarafından başarıyla uygulandı. Adım adım savunma yapan Mehmetçik, göğsünü çelikten mermilere siper etti, Ankara yolunu düşmana vermedi.
Türk’ün Viyana önlerinde, Tuna boylarında başlayan geri çekilmesi, Sakarya’da son buldu. 10 Eylül’de, 238 yıllık bir aradan sonra Türk ordusu genel taarruza kalktı, Dua Tepe’yi kahramanca geri aldı.
13 Eylül günü, Sakarya nehrinin Ankara tarafında tek bir düşman askeri kalmamıştı. Ölüm kalım savaşı veren Türk Ordusu, tarihe geçecek bir zafer kazanmıştı.
Genelkurmay Başkanlığı Raporu : “Düşman birliklerinin kâmilen Sakarya batısına geçtiği ve Sakarya kıyılarını düşmanın boşalttığı, köylerin ve Sakarya köprülerinin yandığı da hava keşifleriyle tespit edildi.”
5 Ağustos’ta Başkomutanlık görevini üstlenen Mustafa Kemal Paşa, o gün yaptığı konuşmada zafere olan inancını beyan etmişti. 13 Eylül günü geceye kavuşurken, Başkomutan söz verdiği şeyi gerçekleştirdiğini millete müjdeliyordu: (beyanname ertesi gün okunacaktı)
“… gerçekte milletimiz düşmanı hazırlıklarına karşı koymak için hiçbir fedakarlıktan çekinmedi. Ordumuzu desteklemek için para, insan, silah, hayvan araba, kısacası ne gerekiyorsa esirgemeden ve bol bol verdi. Avrupa’nın en üstün araçlarıyla donatılmış olan Konstantin ordusundan ordumuzun askeri donatım itibariyle de geri kalmaması ve hatta ona üstün olabilmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının fedâkarlığına borçluyuz. Milli amaç uğrunda bütün milletin kendi kişisel çıkarlarını hiçe sayarak bu yolda gösterdikleri harikalar, çağdaşlarımızın ve torunlarımızın sonsuz övünmelerine sermaye olacaktır.”
SONUÇ OLARAK:
Mustafa Kemal’in dehasının sırrı belki de en olumsuz şartları tersine çevirebilmesiydi. Makûs talih diye bir şey varsa; onu yenebilecek bir dahiydi.
Savaşı kendi istediği yerde kabul etmesi ilk stratejik hamleydi. Böylece, yenilmesi an meselesi olan orduyu kurtarmış, daha iyi şartlar altında çarpışma fırsatı sağlamıştı.
Başkomutanlık görevini üslendikten hemen sonra, Tekalifi Milliye emirlerini yürürlüğe koyması ise dünya çapında örnek gösterilen dahice bir çözümdü. Yokluklar içindeki bir milletin tüm gücünü, ordusunun gücüne katmayı bilmiş, bitti denen bir milleti topyekûn savaşa sokarak demirden bir yumruk haline getirmişti.
Ve nihayet, askerlik sanatına ilave ettiği o meşhur emir. “ Hattı Müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satın bütün vatandır…” Mangal Dağı’nın ilk gün kolayca elden çıkmasından ancak bir dahi asker ders çıkarabilirdi. Tecrübesini, inancını ve ilkelerini savaş alanına yansıtan Başkomutan, yine makus talihi ters çevirmeyi başarıyordu.
İşte bu 3 stratejik hamlenin üzerine inşa edilen yol zafere uzanıyordu. Hareket üssünden uzaklaşacak olan Yunan istila ordusu, vatanın temiz bağrında inşa edilen bu yolda boğulmaktan kurtulamayacaktı.
Bu zaferle Yunan Büyük Ülküsü Sakarya’nın sularına gömülmüştü. Artık hiç kimse Türklere, Sevr’i dayatma cüretini gösteremeyecekti. Gordion düğümünü dehasıyla çözen Mustafa Kemal’in elinde zaferin kılıcı parlıyordu.
O kahramanların torunları olarak, sonsuz övünmelerimizin sermayesi olan Sakarya Destanı’nı başımızın tacı kabul ediyoruz. Sakarya kahramanlarını minnet ve saygıyla anıyoruz. Ruhları şâd olsun…