Haim Nahum, Osmanlı’dan kalma bir Türkiye Yahudisi. 1873 yılında Manisa’da doğmuş, İzmir’de orta öğretimini tamamlamış. Bir Yahudi yardım kuruluşu olan Alliance Israélite Universelle yardımıyla yüksek öğretim için Paris’e gönderilmiş. 1893- 1897 yılları arasında Paris’te teoloji ve ardından dil eğitimi almış ve Paris’te bulunan Jön Türklerle yakın ilişkiler içerisine girmiştir.
1908 yılında Jön Türkler muratlarına erdiler ve II. Meşrutiyet’in ilanı bayram olarak kutlanmaya başlanıldı. İttihat ve Terakki’yi destekleyen Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar özgürlüklerini kazanma yolunda daha cesurca hareket etmeye koyuldular.
Türkiye Yahudileri’nin durumu diğer azınlıklardan farklı idi. Bunların hedefleri Filistin’de bir Yahudi Devleti kurabilmekti. Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan bütün Yahudiler taktik ve yöntemleri farklı olsa da bu hedef için çalışıyordu. İngiltere, Almanya, Rusya kendi ülkelerindeki Yahudileri göçe zorlarken göçmen Yahudilere Filistin’de toprak verilmesi için Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaktaydılar.
“Alliance Yahudileri” diye anılan grup Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler içerisinde bulunmaya özen gösteriyordu. İkinci Yahudi grubu Siyonistlerden oluşan Yahudi Cemaati Konseyi ise Osmanlıları çiğneyerek hedefe ulaşmak isteyen şahinlerdi.
Paris’te tahsilini tamamlayıp İstanbul’a dönmüş bulunan Haim Nahum da kendisini okutup yetiştiren Alliance grubu içerisinde yer almaktaydı. İktidarın dizginlerini eline geçiren İttihat ve Terakki yöneticileri ile Paris’ten başlayan dostlukları devam ediyordu. Bu yüzden görevi bırakan Yahudi Hahambaşı Moşe Levi’nin yerine hahambaşı seçilmesi çok zor olmadı.
Haim Nahum, Paris’te bulunduğu yıllarda Fransızların desteğini kazanmıştı. Bununla yetinmeyerek ABD ilişkilerine de ağırlık verdi. Bu sayede Yahudi kökenli 3 ayrı kişinin Büyükelçi olarak İstanbul’a tayin edilmelerinde etkin rol oynadı.
1910 yılında İttihat ve Terakki kendisini milletvekili yapmak istedi. Ancak Yahudi cemaati iki görevi birlikte yürütmesini doğru bulmadı. Hahambaşı Nahum bu görevini 1919 yılına kadar sürdürdü. 1919- 1926 yılları arasında Paris’te oturdu ve yoğun siyasi ilişkiler içerisinde oldu. Paris’te yazdığı yazılarda, verdiği demeçlerde Ankara hükümetini destekledi, Kemalist akımı savundu.
Ankara hükümetini desteklemesi sonucunda 1923 yılında Lozan Barış Görüşmeleri sırasında Başdelege İsmet Paşa’nın yanında müşavir olarak görev yaptı. Barış görüşmeleri sırasında İngiltere ve Fransa delegelerini Ankara hükümetinin Avrupa için daha iyi sonuçlar vereceği konusunda ikna etmeye çalıştı. Kendisine bu hizmetinden dolayı Ankara Hükümeti tarafından “Efendi” unvanı verildi.
Haim Nahum ve bazı Yahudi aydınlar Türkçenin Judeo- Espagnol yerine Yahudi milletinin dili olması için Bab-ı Âli’ye bir dilekçe sundular (İlber Ortaylı, “Osmanlı Yahudileri”, Popüler Tarih, Temmuz 2000, s. 26- 29). Bu tür hareketler ve demeçler daha çok tribünleri rahatlatmak için sık sık başvurdukları bir taktik olarak görülebilir. Ama Filistin’den toprak satın almak ve burada Yahudi devleti kurmak ideallerinden hiçbir zaman taviz vermediler.
Nahum Efendi 1926 yılında Paris’ten Kahire’ye geçti ve Mısır Yahudilerinin Hahambaşısı olarak seçildi. 1934 yılında birisi Osmanlı Fermanları adını taşıyan iki ayrı kitabı yayınlandı. 1948 yılında Filistin’de Yahudi devletinin kurulmasından sonra Arap dünyasında yükselen milliyetçi akımlar Yahudi düşmanlığını da barındırdığından Mısır’daki hareket alanı daraldı ve Nahum Efendi gücünü Yahudilere duyulan tepkiyi yavaşlatabilmek yolunda harcamaya mecbur oldu. 1960 yılında Kahire’de vefat etti (Esther Benbassa, “Nahum, Haim”, Osmanlılar Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s. 337- 339).
Hahambaşı Nahum Efendi, Osmanlı döneminde Osmanlıları, İttihat ve Terakki yönetiminde İttihatçıları desteklediği gibi, ibre Ankara hükümeti lehine dönünce de Ankara’yı destekleyerek her zaman “kazanacak olan ata” oynamış böylece hem kendisi hem de bağlı olduğu Yahudi cemaati bundan kazançlı çıkmıştır.
Hahim Nahum hakkında ortaya atılan ve vaktiyle Necmeddin Erbakan tarafından da seslendirilen 7 maddelik “Nahum Doktrini”, kaynağı açık olmayan bir propaganda malzeme görüntüsü vermektedir. Uluslararası “Böl, parçala, yut” taktiğinin 7 maddeye çıkarılmış Yahudi versiyonu olarak görünmektedir.
Ortaya atılan iddialar sadece bu 7 maddelik “Nahum Doktrini” ile de sınırlı değildir. Bazı fesli marjinal çevreler iddiada sınır tanımayarak Hahim Nahum Efendi ile Vehbi Koç arasında bağlantı kurmaktan çekinmemişlerdir. Hiçbir bilimsel temeli olmayan bu tür iddiaları, iddia olmaktan çıkıp “iftira” derecesine ulaşmıştır.
Bir millete veya bir gruba duyulan kızgınlık bilimsel temelden uzaklaşıp bu şekilde saldırganlığa dönüştüğünde bir bumerang gibi gelip tekrar kendilerine zarar verecektir. İsrail’in Kudüs’te, Gazze’de yapmış olduğu insanlık dışı zulümleri anlatmak ve dünyada kamuoyu oluşturmak yerine bu şekilde saçma-sapan iddialarla milleti meşgul etmek milliyetçilik de değil, Müslümanlık da değil, insanlık da değildir.
Okumuş-yazmış, samimiyetlerinden şüphe duymadığımız bazı arkadaşlarımızın da bu tür asparagas haberlere pirim vermeleri, bunları sayfalarında paylaşmaları anlaşılır bir hareket değildir.